• uludagda genellikle yaslı kesimin ragbet ettigi yuzme havuzu, internet salonu, yanında kocaman "yatak katlarına iner" yazılı asansoru ve yıllardır bebe adlı bir saint bernard bulunan otel.
  • lobinin en ustte odalarinsa alt katlarda oldugu garip otel. oda numarasinin ilk basamagi 5'ten buyukse hayatinizin can sikici kaziklarindan birini yemissiniz demektir. 852 numarali odaya gitmek icin -5'e kadar bir asansorle inilecek*, daha sonra yola katirlarla devam edilerek panoromic hallway adi verilen bir tunelden gecilecek, son olarak baska bir asansore aktarma yapilarak -8'e inilecektir. yemek oncesi, kayak donusu vb. yogun saatlerde odaya ulasmak 10 dakikayi bulur. ozet olarak lobi giris binasinin en ust katinda, -8. kat ise baska bir binanin tepeden 3. katinda bulunur ve bu ikisi -5. kattan tunelle baglidir diyebiliriz ki bunu anlamak benim 2 gunumu almisti..
  • bodrumda bir tatil köyü de bulunan otel zinciri.
    2 metre yüksekligindeki tavaniyla yemekhanesi müsterileri bogar, sicaktan gebertirken, havuz basinda kurulmus u sekilde bir masada bir aile yemek yemekte, baslarinda da 7 8 garson dört dönmektedir. bir garsona o masanin kime ait oldugu sorulur. cevap: "o patron abi..."
    yani bu agaoglu dediysek, hakikaten agaogli.
  • bebe adli st bernaird kopegi bu yıl böbrek yetmezliginden olen ve yerine bir husky alinmis olan uludag in fiyat/performans acisindan en ideal oteli
  • uludağdaki korkunçmuş ben son dört gün bunu gördüm.labirent mimarili,faşist yönetimli, dekorasyonu filan iğrenc bir otelmiş kesinlikle.dört kişilik odamızı iki kişilik odadan bozup bir koğuş ranzası koyarak yaratmışlar.bi yemeklerine çok laf söylenemez heralde sürekli tıkındık çünkü ama dört gün boyunca aynı yemekler çıktı tabi.
  • uludağ versiyonuyla yaşam tarihimin tozlu sayfalarına adını altın yaldızlı harflerle yazdırmış otel. 5 güne toplamda 1 milyara yakın para veriyorsunuz ve odanıza adım atıyorsunuz; çift kişilik 1 yatak yanında da 1 koltuk görüp insanlıktan çıkıyorsunuz. ardından odanın hacminin 3te 1inin çatı katında olmanızdan dolayı yok olduğunu farkedip koşar adım lobiye iniyor, karşınıza çıkan ilk resepsiyon görevlisini tekmelemek için içinizde peydah olan hırsı dizginlemeye uğraşıyorsunuz. sonuç: otelde boş oda yok, 340'ar milyon vermiş 3 erkeğin 2si balayı yatağında diğeri yerde yatmaktan sadece biraz daha rahat olan çekyatta yatacak. üstüne beşamel sosuyla servis yapın ve vualaa, afiyet olsun.

    otelin yemekleri çeşitli ve genel olarak güzeldi, buradan oteldeki güzel aşçı bayanlara selam ediyorum.

    lobideki barda renkli bir barmen var; orda dayak yememeyi ya da vurulmamayı becererek senelerce çalışırsa piyangodan para kazanmışımcasına şaşırıcam.

    odalardaki minibar gerçekten zengindi; kişi başı bir adet şişe su var, hemen her ihtiyacımız düşünülmüş yani.

    saat 12den sonra mantı saati başlıyor otelin restoran kısmında. benim gibi 2 saatte bir acıkan bir insansanız çölde bulduğunuz vaha misali sevinebilirsiniz bu etkinliğin varlığına. ilginç bir detaysa mantı saatine gelen güruhun kilo ortalamasının 60 olması. eğer giderseniz dikkat edin, bana hak vereceksiniz.

    son olarak katil asansöz hüseyin'den sözetmeliyim. lobideki 2 yanyana olan asansörün solda olanından bahsediyorum. binip istediğimiz kata bastığımızı ve asansörün zıt yönde hareketlenip her katta 1er saniye durarak yoluna 4 ya da 5 defa devam ettiğini hatırlıyorum. canımı sokakta bulmadığım için bu animasyonun bitmesini beklemedim tabi uzattım bacağımı indim katlardan birinde clint eastwood karizmasıyla.

    not: tatilimin organizasyonu university travel tarafından yapılmıştı. ben onların yönünden bir bozukluk görmedim.
  • bir otelin planı ancak bu kadar karışık olabilir dedirten uludağ oteli. lobi, lokanta, havuz, oyun salonu vs bir binada, odalar ise ayrı bir binada bulunuyor ve bu iki binayı birbirine panaromic hallway denen, hatrı sayılır uzunlukta bir köprü bağlıyor. odalarına çift vesaitle gidilen bir başka otel daha görmemiştim hayatımda. asansöre bin, -5. kata in, sola dön, panaromic hallwayden geç, yolun sonundaki ilk asansöre bin, -8. kata in, oda numarası tabelalarına bak, odan hangi koridordaysa onun kapısını aç, koridora gir, odanı ara. höhhh..
  • hayatımda gördüğüm en garip oteller listesine ilk sıradan giriş yapan bir otel bu!
    odamın -8nci katta olduğunu duyunca zaten epey bi irkildim. heralde adamlar yer bulamayıp, magma tabakasına doğru kazdılar durdular dedim.. malum uludağ soğuk, heralde yeraltı sıcaklığından faydalanmak için filan birşey düşünmüş olmalılardı. odamda da beni zebaniler filan bekliyordur derken karlara gömülmüş bir odayla karşılaştım. odanın hacmi çatıdan dolayı zaten %50 civarında azalmıştı, bir de karlar altında kalmış pencereden girmiş kutup ayılarının, penguenlerin odamın hacmini paylaşıyor olmalarından endişelendim, neyse öyle bir şey olmadı..
    sonra bir duş alıp kendime gelmek için küvete adımımı attım fakat o da ne? bantlarla yarım yamalak tutturulmuş, suyla temas ettiği anda beni ızgara niyetine kızartacak havalandırmaya bağlı bir kablo! suyu temas ettirmemek için dikkatlice suyu açtım, fakat elimdeki duş başlığı, avını boğmaya çalışan bir yılan gibi sağa sola kıvrılarak elimden kurtulmayı başardı. sonra binbir güçlükle yakalayıp duvara sabitlemeye çalıştım ama nafile.. o etrafa azgın kaynar sularını yayarak yine kurtuldu.. güçlükle suyu musluktan akar hale getirdim. fakat az önce yumurta haşlamaya yetecek kadar sıcak olan su şimdi de dışarıda erimekte olan karların suyuydu sanki. suyun soğukluğuyla ve üzerimdeki kablonun sular damlayarak hala sallanmakta olduğunu görünce aklım başıma geldi, daha ölmek için çok gençtim.. tam çıktım, gevşeyip yatağımda uzanırken camlar titremeye başladı büyük bir gümbürtü koptu. çatıdan odamın üzerine çığ düşmüştü!! yatmaktan da vazgeçtim ve kendimi lobiye atmaya karar verdim.. zorlu bir yolculuk olacaktı, hazırlıklıydım.. ilk asansörü rahatlıkla aşıp ikincisine bindim. -5'ten 0'a çıkacaktım ve asansör açılan kapıların ardında hiç kimse beklememesine rağmen her katta duruyordu. her kata uğraya uğraya sıfıra geldim fakat yine bir sorun beni bekliyordu. kapılar açılamıyordu. asansör sıfırıncı kata kadar geldi, sonra da hiç bir tepki vermedi. asansörde kalmıştım! kapıyı zar zor açtılar ve ben can havliyle kendimi otel dışına, uludağ'ın metrelerce kalınlıktaki kar tabakalarının arasına attım avunabilmek için... dışarıda da yine ağaoğlu my resort'a ait telesiej'den gelen bir darbeye maruz kalacaktım ki, uyanıklık yapıp ağaoğlu logosunu gördüğüm herşeyden kaçmaya başladım. hala hayatta olmak bile mutluluk vericiydi gerçekten...

    işin hikaye kısmını geçersek, gerçekten de odaları 3 yıldızlı otellerinkinden bile kötü, yeri kötü, yapısı kötü, banyosu "çok" kötü ve odaları çok küçük.. sadece yemekler güzeldi fakat bu da gözümde ağaoğlu'nu kurtarmaya yetemedi malesef.. bir daha kapısından içeri gireceğimi bile sanmıyorum.
hesabın var mı? giriş yap