• internete düşen 45 dakikalık ses ve görüntü kayıtlarından anlaşıldığına göre tam bir "self made man"miş kendisi. sanayide önce kalfa, sonra belki usta olmak üzere çizilmiş yazgısını bir yerinden kırıp harflerin, kelimelerin, dizelerin, paragrafların, sayfaların okyanusuna açılmış. halen orada.

    itiraf edeyim (ki kendisine ettim; "abi benim hayatım seninle ilgili sansasyonel bilgiler edinmek ve senin geçmişinde kendimle ortak yanlar keşfetmekle mi geçecek?" de dedim) ben ona çok daha farklı bir donanım mazisi yakıştırmıştım. tahmin yürüt deseniz sn. özpalabıyıklar için kolejlerden kolej, filoloji tahsili için üniversitelerden üniversite beğenirdim. meğer bütün bunlardan çok daha parlak, göz alıcı bir başarı hikâyesiymiş onunki. daha birkaç yıl öncesine kadar ortaokul mezunu imiş. ingilizceyi de fono'nun mektupla öğretim kurslarından öğrenmiş. okumuş, yazmış, çevirmiş. okulu bıraktıktan yirmi yıl kadar sonra liseyi dışarıdan bitirip üniversite sınavına girmiş. iki yıl üst üste, herhalde üniversite okumaya karar verse okuyacağı bölümü, istanbul üniversitesi ingiliz dili ve edebiyatı bölümünü kazanabilmiş. ama o noktaya kadar da hevesi geçmiş ve halen lise mezunu kendisi.

    sunucunun son derece kendinden emin bir şekilde sorduğu "çeviriye nasıl başladınız? yani daha önce de mi yapardınız, yoksa üniversite bitince filan mı başladınız" (mealen) sorusuna sn. özpalabıyıklar'dan hiç beklenmeyen cevap: "ben üniversite mezunu değilim. hatta birkaç yıl önceye kadar lise mezunu da değildim. ingilizceyi kendi kendime öğrendim. otodidaktım ben."

    ben de ingilizceyi kendi kendime öğrendim. 15-16 yaşlarında. ortaokuldayken. aynı kaynakla, yani fono kurslarıyla. okuldaki dilim almancaydı. ama ülkeyi türk silahlı kuvvetleri yönetiyordu, 12 eylül'ün en salyalı günleriydi ve faşist almanca hocası ders anlatmaz, şeyh şamil marşı vb. milliyetçi marşlar, şiirler ezberletirdi. sözlüde bunları sorardı. lise sonda orta 2'nin kitabını anca bitirebilmiştik işte, düşünün. ben de ilkokulu bitirip ortaokula başlayacak olmayı "ortaokulda yabancı dil öğreneceğim" diye beklemiş dil meraklısı bir çocuk olarak açlığımı fono kursundan ingilizce öğrenerek doyurdum. yarım gün okula gider, yarım gün çıraklık ederdim. oto sanayiinde, yedek parçacıda ve lastikçide çalıştım. ehliyetim yok, araba merakım sıfır, ama bugün bile patlak lastiği söküp onararak geri takabilirim. dersler işyeri adresime gelirdi. 5-10 dakikalık boşlukları bile değerlendirir, çalışırdım. motor yağı, lastik karası bulaşmış fono fasiküllerimi sonra ne yaptım hatırlamıyorum.

    ayrıyeten ben de girdiğim okulları yarım bıraktığım için el'an lise mezunuyum. e sorarım size, benim selahattin özpalabıyıklar'dan neyim eksik?!

    neyse, cıvıtmayalım. linkteki video 45 dakikalık. bir buçuk yıl önceye ait olmakla birlikte ben epey geç gördüm. geç gördüğüm gibi bu entry'nin embriyo halini "kenar"da** unuttuğumdan [sorumlu için (bkz: demir eksikliği anemisi)] iyice yaşlandı video. ama gene de izlenebilir. dahası, izlenmeli. özellikle genç çevirmen ve editörler mutlaka izlemeli. sn. özpalabıyıklar'a aylar önce "ben sözlükte bunun linkini vereyim, internetlerde yayılsın, ününe ün katsın" dedim, kendim dedim, ama taşınma telaşı, dönem dönem iyice artan ve hafızamı zayıflatan kansızlık filan, unutmuşum. geçen sanalda ken'siyle bir şekilde karşılaştık, elimi şap diye alnıma vurup "yahu ben başlığına entry girecektim" dedim. kalender adam. öyle şanda şöhrette gözü yok. emin oldum ki kelimeleri sevdiği için bu işlerle uğraşıyor. anlatışındaki heyecan ve coşkudan belli ki buz kandili ile, bardak eriği ile haşır neşir olmak ona yetiyor. bunlar elbette bu videoya düşmüş birkaç damla. dilerim bu birkaç damlanın gerisindeki havuzu bir kenara not ediyordur. arada bir konuk olacağı programlar yetmez anlatacaklarına. kitaplaştırması lazım.

    http://vimeo.com/20975933
  • "kaplan! kaplan! gecenin ormanında
    ışıl ışıl yanan parlak yalaza,
    hangi ölümsüz el ya da göz, hangi,
    kurabildi o korkunç simetrini?"

    blake'in korkunç güzel şiirini* bu kadar muhteşem çevirebilmiş biri ölümlü olamaz, şair kadar hak ediyor övgüyü. durup ince şeyleri anlayan ruhundan öpüyorum.

    "güldü mü o, görünce eserini?
    kuzu'yu yaratan mı yarattı seni?"
  • pek çoğumuz gibi benim de önce kitap künyelerinden adını duyduğum editör kişi. hapisteydim adı ilk dikkatimi çektiğinde. sonra yıllar yılları kovaladı, meslektaş olduk.

    adı ve soyadına eşit olarak paylaştırılmış haşmet ve heybetten bahisle bir espri yaptım bir gün, sözümü de "kendisi 1.55 boyunda, elli kilo ve bir de üstüne köse ise bütün hayallerim yıkılacak" diye bağladım.

    tanışmışlığımız, konuşmuşluğumuz yok. ama bu espriyi yanında yaptığım ve onu tanıyan mesai arkadaşım bir gün yemek yediğimiz yerde bir başka masada oturan bir editör grubunu gösterdi ve "bak şu ortadaki selahattin özpalabıyıklar işte" dedi. uzaktan görmüş oldum. boyutları itibariyle selahattin özpalabıyıklar gibi bir ismi dolduramıyor, üstelik -köse değil ama- bıyıksız. ama yine de korktuğum kadar adıyla ters düşen biri değil.

    ikimizin de üye olduğu bir grupta mesajını gördüm geçenlerde. mesajlarına eklediği "otomatik imza"dan, adam sayılmak için lüzumsuz ciddiyetten medet uman küçük insanlardan olmadığını da çıkarsayabilirim.

    şöyle imzalıyor e-postalarını:

    "sevgiler, saygılar, kolaylıklar
    selahattin özpalabıyıklar"
  • kaseti çıkmış yine. daha iki-üç haftalık bunlar.

    kitaplar, şiirler, editörlük ve bu yoldaki serüveni bağlamında kendi hikâyesi için tıklayınız...
  • nadir'deki hayat bilgisi muhtevalı söyleşisi için tık.
  • göndermeler kitabıyla ilgili olarak özlem akcan'la (bir önceki girdide bağlantısı verilen) mülakatını şöyle kapatmıştır:

    --- spoiler ---

    * peki, hayatınıza editör notu eklemek isteseniz ne yazardınız?

    belki sadece “bkz” diye bir editör notu yazabilirdim. “bakınız”ın gittiği bir yer yok ama isteyen istediği yere bakabilir. evet ya, fena değil, ben bunu sonra kullanayım.
    --- spoiler ---

    kesinlikle...
  • bir efsane, kadıköy civarından çıktığı sanılır. bardak ustasıdır aynı zamanda. çevirir aynı zamanda. düzeltir aynı zamanda. içki alemlerindeki namı tüm dünyaya yayılmıştır aynı zamanda. zamanımızın bir kahramanı..
  • (bkz: asım prizren)
    (bkz: özkan karpatlıgil)
    (bkz: ahmed irfan)
    daha neler neler...
  • dergilerde kitaplarda
    onun adı bir kalite belgesi gibidir.
    gözünüz kapalı o kitabı alabilirsiniz.
hesabın var mı? giriş yap