• --- spoiler ---

    --- spoiler ---

    sevdiği biri uğruna her türlü fedakarlığı göze almış,seçtiği yolda karşısına çıkan engelleri büyüklüklerine aldırmadan aşan genç bir adamın hikayesi shadow of the colossus.bu genç adam sevdiği kız, köyündeki insanlarca lanetli kaderi yüzünden kurban edildiğinde kızın cansız bedenini ve köyde kutsal bir emanet olarak tutulan kadim bir kılıcı çalarak,atıyla efsanelerde yer alan dormin adlı bir varlığa ulaşmak için, yasak toprakları aramaya başlar.uzun ve zor bir yolculuk sonucunda kahramanımız bu topraklara ulaşır ve dev bir mabete girerek dormin'i bulur.efsanelere konu olmuş bu varlığın ölülerin ruhlarını geri getirebildiğini biliyordur ve dormin'e bu isteğini söyler.dormin bunu kabul eder, ama genç adamın mabette bulunan 16 adet heykeli yok etmesi gerekmektedir.fakat bu heykellerin fiziksel güç kullanılarak yok edilmeleri imkansızdır.onları yok etmek için o topraklarda bulunan,bu heykellerle bağlı olan 16 colossus yok edilmelidir.ayrıca bu yerine getirilmesi hayli zor olan iş, genç adam adına geri dönüşü olmayan bazı sonuçlar da doğuracaktır.kahramanımız tereddüt bile etmez,sevdiğinin cansız bedenini mabette bırakır ve elindeki kadim kılıcın yol göstericiliği altında atıyla beraber 16 colossus'un peşine düşer.
    genç adam colossuslar'ı teker teker yok eder,son colossus'un işini bitirmeye çok yaklaşmışken dormin onu uyarır:
    topraklara onu bulmak amacıyla yabancılar girmiştir,genç adamın acele etmesi gerekiyordur.
    ve böylece genç adam zorlu yolculuğunun son basamağına nihayet ulaşır.son colossus için yola çıktıktan sonra,yabancılar da mabete ulaşırlar.bir şaman ve yanındaki birkaç asker dehşet içinde 16 heykelden 15'inin yerle bir olduğunu görürler,kısa süre sonra ise 16.sının da parçalandığını göreceklerdir.genç adam daha önceki colossuslar'ı defettiği her seferdeki gibi bir güç tarafından anında mabete getirilir.kendisini şaman ve askerlerin karşısında yerde yatar bulur ama,artık canlıdan çok ölüye benzemektedir.şaman ona,kesinlikle yapmaması gereken bir şey yaptığını,bunun sonucu olarak lanetlendiğini söyler ve askerlerden birine karşısında duran lanetlenmiş insanı öldürmesi için emir verir.asker kılıcını genç adamın göğsüne saplar, ama genç adam ölmez ve güçlükle ayağa kalkmaya çabalar.göğsünden fışkırmaya başlayan simsiyah renkli kan karşısındakileri korku içinde bırakır.genç adamın birden tüm vücudu siyah bir örtü altına girmeye başlar ve giderek gölgeden oluşan devasa bir yaratığa dönüşür.genç adamın o ana kadar yok ettiği heykeller aslında dormin'in parçalarının hapsolduğu mühürlenmiş parçalardır ve hepsi yok olduğu için dormin özgür kalmıştır.karşılarında genç adamın bedenini alarak ayağa dikildiğini gördükleri dormin karşısında şaman ve askerlerinin fazla seçimi bulunmamaktadır.koca mabetten ayrılmadan önce şaman kadim kılıcı feda ederek bir büyü yapar;bu büyü dormin'i ve genç adamı ışıkla dolu bir havuza çeker ve ikisi de gözden kaybolur.yasak topraklara ulaşmak için gereken tek yol olan devasa köprü yavaş yavaş parçalara ayrılırken,şaman ve askerleri ucu ucuna kaçarlar.geride ise, mabetin içinde genç adamın uğruna her şeyini harcadığı kız uykusundan ayağa kalkar.dormin sözünü tutmuştur.kız nerede olduğuna dair hiç bir fikri olmadan bakınırken genç adamın son colossus'u öldürmeye gittiği sırada başına bir kaza gelen atı çıkagelir.kızla beraber mabetin iç kısmına doğru gittiklerinde şamanın büyüsünün dormin ve genç adamı yuttuğu noktada boynuzları olan bir bebeğin yatmakta olduğunu fark ederler...

    biz oyuncular ise genç adamın kontrolünü alıp devasa colossuslar'ı etkisiz hale getirirken onun hislerine ortaklık ederiz.her bir colossus'u yenip kendimizi mabette bulduğumuzda,karşımızda yatan cansız bedenin yüzündeki masumiyetten etkilenir,sonraki colossus'u yok etmek için en az genç adam kadar şevkle dolarız,her ne kadar genç adamın kaybedeceklerine tanık olacağımızı bilsek de...

    oyuncuya,içinde yer alan karakterlerin duygularını hissettirmeyi başaran oyunlar çok sık bulunmaz.shadow of the colossus ise bu işi çok yalın bir anlatımla,bizleri ayrıntıya boğmadan gayet başarılı bir şekilde vermesiyle öne çıkıyor.oyun boyunca dev colossuslar'dan başka karşımıza çıkan her hangi bir düşman olmadan,mistik havasını doyasıya soluduğumuz,yalnızlığın hakim olduğu bu yasak topraklarda atımızla oradan oraya sürükleniyoruz.tüm bunları yaparken de kow otani imzalı şaheser müzikler bizi kendimizden geçiriyor.yerine göre farklı duyguları yaşatsalar da,genel olarak efsanevi ama,aynı zamanda melankolik bir hava hakim bu parçalarda.özellikle dağ gibi colossuslar'ın ağır ağır yıkıldığı sırada çalan parça,oyuncuya "büyük" bir şeyler başardığını,daha az önce genç adamı ezmeye çalışan colossus'un acımasızlığını unutturarak hüzünlü bir şekilde veriyor.hele oyunun en sonunda izlenenlere eşlik eden müzik insanın boğazında bir şeylerin düğümlenmesine yol açıyor.öyle ki karşılaştığımız sonun iyi bir son mu;yoksa kötü bir son mu olduğuna bile karar veremiyoruz.

    böyle bir oyuna imza attıkları için scei bünyesindeki bu oyunla uğraşmış ekibi kutlamak lazım.tabi ekibin başındaki fumito ueda'yı unutmamak gerek;hatta kow otani'ye de yaptığı şahane enstrümental parçalar için teşekkür etmek lazım.
    burada oyunun başındaki isim olan fumito ueda'yla yapılmış bir röportaj var.ico'yu da oynamış olanlar için daha fazla anlam ifade edecektir sanırsam:

    http://www.wired.com/…0,70286-0.html?tw=rss.culture

    burada da oyunun piyasaya sürülmüş olan nefis original sound track'inde yer alan parçaların listesi var:

    01) prologue ~to the ancient land~
    02) withdrawn art
    03) law
    04) black blood
    05) resurrection
    06) sign of the colossus
    07) monstrous people ~fight with colossus~
    08) opened path ~fight with colossus~
    09) end of the battle
    10) idol collapse
    11) green hill
    12) violent encounter ~fight with colossus~
    13) resurrected power ~fight with colossus~
    14) lakeside
    15) silence ~fight with colossus~
    16) fear of power ~fight with colossus~
    17) wander's death [game over]
    18) the farthest land
    19) a shadow coming closer ~fight with colossus~
    20) messenger from behind ~fight with colossus~
    21) counter-attack ~fight with colossus~
    22) buried dragon
    23) closed city
    24) released guardian ~fight with colossus~
    25) separation with despair ~fight with colossus~
    26) prayer
    27) swift horse
    28) gate watcher in the ruins ~fight with colossus~
    29) sanctuary
    30) demise of the ceremony ~fight with demon colossus dormin~
    31) chaser
    32) first sign of revival
    33) epilogue ~those who remain~
    34) wish
    35) on the land of happiness
    36) memory
    37) wilderness
    38) voice of the earth
    39) wetlands
    40) anger
    41) last battle
    42) the farthest land (theme reprise)
  • oyun yüklendi, introyu izliyorum gayet akıcı bi şekilde geçerken bi yerde intro dondu ,tüh oyun takıldı dedim. meğer oyun başlamış kumanda bendeymiş, ben böyle mal gibi ekrana bakıyorum.
  • bu oyunda öldürdüğünüz her colossustan sonra oyunu kaydetme seçeneği çıkar karşınıza, bunun dışında oyunu kafanıza göre kaydedemezsiniz. oyunu kaydedebilmeniz için devleri ararken karşınıza çıkan ve beyaz kuyruklu kertenkeleleri de barındıran "shrine"ları bulmanız ve bu taştan yapıların önünde diz çökerek dua etmeniz gerekir.

    işte beni bu oyunda en çok etkileyen şey bu shrine'larda kaydettiğimiz oyunu load ettiğimde karşıma çıkmıştı. diğer bütün oyunlarda kayıtlı yerden başladığınızda oyun normal olarak devam eder; fakat bu oyunda kahramanımız "wander"ı onu bıraktığımız yerde yani shrine'da yere oturmuş, dizlerini kendine doğru çekip başını da dizlerine dayamış şekilde uyuklarken buluruz. sağ veya sol analoğa hafifçe dokunduğumuzda wander önce irkilir sonra uykulu gözlerle sağa sola bakar ve ayağa kalkar.

    oyunu oynarken karakteri o kadar seversiniz ki bazen yükleme ekranından sonra onu o vaziyette gördüğünüzde devlerle uğraşmaktan yorgun düşmüş ve sevgilisinin kaybından duyduğu üzüntüyle mecnun'a dönmüş haline acır ve uyandırmaya kıyamazsınız.
  • artık neredeyse her action oyunu hack n slash'den başka bir şey barındırmayıp hatta bıktırmaya başlamışken, ilginç yeniliklerle gelmiş ve iyi etmiş oyun. diğer oyunlarda heyecan hissi sözümona ekrana bile bakmadan yapılan kare,kare,üçgen,x,yuvarlak,r1 falan gibi fantastik kombolarla verilmeye çalışılırken; bu oyunda bu hissi, nasıl yeneceğinizi bile bilmediğiniz apartman boyutundaki yaratıklardan köşe bucak kaçarken bir taktik geliştirmeye çalışarak yaşıyorsunuz. ata binerek bu yaratıkları aradığımız sahneler ise, ata binme simülasyonu şeklinde adlandırılabilecek kadar başarılı, eğlenceli ve rahatlatıcı.

    oyun gerçekten çok güzel ve çok kendisine özgü bir havası var ancak yine de bir takım eksiklikleri var. mesela oyun süresince yaptığınız yegane şey yaratıkların üstünde tüylü bir bölüm bulup tutunmaya çalışarak ölümcül bölgesine kılıcınızı saplamak. bu açıdan oyun genelinde kendisini çok tekrar ediyor. oyun süresince senaryo hiç ilerlemiyor. sadece sırayla colossus kesiyorsunuz, o yüzden senaryo diye birşeyden söz etmek pek mümkün değil. colossus'lar ise pek zeki değil, siz kafasına kılıç saplarken elleriyle sizi alıp atmak, hatta ezip unufak etmek varken sadece kafalarını sallıyorlar.

    özetleyecek olursak: sadece üzerlerine tutunup ölümcül yerlerine saldırmaya çalışmak yerine türlü cinliklere, tekniklere, silahlara ihtiyaç duyulan; daha yoğun bir senaryo ve senaryo işleyişine sahip; daha ayrıntılı; siz işlerini bitirirken sadece sallanıp işinizi zorlaştırmak yerine sizden daha maymunca* şeyler düşünebilen yaratıklar olsa çok daha güzel olabilirmiş. ancak yine de herkesin oynaması gereken, hatta neredeyse herkesin oynarken çok zevk alacağı bir oyun. zaten söylediğim eksiklikler de giderilse oyun kalite olarak bir gta san andreas, fear, diablo, battlefield'dan falan aşağı kalmazmış.

    ek olarak, meşhur oyun ico'yu oynamadım ama yapan firmanın da aynı olduğu düşünülürse adamımızın küçük boynuzlarının olması bir rastlantı olamaz sanırım. zaten memory card'ınızda ico save'i varsa atımız "aggro"'nun alnındaki lekenin olduğu yerde "i" harfi çıkıyormuş, belirteyim dedim. bir de yardımcı olması açısından, oyunda gördüğünüz beyaz kuyruklu kertenkeleler maksimum stamina'nızı, kimi ağaçlardaki meyveler ise maksimum sağlığınızı arttırıyorlar, kaçırmayın.

    madem bu kadar yazdık entry'i de her colossus'ta beni en zorlayan yerleri açıklayarak, bir nevi walkthrough ile kapatalım ama tabii en iyisi çok zor durumda kalmadıkça walkthrough kullanmamanız.

    --- spoiler ---
    --- spoiler ---
    colossus 1: bir nevi tutorial yaratığı, tek yapmanız gereken üstüne çıkıp kafasına kılıcı saplamanız.

    colossus 2: yaratık ayaklarını kaldırıp kafanıza indirmeye hazırlandığında ayaklarının altına birazcık dikkat etmek gerekiyor.

    colossus 3: bu yaratığın üstüne çıkmak için kılıcıyla size vurduğu anı kollamak gerekiyor. çıkmanızı engelleyen bileziğin ise meydanın ortasındaki taş ile ilgisi var.

    colossus 4: colossus sizinle uğraşırken biraz gerideki 4 çıkışı olan tünellerde biraz takılmak sorunu çözüyor.

    colossus 5: suyun üstündeki platformlarda durup uçan yaratığın dikkatini oklar aracılığıyla çekince sorun çözülüyor (aslında bir nevi yeni başlıyor).

    colossus 6: bunda sanırım biraz korktuğumdan ve hemen kaçmayı tercih ettiğimden pek zorluk çekmedim ama ana fikir biraz gerilere kaçıp saklanmakta yatıyor.

    colossus 7: bu su yılanı şeklindeki colossus'da size doğru geldiğinde kuyruğunu yakalayabilirseniz gerisi çorap söküğü gibi geliyor.

    colossus 8: yapmanız gereken şey fazla mantık barındırmadığından öldürmesi en zor, en uğraştıran colossus'lardan bir tanesi. meydana açılan kapılardan birinden bir şekilde dikkatini çektikten sonra bir kat daha yukarı çıkıp duvardaki çatlaklardan yine ıslık çalarak falan dikkatini çekip duvarlarda yürümesinin sağlanması gerekiyor. ayaklarındaki sembollere dikkat ettiyseniz gerisi oldukça kolay.

    colossus 9: verilen ipucuya dikkat ettikten ve dışarıdaki gayzerleri de gözden kaçırmadıktan sonra oldukça kolay.

    colossus 10: atımız 'aggro'nun oyunda ilk defa aktif rol aldığı bölüm. at aracılığıyla colossus ile yaşanan ufak bir kovalamacadan sonra bu yaratığın da zayıf noktası ortaya çıkıyor.

    colossus 11: etrafta bir süre oyalanarak bu colossus'un ateşten korktuğu ipucusunu aldıktan sonra gayet kolayca sonuca bağlanabilecek bir dövüş.

    colossus 12: bu colossus'a karşı suyun altında kalmanın hayati önemi olduğunu anladığımıza göre, colossus'un arkasından kafasına çıktığımızda, kafasının üstündeki diş benzeri şeylere vurunca yaratığın verdiği tepkileri çözümlemek mantığı kavramamıza yetiyor.

    colossus 13: muhtemelen ilk colossus'dan sonraki en kolay colossus. zarar vermek için en ufak bir teşebbüste bulunmayan bu colossus'u biraz inceledikten sonra kolayca çözümlenebilir.

    colossus 14: en hareketlilerinden birisi olduğu için nasıl öldüreceğinizi ararken ölebileceğiniz az sayıdaki colossus'dan birisi. çözümün etrafa dağılmış, yıkık sütunlarla ilgisi olduğunu söylemek çözmeye yetecektir.

    colossus 15: burada iki zorluk var; ilki, ilk ipucuyu aldıktan sonra nasıl yukarı çıkılacağını bulmak. burada yapılması gereken şey yukarı çıkmak için yaratığın saldırılarını çevredeki yapılar ile etkileşime geçirebilmek.

    colossus 16: son colossus, zorlanılabilecek yegane yerler colossus'a yaklaşmak ve üstüne çıkarkenki son aşama. yaklaşmak için biraz oyalandığınızda verilecek ipucu yeterli olmalı: "saklanarak yaklaşabileceğin bir başka yol olmalı". üstüne çıkarkenki son aşamada ise colossus sizi eliyle kaldırdığında kılıcınızla zayıf noktasına bakmak bir parça yardım edebilir.
    --- spoiler ---
    --- spoiler ---
  • yapım aşaması 3 küsür sene sürmüş ps2 konsolundaki en özgün oyunlardan insanı içine çekebiliyor atınızla başıboş gezmek veya bir zamanlar bilinmeyen bir medeniyetin olduğu harabe devasa yapılarının içinde dolaşmanın beraberinde getirdiği yalnızlık duygusu atmosferin ne kadar başarılı olduğunun ispatı. bunun dışında oyun ilk colossusları alt etmenin kolaylığı insana benzeyenlerin ensesini kaşımaktan bile aciz canlılar olduğunu gösteren bir takım eksiler ve mantık hataları barındırıyor ama yine de oyunun güzelliğini bozmuyor uçan bir yaratığın sırtına tutunup onu havadayken etkisiz hale getirmeye çalışmak veya mağaradaki kum canavarını alt etmek için kullanılan yöntem ve bu gibi bazı unsurlar oyunu benzerlerinden (!) rahatça ayırıyor. sadece açılış demosundaki muzik bile oyunun kalitesi hakkında bilgi sahibi yapabilir ayrıca eğer daha önce bir başka muthiş oyun olan ico'yu bitirip save dosyasını sakladıysanız gerçekten de atınızın alnında ico logosundaki i harfi beliriyor

    yapımcısı bir sonraki oyunun ps3 konsolu için çıkacağını açıklamıştır
  • oyun dünyasında karakter ve olay sayısı olarak bu kadar az içeriğe sahip olup, bu kadar detaylı bir yapıya ev sahipliği yapan başka bir oyun olduğunu düşünmüyorum. oyunun etkileyici atmosferi buradan geliyor. ana karakter dışında, ana karakterin atı agro, sunakta ruhsuz yatan mono, anlaşma yaptığınız dormin ve öldürmeye çalıştığınız 16 colossus dışında oyunda kimse yok. oyunu asıl etkileyici yapan ise geriye kalan her şeyin; mekanlardan dağlara, yıkık binalardan arenalara kadar her ögenin en ince detaylarına kadar tasarlanmış olması, hiçbir noktanın gözden kaçırılmaması ve bu detayların kendilerine hikayede bir yer edinmiş olmasıdır. bu ayrıntılardan benim gözüme çarpanları bu entry'de anlatmaya çalışacağım.

    öncelikle beni en çok şaşırtan, en ilgimi çeken detay, dormin ile anlaşma yaptığımız tapınak. şuradaki görselde tapınağı görebilirsiniz: tapınak
    tapınak sarmala yakın bir şekilde dikey olarak uzanıyor ve sanki göğe çıkmaya çalışıyormuş gibi bir mimariye sahip. tapınağın tepesinde açıklıktan ise dormin bizimle konuşuyor. bu tapınağın daha önceki insanlar tarafından ibadet ve tanrılarla iletişim amaçlı yapıldığını ele aldığımızda da, bu tapınağın bir çok antik hikayede, efsanede ve din kitabında karşılaştığımız babil kulesine bir referans olduğu anlayabiliriz. bu görselde de görüleceği üzere tapınağın mimarisi ile, tasvir edilen babil kulesi birbirine çok benziyor.

    tabi asıl benim hoşuma giden detay ise bundan sonra başlıyor. özellikle tevrat'ın ilk kitabını oluşturan tekvin'de geçen babil kulesi hikayesine göre, insanlar tanrının ulaşılabilir bir varlık olduğunu düşünerek bu kuleyi inşa etmeye başlamışlardır. tanrı bundan rahatsız olmuş, onları cezalandırmak içinse, kulenin inşasında çalışan insanların hepsine farklı bir dil vermiştir. bu sayede insanlar iş birliği yeteneklerini kaybetmiş ve kulenin inşası durmuştur. tekvin'de direkt olarak kulenin inşa emrini onun verdiği söylenmese de, bu inşadan sorumlu olan kişinin dönemin kralı olan ve merhametsizliği ile bilinen nemrut olduğu söylenmektedir. bunun oyunla ne alakası var derseniz de, bizim kulede anlaşma yaptığımız ruhun adı "dormin"'dir. bu ismi ise tersten okuduğunuzda ortaya nimrod çıkar, "nimrod" da bizim "nemrut"un tevrat'taki ismidir.

    oyunda bulunduğumuz harita inanılmaz sayıda gizeme de ev sahipliği yapıyor. özellikle, colossus'lar ile savaştığınız bütün alanları düşündüğünüzde hepsinde ortak bir nokta var. birinci colossus aşağı inemeyeceği bir vadinin üzerinde, ikincisi yukarı çıkamayacağı bir çukurun içerisinde, üçüncü colossus su üzerinden yer alan bir ringin üzerinde... neredeyse tüm colossus'lar bulundukları alana bir şekilde bağlı. oradan çıkmalarının imkanı yok. biri hariç!

    çölde yaşayan on üçüncü colossus, uçuyor. ve arenasının yan tarafında yükselen dağlardan geçecek kadar yükselmese de, arenanın diğer kısmı boş, bu colossus buradan uçarak uzaklaşabilir. ama uzaklaşamıyor. rotasını incelediğinizde, tam alandan çıkacakken geri döndüğü noktalar var. ve bu noktalarda ise, oyundaki en ilgi çekici yıkık yapılar var. onlar da bu arenanın çevresinde üç tane olan şu kemerler. bu da bize, bu kemerlerin colossus'u içeride tutan bir güce sahip olduğunu gösteriyor.

    bunu, oyunun en başındaki sinematikte ana karakterle konuşan maskeli şamanın, sonsuz toprakların başlangıcının "kesişen noktalardan başladığını" söylemesi ile birleştirince de, bu noktanın, o kesişen noktalardan biri olduğu varsayımına ulaşabiliriz. bu da bizi diğer noktaların nerede olduğu gizemine götürüyor.

    bu oyun hakkında sayfalar dolusu yazabilirim. müthiştir, benzeri yapılmamış, yapılamamıştır. 2005 yılında böyle bir oyun üretmek dahicedir, daha azı değildir. ülkemizde çok tutmamış olsa da, diğer ülkelerde inanılmaz sevilmiş, sırlarını açığa çıkarmak için birçok insan yıllarca uğraşmıştır. 17. colossus var mı, varsa nerede, konuşulan dilin şifresini kırılabilir mi, oyunun orjinalinde planlanan 24 colossus'un datalarının tamamı silinmemiş, bir kısmı diskte kalmış mıdır (ki kalmıştır), bu colossus'ların arenaları nerededir gibi binlerce soru ve teori var arkasında. gece gece bazen nomad colossus'un bloguna girer biraz göz gezdiririm ve oyuna olan saygım ve sevgim daha da artar.

    herkese hitap etmeyebilir. günümüz tüketici oyun dünyasında pek bir yeri yoktur. tam çıkması gereken zamanda çıkmış, gönüllerde taht kurmuştur. hayranları o kadar sever ki, bugün bir dlc'si çıksa ve deseler ki "2 tane daha colossus ekledik hadi bakalım", o ps store'u yıkarlar!

    not: kontrollerden dem vuran arkadaşlara iki hatırlatmam var.

    1) evet, kamera sürekli wander'ın baktığı yere geri dönmeye çalışıyor dolayısıyla sağ analogla kamerayı kontrol ederek oynamaya alışmalısınız. bu benim de sinirimi bozuyor ama oyuna gerçeklik de katıyor. sonuçta bir devin ayağının dibinde olsanız, kaçarken ilk bakacağınız yer devin ayağı değil önünüz olur çünkü bir yere takılıp düşerseniz, dev sizi pestil edecektir.

    2) agro'nun kontrollerini anlamanız lazım. agro'yu üçgen tuşu ile koşturuyorsunuz, ama o koşarken analogu ileri düz şekilde tutmanıza gerek yok. eğer bunu yaparsanız, agro kamera açısı değiştiği an koşu yönünü değiştirir. dolayısıyla, üçgene basın, agro'nun üstündeyken sadece yön değiştireceğiniz zaman analog ile müdahale edin.

    edit: düzeltmeler
  • hakkında dizilen bitmek bilmeyen övgüleri tamamen nostaljiye yorduğum saç baş yolduran oyun.

    atmosfer güzel, grafikler güzel, devler güzel ve iyi tasarlanmış falan filan. hepsi doğru. ama bunların hiçbiri önemli değil çünkü bu oyun oynanan bir oyun değil, karşısında mücadele edeceğiniz bir oyun. ben hayatımda bu kadar kötü kontroller görmedim. at sürmesi, yürümesi, koşması, tırmanması hiç fark etmiyor, verdiğiniz komutun ekrandaki karşılığını görmek için resmen amansız bir mücadeleye giriyorsunuz. bu kabızlık ps2 zamanının standartlarında, oyunun atmosferi ve görkemli ölçeğinin yanında dikkat edilmeyen bir özellik olabilir, fakat benim 2018'de bununla uğraşmamam lazım. gerçekçilik geyiğine de ayrı gıcığım. bu düşünceyi savunan tipler hala aynı firmanın (bkz: team ico) son oyununda ileri gitmesini istedikleri bir köpek-kuş'un kafasına göre geri dönmesiyle uğraşıyorlar.

    oyun hakkında bir video'ya denk geldim, ecnebi abimiz diyor ki "kontroller biraz hantal, tam hatırladığım gibi". işte sen hatırlayacaksın diye ben burda sinir krizine giriyorum.

    dualshock'ı kırmazsam final boss'u yenip oyunu hayatımdan sileceğim. yeter be.
  • oyun sadece boss savaşlarından oluşuyor ve her savaş bulmaca çözmek gibi yani allah ne verdiyse giriş, kare - x - kare vs gibi bir durum yok.

    en son bu kadar kaliteli boss savaşlarını mgs 1 ve 3 te görmüştüm. her boss için kendine özgü bir savaş taktiği belirlemeniz gerekiyor.

    bitince tekrar oynarım ben bunu dediğim nadir oyunlardandır. hiç düşünmeden oynayın çünkü oynamayanlar çok şanslı, böyle bir şaheser var ellerinde.
  • ign tarafından en iyi playstation 2 oyunu seçilen; daha oyunun başlangıcında, tapınaktan çıkana kadar, kamera için ''eeeh eytere bea'' dedirten, ilk colossus ile karşılaştıktan ve kendisini devirdikten sonra sizi ele geçiren, ünvanının hakkını sonuna kadar veren, konsol sahibi herkesin bir kez denemesi gereken oyun.

    hikayesine ve karakterlerine, ne anlattığına değinmeyeceğim; önceki entry'lerde yeteri kadar anlatılmış zaten. hepsinin ötesinde, sizi şununla karşılayan oyun ne kadar kötü olabilir ki?

    fiziken yanında olsa da, adını söylediğinde yüzüne bakamayan sevdiği mono ile dağları tepeleri aşan wander; her şeyden habersiz olan devlerin arasına karışıyor kısaca. sadece sesini duyduğu, ne olduğunu bilmediği ruhani seslerin şartlarını, sırf hareketsiz yatan mono'yu bir kez daha görmek için koşulsuz kabul ediyor. bu anlamda, biraz gözü dönmüş biri wander ama hiçbirimiz şikayetçi değiliz bundan sanırım.

    koşuyor, zıplıyor, oradan oraya geçiyor; yanınıza gelmesi için ıslık bile istemeyen atınızla, sizden başka kimse olmadığı için biraz ürkütücü olan bütün diyarı geziyorsunuz. giderek güçleniyor olabilirsiniz; bir yere daha uzun süre tutunup daha kuvvetli saldırılara imza atıyorsunuz oyun boyunca ancak, fiziki olarak değil, ruhen ölüyor kahraman. yere düşen her colossus'ta, kendisinden de bir parça gidiyor.

    önümüzdeki yıl içinde teşrif edecek olan* halefi the last guardian ve selefi ico'yu görmezden gelmeyin; boynuzlu bir çocuk ve konuştuğu dili bile anlamadığınız tuhaf koşuşlu bir adam, size çok şey öğretebilir.

    sahi, wander yol boyunca mono'ya, karşılık bulamayacağını bilse de, acaba neler anlattı?
  • sony'nin film haklarını sattığı film gibi oyun. ne yönetmeni ne oyuncuları belli henüz.
hesabın var mı? giriş yap