• manavlarin, daha parlak ve taze görünsün diye, domateslerin üzerine psst psst su püskürtmesi gibi bir seydir.
    içinde yalan yoktur, hos gösterme vardir.

    bak, örnek veriyorum:
    hani ugur böcegi var ya... kirmizi üstüne siyah puantiyeli, toparlak böcek. hani "annem sana terlik papuç alacak" türküsüyle seslendigimiz o tatli sey... hah, iste düsün ki, yillar önce atalarimiz o böcege "ugur böcegi" degil de (yandan görünüsü manda bokuna benzedigi için) "bok böcegi" demis olsun. yillarca, biz onun adini öyle bilelim.

    simdi sorarim: ayni böcek eline kondugunda "ayy, uç çuç böcegi... ihhii caniiim! annem sana sey alicak!" der miydin, yoksa "öööy, bok böcegiii. igreeanç! hayatim, al sunu üstümden!" mi derdin?

    bak, böcek ayni böcek diyorum. bi tek ismini degistirdik, nasil da aniden igrendin muhterem hayvandan.

    iste reklamcilik böyle bir seydir. böcekler hakkinda yalan söylemez, kendilerine sempati duymani saglar. sen de bazen akilli ol, her seye sempati duyma kardesim? allaaallaaa.
  • aksam isten çikma saati geldiginde, "bugün normal bir saatte çikiyorum, oh la la" derken, ani ve acil is patlamasi sebebiyle kös kös oturmak ve çalismaya baslamaktir.

    çalismaya baslamadan önce, aksam için bir program yapilmissa, gerekli kisiler aranir ve "ben biraz geç çikacagim, siz yemek yiyin, ben kahveye yetisirim heh höh" denir.

    sonra çalisilir, sonra tam isler biterken biri bir sey der, ne bileyim, bilgisayar çöker, ajans patlar filan... çalismaya yeniden baslanir.

    çalismaya baslamadan önce, birkaç saat önce aranan kisiler, tekrar aranir ve "ben biraz daha geç çikacagim, kahveye yetisemem, geç saatte ugrarim iste, hoh hoh hoo" denir.

    sonra çalisilir, saatler önce, gayet özenle yapilan isler "aman yap iste yav, yaz bir sey oraya, tamam" haline dönüsür. sonra patron kizar. "bastan savani, kapidan savarim, höt höt" der. sonra bastan savilan isler için yeniden çalisilir.

    çalismaya baslamadan önce, birkaç saat önce aranan kisiler, tekrar aranir ve "ben çikamiyorum, gelemiyorum, ühü mühü" denir.

    sonra çalisilir ve saat gecenin körü oldugunda, sabah erkenli toplanti oldugu haberi gelir. sonra biraz küfredilir, isler bitirilir, sabah da toplantiya gelinir, kahve içilir, o gün öyleli ve böyleli geçer, aksam olur.

    aksam isten çikma saati geldiginde, "bugün normal bir saatte çikiyorum, oh la la" derken, ani ve acil is patlamasi sebebiyle kös kös oturulur ve çalismaya baslanir.

    güzel bir seydir.
  • sucuğa isim ve slogan arayanların mesleği. eski solcular daha başarılı olur. acısını, hafta sonları cipleriyle doğada gezerek çıkarırlar. derin bir mutsuzlukları vardır. hemen hepsi, günün birinde film yapmak ister.
  • yaratıcılık kısmı tamamen yalandır. çünkü o işle ilgilenen yaratıcı reklam ajanslarındaki elemanlar yalandır.

    teker teker anlatmak gerekirse:

    metin yazarı: pek metin yazdıkları söylenemez. klişe lafları klişe fikirlerle birleştirirler. ha bir de havalarından geçilmez.

    art direktör: çakma ingilizce ismin oluşturduğu intibanın aksine sanatla alakaları yoktur. bir nevi photoshop operatörüdür.

    stratejist: 7 cihandaki en iyi power point sunumlarını bunlar hazırlarlar. görevleri google'da buldukları bilgileri sunuma aktarmaktır. onun dışında öyle stratejiyle filan alakaları yoktur.

    müşteri temsilcisi: güzel ve sabırlı kadın topluluğudur. daha çok konuşan mail işlevi görürler. bacak boyları uzadıkça kariyer kapılarının açılma hızı da artar.
  • sektörü tek kelimeyle özetleyen söz "anneme reklamcı olduğumu söylemeyin, o beni bir genelevde piyanist sanıyor" .
  • kalbur üstü ajans sayısı 30'u geçmez. bak bu da iyi niyetimden. yoksa 20 anca. hadi bunlarda toplam calışan sayısı 2500 olsun. o kadar da yoktur ya. her sene sıfır kilometre 5'er kişi işe alıyor olsunlar, ki aslında 3 anca alırlar. ne yaptı? senede 150 kişi işe girebilir. 70 kreatif, 70 mt, 10 da strateji olsun... bunlardan mt'ler herhangi bir üniversite mezunu olabilirler. geriye kaldı 80. hadi bunların 10 tanesi torpilli olsun. kaldı mı 70. e be dallama sen niye her üniversiteye reklamcılık bölümü açarsın, sen niye her yeri reklamcılık kursları ve adschool'larla doldurursun? böyle bir iş yok. işsiz kalacak büyük ihtimal bunlar. kapiş?
  • sanatın her dalından faydalanarak, bazen de sanatın ırzına geçerek ticaret yapma sanatıdır**.
  • "her şeyin yavrusu güzel"` : her şeyin küçüğü güzel` sözüne altın kural olarak riayet edildiği takdirde başarının kesin olduğu sektör.

    kadınlara bir şey satmak istiyorsanız kedinin yavrusunu gösterin; erkeklere bir şey satmak istiyorsanız, kadının yavrusunu...

    yürüyün ya kullarım.
  • son dönem türk dizi ve sinema sektörünün gözde mesleği. nerede züppe ve fekat havalı aynı zamanda uçana kaçana kayan bir karakter varsa bilin ki o reklamcıdır. seyrediyoruz, havalı havalı sunumlar yapıyorlar bunlar, müşterileri 'kafalıyorlar' falan. bunları yapıyorlar ama aslında ne iş yaptıkları belli değil. buradan anlıyoruz ki bu senaristlerin kafasında reklamcı da turizimci gibi bir şey. yani adı var, işlevi belli değil. yazar mı, tasarımcı mı, müşteri ilişkilerinde mi siktir et, böyle az çılgın giyinsin, züppe (bu laf da senarist jargonundan) olsun, yüksek tavanlı cihangir evinde otursun yeter. öle, reklamcı işte, havalı. kimse günde minumum 12 saat çalışmaktan, sabahlamaktan, revizyonlardan, müşteri kaprislerinden, verilen emeğin ve zamanın karşılığında alınan ortalama maaşlardan bahsetmiyor. varsa yoksa ha hi. ne akıllısınız lan. mad men'i yazanlarda sizdeki özgüvenin yarısı olsa fezaya füze yollardı enayiler.
  • "anneme reklamcı olduğumu söylemeyin... o beni bir genelevde piyanist sanıyor!" (bkz: jacques seguela)
hesabın var mı? giriş yap