• oyun bittiğinde şah ile aynı kutuya konulan
  • "arabasına bindiğiniz ilk taksiciye "aslında satacaksın her şeyini, yerleşeceksin köye ya da ne bileyim bir adaya..." deyin, size muhtemelen hak verecektir. 30 yaş üstü çoğu insanın aklına bu fikir gelir zaman zaman. fakat uygulamaya konulma oranı binde bir bile değildir, emin ol. insanlar "nereye gitsek, n'apsak" diye birbirlerinin gözlerinin içine bakan, birinin bir şey yapmasını, bir teklif sunmasını bekleyen kararsız arkadaş grubu gibiler. fakat öyle iğrenç bir arkadaş grubu ki bu, değişik veya yeni bir teklifle karşılarına çıkarsan seni susturmak isterler. zira insanların bu hayatta diğerlerine karşı bakış açısı şudur: "ben yapamıyorum, öyleyse sen de yapamazsın. yapabilecek olsan dahi benim kendimi daha iyi hissetmem için yapmamalısın, çünkü ben yapamadım." insanlar sandığımızdan daha zavallı." (sayfa 36)

    daha nete düşmemiş, kopi-peyst değil, el emeği, göz nuru.. alıntılamak istediğim o kadar çok yer var ki kitaptan.. yormayın beni, alın okuyun, okutturun.
  • michael sikkofield'ın bir ilk kitap için hiç de sikko olmayan romanı. gerçekten de sular seller gibi okunuyor. zaman zaman zorlama bağlantılar ve şunu da buraya ekleştireyim çabası gözden kaçmıyor ancak roman geneli itibariyle gayet başarılı. devam şeklinde 2. bir kitabı çıksa alır mıyım? mutlaka alırım zira yazarın işlediği konuları ve işleme tarzını, klişelerden uzak ve yeterli özgünlüğe haiz olarak algıladım.

    --- spoiler ---

    can yağmur/bulut karakteri pek de alışık olmadığımız türden bir anti kahraman. geçmişine ve şimdisine öfkeli, annesine hınçlı, insanlara güvensiz, mutluluğu evli bir kadınla olan ilişkisine endeksli, işinde ve ilkelerinde tutarsız bir genç adam. bu çerçevede şekillenen hikayenin ana temesı ise elbette, çok zengin ve köklü ailelerin şeytani bir sinsilikle dünyayı ve insalığı yeniden dizayn etme girişimleri.

    kitap entrysi örfü gereğince, bir kaç alıntı da yapmak icap ederse ki eder buyrunuz:

    -sistem onlardan rol yapmalarını, duygularını bir kenara koyup sadece mantıklarını kullanmalarını, mutluluğu satıp konforu, tutkuyu satıp rahatlığı almalarını istiyordu. eğer sistem bunu istiyorsa ben bu sisteme uymayacaktım.

    -insan, hayatında hep tutunacak bir dal ve kovalanacak bir tavşan arar ki varoluşunun bir anlamı olsun. bunlardan birini bulamadığınız anda boşluk ve yalnızlık hissi her yanınızı çepeçevre sarar.

    -eğer dünyanın gerçekleri çok rahatsız edicisiyse kendinizi yalanlara inandırırsınız ve sizin doğrularınız da o yalanlar olur. eğer siz o yalanları kendi dünyanız yaparsanız, dünyaya ait gerçeklerin hiçbir önemi kalmaz. zira sen neyi görüyor ve yaşıyorsan, hayatın da o olur.

    -hayatın ve insanların ne olduğunu anlayabilmek için biraz izole olmak gerekiyor. bunu başarabildiğinizde göreceğiniz şey ise tamamıyla kusmuk ve hayal kırıklığı olacak. zira insanlar sandığınız kadar gizemli ve karmaşık değiller.

    -insanlar kendilerini çıplak hissetmemek adına daima kendilerini bir şeye ait olmak zorunda hissederler. bu güdü yüzünden öyle saçma şeylerin fanatikliğini yaparlar ki, savundukların değerin aslında ne kadar anlamsız olduğunu fark edemezler bile.

    -insanlar nedense yalnız olmadıklarını sürekli başkalarına ispat etme çabasına girerler ve bunu da etraflarındaki insan sayısıyla övünerek yaparlar. oysa yalnızlık, etrafınızdaki insan sayısından bağımsız bir durumdur. seni anlayan, aklının ve vicdanının uyuştuğu insan sayısıyla alakalı bir durumdur.

    --- spoiler ---
  • cemre demirel'in yani bilinen adıyla michael sikkofield'in içinde şöyle enfes tasvirinin olduğu kitaptır.

    "...ayağa kalkıp işe gidebilmek için motivasyondu arya. bir kelime bir işlem' deki joker harfiydi arya. kim milyoner olmak ister' de telefon jokeri olarak aranan ve sorulan soruyu 10 saniyede bilen işe yarar arkadaştı arya. ilkokulda yapamadığını hocaya nasıl izah edeceğini düşündüğün ödevini bir akşam önce senin yerine habersizce çantana koyan kardeşti arya. osmo' daki siyah-beyaz köyden renkli köye geçebilmeni sağlayan anahtardı arya. mortal kombat' ta çok değişik bir fatality hareketini ilk defa yapabilme heyecanıydı. mario' da kestirme yola giden yeşil boruydu. çalışmadığın sınavın ertelenme haberiydi. bayramda en çok para veren akrabaydı. topluluk içinde yaptığın kötü espriye gülen tek insandı. ilhan mansız' ın senagal'e attığı goldü. ağaçta kalan topu tırmanarak indiren cengâver arkadaştı. gecenin köründe boş sanılan paketten çıkan tek dal sigaraydı. bozuk demir paralardan dolmuş parası çıkarabilme sevinciydi..."
  • kötü oyuncuların en önce yaktığı, er zinciri halkaları.
    (bkz: yanginda ilk yakilacak sey)
  • olayları anlatan bir kurgu için fazlaca iç hesaplaşma, iç hesaplaşmaları anlatan bir kurgu için ise fazlaca olay içeren kitap.

    hızlı başlamasına rağmen, özellikle ortalarda ve sonlarda kendi ruh halinden, insanlara olan kininden çok fazla bahsetmeye başlaması okumayı biraz güçleştiriyor.

    fuck-up ve tıkanma adlı kitaplarını anımsattı biraz üslubu ve finali.

    kitabı okuyup kendisinden nefret eden olmuşsa, adam yazma işini başarmış demektir.
  • piyonlar satranç oyununun rütbesiz askerleri gibidirler... sayıları çoktur, hareket kabiliyetleri kısıtlıdır, kolay feda edilebilirler.

    ancak azimli ve şanslı olan piyon tahtayı başından sonuna kat edip son kareye ulaştığı anda vezir oluverir. sadece vezir olabilir ama... kimse sormaz "ne olmak istiyorsun" diye. belki bu piyon özgür ruhlu bir taştır ve at olup diğer taşların üstünden atlamak, tahta steplerinde l şekli çizerek gezmek istemektedir... belki piyonun kenara gelip tahtadan atlayası vardır, bıkmıştır hep kavga dövüş, yok o şah çekti yok rok yaptı, efendim vezir ta nereden geldi ebesini düdükledi falan... hep ezilir hep ezilir yeter ulan!... lütfen piyonlara özgürlük tanıyalım efenim. evet...
  • sadece "cok" zarfini anlatmasi icin bile okunur. angutyus ve michael sikkofield kitap cikaran blog vs yazari zibidilere olan onyargimi yikti. serde incicilik var napak?
  • satranç açılışlarında kokteyl kıyafetleri giyen taşlar. nasıl kötü bir espiridir bu tanrım!
  • pion => fr. piyade eri, yaya
    pion, latince kökenli bir sözcük olup pedon (yaya) kelimesinden gelir. o da ayak, ayakla ilgili anlamınlarına gelen pes, ped kelimelerinden gelir. gelen gelene...
hesabın var mı? giriş yap