• bence memlekette çok ciddi bir samimiyet problemi var. aslında konuşulacak zaman da değil de, artık takatim kalmadı dayanmaya. biraz veryansın edeyim.

    biz hiç samimi değiliz demeyeceğim ha, şişş, yanlış olmasın. aksine, oğlum biz ne kadar samimiyiz. ne çabuk samimileşiyoruz. bir ben garipsiyor olamam. orta yaşı aşan insanlarda özellikle gözlemlediğim bir gevşeklik bu naçizane çabuk samimileşmek dediğim şey. adamla minibüste yan yana oturmak, 329648726542765966529752. göbekten akraba olmak adama en mahremini sorma yetkisi veriyor. benim sorup, "sana ne lan at ağızlı?" cevabını almaya şaşırmayacağım soruyu adam hiç çekinmeden soruyor. cevap vermeyince de kabilesini siktiğim der gibi bakıyor. ben senin kabileni sikeyim, amcık ağızlıya bak ya.

    uzaktan bir akrabam var. yani varmış. 80 yaşlarında bir teyze. annem 80 diyor daha doğrusu, bence rahat 3bini var kadının. uzak akraba diyorsam da barack obama, dalai lama, rahmetli başkan kennedy ne kadar uzak akrabam ise bu kadın da o kadar uzak akrabam. annemin eltisinin kaynının pazar arkadaşının yeğeninin halasının amcasının gelininin kayın validesi midir nedir kadın. çok karışık. bu yakınlık kurma eforunu herhangi bir insan için kursan muhakkak bir bağ bulursun yani. bizim hatunla eş dost gezelim diye bir yerlere gittik. bu teyze de var. bana diyo ki beni hatırladın mı. dedim kusura bakmayın, hatırlayamadım. meğer annem beni 1784'te altın gününe mi ne götürmüş, orada bu kadın da varmış da bunun yaptığı elmalı pastadan yemişim de çok sevmişim. teyzeyi tanımayınca, bu aymazlık, bu ata tanımazlık, bu redd-i anene karşısında havsalası alamayan kadın bir başladı veryansına ki, aman allah'ım. evlenmişim de başkasından duymuş, vay efendim hiç aramamış sormamışım, yan yatmış, çamura batmış. olaylar olaylar. ya bunları duyunca bir utandım, lan bir mahcup oldum anlatamam. resmen bu yaşıma kadıncağız sayesinde gelmişim. elmalı pasta vermiş, boru mu? ama işte nankörüm nankör. bu arada elmalı pasta da dönemin elmalı pastası ha, şimdiki gibi değil. o zamanın parasıyla 4 ev alınıyor elmalı pastaya. hadi maddi imkanları geç, ben bildiğin tüm eğitim hayatımı, sosyal çevremi o elmalı pasta üzerine inşa etmişim ama bir dönüp de kadir kıymet mi bilmişim? hayır. neyse, ettik bir eşeklik cezamı çekerim. kan benim damar benim!

    benim hatunu tanıştırdım, el öptük filan. çay içiyoruz. eşimi ilk defa görüyor kadın ama sonuçta bana elmalı pasta vermiş, ilk elmalı pasta dünyadaki, ben de bizim hatunla evlilik müessesiyle bağ kurduğuma göre benim hatun üzerinde de yetkisi ve hakkı olduğunu anladı hemen. zaten hatunla tanışmam da elmalı pasta sayesinde. herkes akıllı olsun! laf arasında benim hatuna "yavrulamadın mı sen daha?" diye sordu benim sebeb-i hayatım. slhfskjhfks. tövbe tövbe ya. bir insanın beynin yanmasını yüzünden görebiliyorsun lan. kızın gözünün feri gitti, kulağından duman çıktı. bu kadar samimi bir ortam olunca, ben de geçmişe gittim, aklıma gördüğüm, şahit olduğum onlarca küçük sahne geldi, ortamdan uzaklaştım. mesela bir dolmuşta yeni tanıştıklarını anladığım 2 orta yaş teyzenin sohbeti, kadınlardan bir tanesinin çocuğunun olmaması, diğer kadının son derece rahat şekilde "aa, niye? olmuyor mu çocuğun? eşinde mi bir sıkıntı var sende mi?" diye sorabilmesi, diğer kadının sakin şekilde cevap vermesi, çevremde bulunan kimsenin hadiseyi yadırgamaması. 1994 yılında millet yokluktan kıvrılırken tek derdi yeni açtığı dükkanına gelen çocukların kuşunun uçup uçmaması olan taze esnaf abdullah abi. iş yerinde bir süre beraber çalıştığım, tanışıklığımızın 2. günü bana kadınlarla ilgili tavsiye vermeye başlayıp haftamız dolmadan "kaç karı siktin aslanım" diye soran, üniversite hocasını kendisine fakbadi yapmış, darlanınca "ben bağalanmıyom hacı" diye kadını yataktan kovmuş bir yunan tanrısı, rasputin'i hasetinden çatlatacak bir aşık olan hikmet abi, daha kimler kimler. nostalji güzel şey.

    eve döneceğiz diye ayaklandık, arabaya bindik, hatunu ön koltukta yavrulamaması konusunda uyardım. az evvel yaşadığım nostalji dolu dakikalardan dolayı yüzümde de hafif bir tebessüm tabii. dünyanın fırçasını yedim. sanki yavrulama dedik. yavrula, yavrulama dediğin de doğal bir hadise sonuçta. sıkıntı yok. da yani sonra temizlemesi çok zor. en azından altına bir muşamba filan serelim diye dedim ne dediysem. kötü mü dedim yani. hiç.
  • sadece yekdiğerinin, can ciğerinin, seni senden daha iyi bilenin, senin kendini kandırmana izin vermeyenin, eşinin, dostunun, arkadaşının yanında rahat olmak demek değildir.

    samimiyet muhatabının hüznünü, neşesini, kederini, sevincini bürünebilmektir. o'na ortak olmak değil dikkat buyurun, kendi halinden sıyrılıp samimi olduğun kişinin hâli üzere olabilmektir.
  • senli benli olmak anlamı bir yana bırakılırsa,

    samimiyet, bazen kişiliğinizin gizli saklı yanlarını karşınızdakine fısıldayıvermenizdir. halbuki gizemli olmak başkaları tarafından hayal gücü ile doldurabilecek boşluklar bırakmak... ne kolaydır !

    samimiyet, bazen birisine olan beğeninizi pat diye açıklayıvermenizdir. halbuki takdirlerimizle karşımızdakini yücelteceğimiz için, bunun altında eziliriz düşüncesi ile ketumlaşmak... ne kolaydır !

    samimiyet, bazen bir türlü birlikte olmaktan hoşlanamadığınız kişiye bunun nedenlerini dürüstçe sıralayabilmektir. halbuki aradığımızı bulamadığımız eş, dost , sevgili her kimse ondan yavaş yavaş uzaklaşıp karşımızdakinin kafasında bin türlü soru oluşturmuşken işin içinden kendimizi sıyırabilmek... ne kolaydır !

    samimiyet, bazen içinde bulunduğunuz ortamda hissettiğiniz ikiyüzlülüğü bu işten zarar görenlere açıklayabilmektir. halbuki "bana ne kardeşim, bana dokunmayan yılan bin yaşasın" diyerek mesut yaşamak... ne kolaydır !

    ve hatta samimiyet; bir oyunu çılgınca alkışlayabilmek bir müziğin nağmesine kendini kaptırabilmek, televizyondaki kırk yıllık türk filmine bakıp hüngür hüngür ağlayabilmektir. halbuki duygularımıza tanık olan insanlar nezdinde karizmamızın ne durumda olacağını düşünüp ağır abi takılmak...ne kolaydır !

    bütün insan ilişkilerinde "içten olmak" en başta tavsiye edilen özelliklerden biri olsa da hem kolay değil hem de insanın adının başına bir çok sıfat eklenmesine neden olabilecek bir durum. yalnız şunu da unutmamak lazım. bu sıfatlardan hiç biri kişiyi "samimi" olarak nitelemeyecektir...
  • herkesle yaşanamayan, tek taraflı yaşandığında salakmışsın izlenimi yaratan, gülümser duygu..
  • turk milletinin bir websitesinde aradigi en onemli ozelliktir. heyhat gel gor ki maalesef hicbir site bu ihtiyaci karsilayamaz.

    - eksi sozluk samimiyetini kaybetti
    - facebook'un eski samimiyeti yok
    - twitter hic samimi olmadi ki ?

    migros.com.tr var baya samimi, sarayim mi yarim kilo ?
  • çok özlemini çektiğim duygu.

    sosyallik açısından değerlendirdiğimizde; herkes sosyal kelebek olmak derdinde. sosyal kelebeklik için yapılması gereken en önemli şey de samimiyetten uzak durarak, aynı mesafede durulan bir yığın insanla bol bol canımlı cicimli muhabbetler tüketmek ve facebook'ta 1278 arkadaş sahibi olmak. twitter'da 500 takipçi, ve instagram'da bol like'lı fotoğraf sahibi olabilmek. cep telefonları bile tarihe karışacak internet sayesinde. kimse kimsenin sesini duymuyor. whatsapp'tan 2-3 kısa mesajla geçiştiriyoruz her şeyi. bir kutunun içinde hepimiz aslında çok sosyal olduğunu sanarak yalnızlığın içine git gide hapsoluyoruz.

    samimiyet insana hayal kırıklığı yaşattıysa ne yapmalı o zaman? ben kendi adıma samimiyetsizlikle ikisini ayıran sınırın diğer tarafına geçmeden, olayı tamamen sessizlik ve tepkisizliğe bıraktım. ha bu bana bir çok şey kaybettiriyor. onu da biliyorum. çok soğuk görünüyorum, çok umursamaz göründüğümü, sikimden aşağı kasımpaşa modunda dolaştığımı söylüyor insanlar. öyle değil onu biliyorum, ama çok tatlı beni ne kadar da seviyor diye düşünmelerinden daha iyidir bence. en azından kimse benim yüzümden acı çekmiyor. varsın öyle olsun, o boyuta geçmedim ama bunu biliyorum. gerçekten hoşlanmadığım bir insanla sırf vakit geçirmek için sevimli görünemiyorum. bıcır bıcır konuşamıyorum. yalnızlık o kadar da korkulacak bir şey değil bu bağlamda. tabi kişisine göre değişir eminim ama. cidden sevmediğim insanların bulunduğu koca bir kalabalığın içinde sahte gülücükler dağıtıp, ''ayy canım seni çok özlemişim, bu da numaram en yakın zamanda görüşelim hayatım'' deyip, ertesi gün bu kimdi lan diye telefonumda görünce hatırlayamadığım işlere girmektense evimde oturup tek başıma şarap içmek daha mantıklı geliyor.

    bir arkadaşımın yorumundan etkilendim mesela. facebook'a bir fotoğraf koymuşum. fotoğraf benim fotoğrafım gayet. toplasan 5 kişi falan beğenmiş. arkadaşın yorumu şuydu; ''yuh 5 kişi beğenmiş ben olsam direk silerdim fotoğrafı.'' şimdi ne dersin bu insana. işte ne boyutta bir bozunum yaşadığımızın göstergesi. ne için yaşıyorsun arkadaşım sen?

    çiftler görüyorum, yeni evli çiftler, tatile çıkmışlar. hatta ve de hatta balayında bile olabilirler. rakı sofrasında oturuyorlar. ikisinin önünde de rakı. müzikler güzel. mezeler süper. ama ikisi de elinde telefonlar biri candy crush oynuyor, biri facebook'ta geziniyor. 2 saat boyunca o sofradan kalkana kadar ettikleri yalnızca 3-4 cümle. valla baktık facebook'ta herkes evlenmiş, herkesler evlilik fotoğrafçısı tutup sayfa sayfa fotoğraf yayınlamış biz de öyle yaptık ama bu işte bir terslik var modundalar. o arada ''karıcığımla rakı sofrası'' yazıp sofra fotoğrafı koydu muhtemelen. ama birbirlerinin yüzlerine bakmadılar abi. kime yaşıyorsunuz? kime mutlu olduğunuzu kanıtlamaya çalışıyorsunuz? önemli olan şey, o gönderinin kaç beğeni aldığı çünkü, orada karısıyla rakı sofrasında olmak bilmem kaçıncı derecede önemli arz ediyor o anda.

    asıl samimiyetsizliğin samimi olacağım diye kasmaktan geçtiğini düşünüyorum. bir çelişki var arada. bu devirde kimse ama hiç kimse herkesi sevip, ülkede olup biten bu kadar şey içinde herkese gülücükler saçacak düzeyde mutlu ve sevgi dolu olamaz, hatta olmamalı zaten. herkesi, her şeyi sevemezsin abicim. bunu sen de biliyorsun. peki neden canım cicim diye konuşup sonradan dönüp off iyi ki gitti demek? belli et, gitsin, ya da canım cicime gireceğine sessiz kal, tepki verme, karşındakini seviyormuş gibi göstermene gerek yok. nötr kal. ne kaybedeceksin yani? facebook'tan bir arkadaşın mı eksilecek? vah vah...tam ucubelik gerçekten..

    herkesle aynı derecede canımların cicimlerin havalarda uçuştuğu herkesin birbirine muhteşem sözcüklerle hitap ettiği ortamlardan insanlardan korkuyorum. inanmıyorum bu zamanda, bu şartlarda kimsenin öyle olduğuna. ve inanmaktan öte biliyorum.

    bir ara bu maya takvimi olayına inanmasam da internetin çökmesi teorisini baya bir dilerken yakaladım kendimi. samimiyetin çöktüğü zamanların başlangıcı işte internet. hayatımızı kolaylaştırıp bizi yalnızlığa kilitleyen, bizi el yazısından, seslerden, mimiklerden koparıp fontlu harflere mahkum eden bir garip olay.

    ne yapmak lazım bilmiyorum ama sessizlik ve nötr durmak şu anda samimiyetsiz olmaktan çok daha samimi geliyor bana. siktir git seni sevmiyorum diyebilecek kadar samimi bir insan olmayı isterdim ama o insana da bir tanem diye hitap edemeyecek kadar samimi olduğumu düşünüyorum. bir şekil arayı bulmak diyelim.

    daha kötüye gidiyor, çocuk doğurmak istemiyorum.
  • tanışır tanışmaz olanının ya aşırı dışadönüklük ya da yapmacıklık olduğu bir gerçek olan,yavaş yavaş ilerlemesi daha samimi olan durum.
  • *kendine yakın olmak durumu.
  • "sen varsan her şey tamam, sen yoksan her şey eksik. "

    selami şahin

    (şair burada samimiyete seslenmiş.)
  • (bkz: yavşaklık)la oldukça karıştırılan şey. örneğin hiç tanımadığınız birinin size çiçek vermesi, bir vcd izlemeye davet etmesi veyahut bir latife mesaj yollamasına bu ad verilirse, adı vereni boğmak gerekir. çaykaşığında.
hesabın var mı? giriş yap