• tıbbın altın kuralı enfes latince deyimdir. önce zarar vermeyeceksin anlamındadır. iyileştirebilirsen iyileştir ama hastayı tedavi edeceğim diye kötüye götüremezsin felsefesini özetler.
  • günümüz türkiyesinde prim* ödemeyene saglik yok anlaminda kullanilan bir deyim
  • tıptaki mevcut riskler ve faydalar düşünüldüğünde "primum non nocere" hala geçerli bir ilke midir?

    bu üç kelimelik kadim sloganın, tedavide karar vermenin tüm inceliklerini artık sağlayamayacağını iddia ediyorum. gerçek anlamıyla uygulamaya kalksaydık, ameliyatlar imkansız olurdu, çünkü iç organlara erişmek için cilde zarar vermek gerekir. en iyi ve en özenli tedaviyle bile, bazı hastaların hiç tedavi görmemiş olduklarından daha kötü duruma geçmeleri tıp pratiğinin doğasında vardır.

    bu konuda pragmatikim, gerçek anlamından ziyade bu sloganın ruhunu takip ediyorum. birçok durumda harekete geçmemek hastaya daha da fazla zarar verir.

    dolayısıyla daha gerçekçi ve güncel bir versiyon şöyle olabilir: "zarar verme niyetinde olmadan hareket et ve zararı önlemek için mümkün olan her türlü önlemi alarak hastanın yararına olacak sonucu elde etmek için gücün dahilinde hareket et. hasta için potansiyel kazanımlarla orantısız riskleri olan tedavileri uygulama."

    debe editi: öğlen yemeğimde kadavra çorbası ile şel rotellalı makarnamı yiyerek debe'yi okurken bu spesifik konunun debe'ye girdiğini görünce şaşırdım doğrusu. teşekkürler beğenenlere. ayrıca doktor, hemşire, eczacı, diş hekimi, laborant, veteriner vs. her türlü altruist sağlık personeline de selam ederim. hepsine ayrı ayrı saygı duyuyorum.

    editimi de maimonides'in* duası ile tamamlamak istiyorum.

    "her şeye kadir olan tanrım, yarattıklarının hayatına ve sağlığına mukayyet olmak üzere beni seçtin. şimdi mesleğimin görevlerini yerine getirmek üzereyim. bu önemli çalışmamın insanlığa yararlı olabilmesi için bana destek ol çünkü senin yardımın olmazsa, en basit iş bile başarılamaz.

    tanrım, ruhumu tıp sanatına ve tüm yarattıklarına karşı aşkla doldur. kazanç ve şöhret açlığının, bu sanatı icra etmeme engel olmasına izin verme zira bunlar hakikatin ve insanlık sevgisinin düşmanlarıdır; beni kolayca yoldan çıkarabilir ve senin evlâtlarına iyilik yapma görevinden uzaklaştırabilirler. zengine ve yoksula, iyi ve kötü huyluya, dost ve düşmana her an hevesle hizmet etmeye hazır olabilmem için, bedenimin ve ruhumun kuvvetini koru.

    acı çekenin, sadece insani yönünü görmemi sağla. hasta yatağının başında iken zihnimin açık kalmasını ve yabancı hiçbir düşüncenin dikkatimi dağıtmamasını sağla ki, deneyim ve ilmin öğrettiklerini aklımdan çıkarmayayım. bütün yaratılmışların sağlığını ve hayatını koruma amacını taşıyan bilimsel araştırmaların hepsi de önemli ve yücedir.

    hastalarımın bana ve sanatıma güvenmesini, öğüt ve tavsiyelerimi dinlemelerini sağla. her zaman her şeyi bilen refakatçileri hastanın yatağından uzaklaştır çünkü kendini beğenmişlik, sanatın iyi niyetini başarısızlığa uğratan ve yaratılmışları çoğunlukla ölüme sevk eden tehlikeli bir intikamdır. cahiller beni suçlar ya da benimle alay ederse, sanat aşkımın tıpkı bir zırh gibi beni etkilenmez kılmasını sağla ki, düşmanlarımın şanı, namı ve yaşı ne olursa olursun, doğrudan sapmayayım.

    tanrım, inatçı ve kaba hastalara karşı bana hoşgörü ve sabır bahşet. her konuda ılımlı ama bilim aşkı konusunda doyumsuz olmamı sağla. her şeyi yapabileceğim fikrini benden uzaklaştır. bana bilgimi genişletme gücü, iradesi ve fırsatı ver. bugün, dün varlığından hiç haberdar olmadığım şeyler keşfedebilirim çünkü sanat büyüktür ama insanın zihni her yere ulaşabilir.

    benden yaşlı olan ve yaşlarından ötürü böbürlenen, beni mahcup etmek, küçük düşürmek ya da aşağılayarak bana bir şeyler öğretmek isteyen meslektaşlarıma karşı ruhumu iyilikle doldur. bu durumu benim için yararlı kıl zira onlar, benim bilmediğim pek çok şey biliyor; ancak küstahlıklarının beni acıtmasına izin verme. onlar yaşlı ve yaşlılık, hırslarını frenleyemiyor. ben de yeryüzünde, senin huzurunda yaşlanmayı umuyorum, tanrım.”
  • bu cümleyi, günde en az 50 koroner anjiyografi işleminin yapıldığı, günde en az 5 kalp cerrahilik vakanın çıkarıldığı bir özel hastanenin invasiv kardiyoloji kliniğinde gördüm. hem latince, hem türkçe olarak. "önce, zarar verme" demekmiş.

    koroner anjiografi işlemi tansiyon ölçmek kadar rutinleşti. işi yapanlar çok deneyimliler, elleri hızlı fakat çok hızlı yaşlanıyorlar, çünkü maruz kaldıkları şua sınırların üzerinde. ama karşılığını alıyorlar. herkes alıyor. trilyonluk faturalar kesiliyor her ay bağkur'a, emekli sandığı'na. bütün invasiv girişimlerin sayısı çok fazla aslında. artroskopi örneğin. o da çok basitmiş gibi algılanıyor ve mümkünse dizine ve kalbine girilmemiş insan kalmasın görüşünde bütün tıp dünyası. ne de olsa en kesin teşhis yöntemleri. içine girip bakmak gibisi yok. röntgen, mr, laboratuvar, klinik bulgular vs. bir yere kadar.

    bütün bebekler göbekten kesilerek çıkarılsın, doğmasınlar. 35 yaşın üstünde herkesin vücuduna en az bir kez girilsin, bakılsın, diz, mide, kalp farketmez... ama hala bağırsak enfeksiyonundan bebekler ölebilir, ya da kanser geç teşhis edilebilir ya da ağzında sağlam diş kalmayabilir insanların, ayak mantarı normal kabul edilebilir. yeter ki büyük, küçük önemli değil bir cerrahi girişim daha olsun. numaratör atsın.

    bu sistemde doktorlar günah keçileri ama onların da suçu yok. türkiye bütçesine eşit bütçeleri olan dev şirketlerin stratejilerine karşı koymak yel değirmenleriyle savaşmaktan farksız. sağlık, silah sektörü kadar büyük ve 3. dünya savaşına ilaç, tıbbi sarf malzemesi veya teknoloji üreten firmalar neden olacak. asıl kavga onların arasında çünkü. her yere yazın "önce, zarar verme" diye. neye yarar...
  • günümüzdeki birebir manası; ''önce sekretere git, giriş yaptır, kayıt ol sonra dosyan çıksın öyle gel'' olan söz.
  • ege üniversitesi tıp fakültesinin daha ilk gününde öğrendim primum non nocere'in ne demek olduğunu.

    yani belki özel hayatımdaki insanlara zarar vermiş olabilirim. bundan çok da pişmanım.

    ama meslek hayatımda tek bir insana zarar vermeyi kaldıramam. bazı tıp öğrencileri özelden yazıyorlar ve diyorlar ki abi nedir sende ki bu azim sırrını bizimle paylaş lütfen.

    işte benim sırrım bu (bkz: primum non nocere). işte tüm o deli gibi farmakoloji çalışmamın sebebi geçen gün bir hastaya serotonin sendromu teşhisi koymamın sebebi de aynı prensiptir.

    geçen haftalarda tbc tedavisi tamamlanmasına rağmen pa akciğer grafisinde düzelme olmaması sonucu çok üzülerek bronkoalveoler karsinom teşhisi koyabilmemin de altında aynı prensip var. önce zarar verme.

    gerçi geçmiş özel hayatımda pek uygulayamadım ama umarım bundan sonra kimseye zarar vermem. sizlere tavsiyem siz de siz olun ileride çok pişman olabileceğiniz şeyler yapmayın.

    neyse bu uzun yazıyı büyük önder mustafa kemal atatürk' e ait olduğuna inandığım vatanini en çok seven isini en iyi yapandir sözüyle bitireyim.

    ben de görevimi en iyi şekilde yapabilmek ve insanlara en ufak zarar vermemek için hala deli gibi ders çalışıyorum.

    edit: imla.
  • bazıları tarafından hipokrat'a izafe edilen söz. hipokrat yemini'nden çıkarılabilmekle beraber, unutmayalım ki hipokrat romalı değildi ve yeminini de latince etmemişti. ana fikir tutuyor da, acaba gidiş yolumuz doğru mu...
  • dövme mi yaptırtsam acaba diye düşündüğüm latince söz öbeği..
    olur da birileri dokunmadan önce okur, ne bok yiyecekse gider istediğini verebilecek bir başkasıyla yer mesela diye..

    ps: sadece tıbbın altın kuralı olması kayıp.. insan türünün her türle olan etkileşimine genellemek lazımdı bunu..
  • tıp fakültesinde hocaların zırt pırt söylediği latince cümle.durup dururken ögrenci bünyede bir rahatsızlık uyandırır.aceba ben de bir hata yapıp da insanları öldürür müyüm paranoyasına kaptırıverir kişiyi.ama mezun olup saglık ocagına atanınca, antibiyotik ve agrı kesici yazmakla kimsenin ölmeyeceği anlaşılınca bir rahatlama olur.
hesabın var mı? giriş yap