• sözün cümleleriyle müziğin cümlelerinin uyuşmaması, prozodi hatası oluşturur:

    "korkma sönmez bu şafak
    larda yüzen alsancak
    sönmeden yurdumun üstünde
    tüten en son ocak o be! :-) (burası doruk noktası!)
    nim milletimin.
    yıldızıdır parlayacak o benim..."

    şeklinde.
  • "yeni aşk, hayatın, damutluluk dilerim" de bir prozodi hatasıdır.
  • prozodi, genel anlamda söz ve müziğin uyumudur. 18. yüzyılda, ilk olarak fransa'da doğmuş, oradan italya'ya sıçramıştır. amacı dilin yozlaşmasını engellemektir. çünkü dil, müzik yoluyla daha hızlı yayılmaya başlamıştır.

    bir şiir bestelenirken, doğru bir müzikle ifade edilebilmesi için düzgün bir prozodiye ihtiyaç vardır. prozodide aşağıdaki üç madde önemlidir:

    1) hecelerin uzunluğu, kısalığı
    2) kelimelerin vurgu yerleri
    3) cümlelerin vurgu ve durgu yerleri

    1) hecelerin uzunluğu, kısalığı:

    kelimeler uzun ve kısa hecelerden oluşur (bkz: aruz vezni). örneğin "ankara" kelimesinin "an" hecesi uzun, diğer heceleri kısadır. o halde "an" hecesine denk gelen nota uzun, "ka" ve "ra" hecelerine denk gelen notaların kısa olması gerekir; sekizlik+on altılık+on altılık gibi... (tam ta ta)
    aynı şekilde "karaman" kelimesi on altılık+on altılık+sekizlik (ta ta tam),
    "malatya" kelimesi on altılık+sekizlik+on altılık (ta tam ta) şeklinde bestelenmelidir.

    not: cümlenin ya da cümlenin durduğu yerdeki kelimenin son hecesi kısaysa bile uzun notayla bestelenebilir.

    2) kelimelerin vurgu yerleri

    ortaokul-lise yıllarından öğrendiğimiz kadarıyla bile çoğumuzun bildiği gibi, kelimelerin bir hecesinde vurgu vardır. örneğin "ankara" kelimesinde bu vurgu "an" hecesinde, "antalya" derken "tal" hecesindedir. konuşurken vurguladığımız heceyi daha tiz seslendirdiğimiz için, vurgulu olan hecenin daha tiz bir notaya denk gelmesi prozodik açıdan daha doğrudur. örneğin "levent" isminde birine seslenirken vurgu ikinci hecede, semt olan "levent"ten bahsediyorsak vurgu ilk hecededir. bu ikisi arasındaki söyleniş farkı besteye de yansımalıdır.

    3) cümlelerin vurgu ve durgu yerleri

    işte bu da istiklal marşı'ndaki büyük prozodik hatanın (bkz: #511720) açıklaması... nasıl ki şiirin cümleleri varsa müziğin de cümleleri var. bu ikisi, hem cümlenin vurgusu açısından, hem de cümlelerin virgülle ya da noktayla ayrılışı açısından uyum göstermek zorunda... cümlenin vurgusu ise aynı kelimedeki gibi: "elimi yaktı" derken en tiz bölüm (vurgu) "mi" hecesinde; "eli mi yaktı?" derken "li" hecesindedir. bu da aynı şekilde besteye yansımalıdır.

    bir bestecinin bütün bu kurallara uyarak beste yapması elbette zordur. mesele; bunları çalışıp, içselleştirip, düşünmeden, doğal olarak düzgün prozodiyle beste yapar hale gelmektir.

    öte yandan prozodi kuralları esnektir. konuyu çok ciddiye alırsak türk müziği'nin çok büyük bir bölümünü çöpe atmamız gerekebilir. o eserlerin yazıldığı yıllarda prozodi konusunun revaçta olmadığını da göz önünde bulundurmak gerek.

    son olarak da şunu ekleyeyim; hüseyin sadeddin arel diyor ki; "dünyanın en güzel bestesini yaptıysanız, prozodiyi boşverin".
  • istiklal marsimiz da bu açidan ciddi bir sekilde hatalidir.
  • (bkz: nimmilletimin)
  • prozodi hatası bakımından istiklal marsı'ndan sonra tek gecerim:

    ..
    gideni bosver
    gelene hosgel
    din de baska caresi yok

    (bkz: bence talih)
  • en basit tanımı "sözün beste ile uyumu" olsa da işler bu kadar kolay değil.

    prozodi, antik yunan'dan bugüne önemini hiç yitirmemiş. şiire çalgıyla refakat konusunda epey titiz davranmışlar. homeros'un ilyada ve odeysseia eserleri müzik eşliğinde okunurken vurgulara müzikal anlamda dikkat edilmiş.

    türk müziğinde prozodiden ilk kez 20. yüzyıl başlarında bahsedilmiş fakat bugünkü gibi tam anlamıyla ele alınmamış. o dönemde yapılan yalnızca usûllerle aruz vezni arasındaki ilişkiyi tespit etmek ya da olduğu iddia edilen bu ilişkiyi ispatlama çabasıdır. bunun ilk örnekleri hüseyin sadeddin arel'in öncülüğünde çıkan şehbâl dergisinde bulunmaktadır.

    hüseyin sadeddin arel, prozodiyi "güfteli eserlerde sözün besteye taksim edilmesini anlatan ilim." olarak tanımlamış ve şöyle devam etmiş "prozodi, bestelenecek güftenin en iyi şekilde okunmasını ve terennüm edilebilmelerini sağlamak için onlara nasıl ses giydirileceğini, ne gibi vurgular verileceğini ve diğerlerine göre ne derece devam edeceğini gösteren bir ilimdir."

    bugün ise maalesef girişte kısaca tanımladığım şekliyle algılanmakta ve uygulanmakta. açık (kısa) hecenin kısa, kapalı (uzun) hecenin uzun seslere denk gelecek şekilde bestelenmesi diye özetlenip geri kalan unsurlar gözardı edilmekte. halbuki bazen kısa hece uzun ses ile besteleniyor. sebebi ise kelime vurgusunun kısa heceye denk gelmesi durumu. burada prozodi için vurgunun ne kadar önemli olduğu ortaya çıkmış oluyor ki arel'e göre prozodinin temeli; "kelimelerin vurgularına dayanmaktadır ve asıl olan bestenin içerisinde vurguların hissettirilebilmesidir. dolayısıyla konu, usûllerin zayıf ve kuvvetli vuruşlarıyla vurguların sağlıklı şekilde uyuşturulması meseledir. bu husus açık-kapalı hecenin kısa-uzun seslere denk gelmesinden farklı bir anlayıştır."

    dikkat edilecek önemli noktaları sıralayacak olursak;
    - vurgu
    - usûl darblarının kuvvetliliği veya zayıflığı
    - kelimelerin hece sayısı
    - vurguya göre sesin pestleşmesi veya tizleşmesi
    - güftenin anlamı bakımından uygun bir ritm ve makam seçilmesi
    - güftenin anlamı bakımından bütünleşecek bir melodi giydirilmesi
    - güftenin anlamı düşünülürken tasavvufi imgeleri unutmamak gerekliliği
    - serbest mi, hece ölçüsü mü, yoksa aruz ile mi yazıldığı (aruz ise kısa-uzun hece ile ulama ve durak, hatta vurgu yerleri diğerlerinden farklı olacaktır)
    - güftede varsa noktalama işaretlerine dikkat etmek gerekliliği
    - ulama (mana değişecekse besteci ulama yapmamayı tercih edebilir, yapacaksa da ulama kısa-uzun hece tespitini değiştirebilir)
    - güftedeki dominant kelimenin bestede de vurgulanması gerekliliği (pestleşmek, tizleşmek, forte-piano gibi nüans işaretlerini belirtmek vs.)

    prozodi için sadece besteciye değil icrâcıya da büyük iş düşüyor aslında. şöyle;
    - her şeyden önce iyi bir şef önce güfteye, sonra notaya bakmalı ve güftenin manasına göre eseri icrâ ettirmelidir.
    - vurgusu yanlış bir eser okunuyorsa o kısmı solistin biraz daha piano okuması ve doğal olarak eşlik eden enstrümanistlerin de o kısmı daha piano çalmaları gerekir ki yanlışlık belli olmadan eser icrâ edilebilsin.
    - eseri okurken kelime bitene kadar herhangi bir şekilde kelimeyi bölmeden okunmalı. tabii burada bestecinin prozodi bilgisi önemli, durakları eserine bu hususu dikkate alarak yerleştirmeli. diyafram nefesi de bir yere kadar dayanıyor.*
    - icrâ edilecek eserin dönem özelliklerinin solist ve enstrümanistlerce bilinmesi de bir diğer önemli husus.

    bazen sözün anlamındansa melodinin güzelliği daha çok önemsenmiş tabii. yukarıda bir entryde hüseyin sadeddin arel'in bir sözü paylaşılmış ama ben bugüne kadar hiçbir yerde rastlamadım. bilakis hocanın şöyle meşhur bir cümlesi var:

    "doğru konuşmak prozodik açıdan doğru beste yapmayı beraberinde getirir."*

    yukarıda bahsettiğim vurgu, ulama ve şiir/kelime manasına göre prozodiyi örnekleyeyim.

    vurgu için en güzel örnek tatyos efendi'nin uşşak makamındaki gamzedeyim devâ bulmam isimli eseridir. gamzedeyim kelimesinde vurgunun yeri yanlış olduğundan dinleyen "gamzenin içindeyim" gibi algılayabiliyorken aslında mana "gam düşkünü"dür. burada iş icrâcıya düşmekte ve ilk heceyi vurgulu söylemek zorundadır, yoksa mana değişiyor.
    vurgu ile ilgili ikinci şahane örnek de prozodiye titizlikle dikkat eden gözümüzün bebeği bestekârımız selahattin içli'nin kürdi'li hicazkâr makamındaki gül açılsın dudağında gülüver isimli şahane eseri. sözlerinin ilk kısmı şöyle;

    "gül açılsın dudağında gülüver
    bana n'olur açılan her gülü ver
    buna ister darıl ister gülüver
    gül açılsın dudağında gülüver"

    bütün bu "gülüver"ler aynı vurgu ile bestelenmişken, "gülü ver"de vurgu "-lü" hecesinde çünkü iki ayrı kelime ve doğal olarak mana başka. dinlemek isteyenlere alaeddin yavaşca hocanın kadife sesinden buyursunlar.

    ulama için en güzel örnek ise "sev işte ah gönül" diye bir söz bestelenecek olsa "sev" ve "işte" arasında besteci ulama yapmayı tercih ederse "seviş de ah gönül" manası ortaya çıkacak ve konu çok alakasız bir noktaya gidecektir.*

    şiir/kelime manasına göre prozodi için de iki örneğim var. ilki hepimizin bildiği güftesi yahya kemal beyatlı'ya bestesi münir nurettin selçuk'a ait dönülmez akşamın ufkundayız isimli şaheser. güfte ne kadar pesimist ise beste için seçilen makam da o denli ağırbaşlı. dinleyeyim diyenlere sahibinin sesinden buyursunlar.
    ikinci örneğim de bu muhteşem ikiliden kürdi'li hicazkâr makamında bestelenen endülüs'te raks. şiir ispanya'yı anlatıyor tamam da beste de böyle güzel anlatabilir mi ispanya'yı? pek tabii efenim, pek tabii. yine dinlemek isteyen olur diye şöyle tık.

    buraya kadar okuduysanız birkaç faydalı bilgiyi de şöyle sıralayayım, bunu hak ettiniz.*
    prozodi konusunda türkçe kaynaklar -hüseyin sadeddin arel hocanın yazdığı ve pan yayıncılıktan 1992 temmuzunda tekrar basılan "prozodi dersleri" isimli kitap haricinde- kısıtlı, hatalı ve maalesef çok eksik. saadet güldaş'ın yazdığı bir kitap var, hocanın müzisyen değil edebiyatçı olması sebebiyle müzikal anlamda birçok hata mevcut. trt'nin yayımladığı "karşılaştırmalı ve uygulamalı türk musikisi prozodisi" isimli kıymetli hoca ahmet hatipoğlu'na ait kitapta ise vurgu konusuna hiç değinilmemiş.

    fikret şeneş, fecri ebcioğlu ve sezen cumhur önal vaktiyle yabancı dillerdeki şarkılara türkçe sözler yazdılar biliyorsunuz. bu çok güçlü üçlünün eserlerinde prozodi açısından hata bulmak epey zordur.

    dil bilmek önemli, işin içine müzik giriyorsa bin kat daha önemli. yoksa ortaya enteresan ve keyifsiz işler çıkıyor.
  • tek hecenin, birden fazla heceye dağıtılması prozodi hatası değildir.
    örneğin eski chant'larda, tek bir "halelujah" kelimesi, bütün esere yayılabilir.
  • dilbilimin, ses bilimi * adını verdiğimiz alt dalının, insan konuşması ve diller hakkındaki ritim, sesin şiddeti, tizliği ve temposunu içeren nitelemeleri ifade etmek, tek başlık altında toplamak için kullandığı terim, ingllizcesi prosody şeklinde yazılıyör. her dilin değişik bir müzikalitesi, tonlaması ve temposunun olması bizim kişinin ingilizcesinden hangi millete ait olduğunu bulabilmemizi mümkün kılmaktadır çünkü belli bir düzeye kadar insanlar telaffuzları doğru yapsalar da yabancı dilleri kendi dillerinin prozodisi ile konuşmaktadırlar. prozodinin dilden dile keyfi şekilde değişen tonlama ve tempo farklılığı dışında, başlangıçta sadece sözdizimi ile sağlandığı düşünülen çeşitli gramatik fonksiyonları olduğunu iddia eden araştırmalar mevcuttur.
  • cem karaca'nın özellikle 70'li yılların ikinci yarısında bestelediği ahmed arif ve nazım hikmet şiirlerinde hatalı olmaması için ciddi bir özveriyle çalıştığı mesele.
hesabın var mı? giriş yap