• dubliners'da bulunan bir james joyce hikayesi. anasi babasi olmadigi icun akrabalarinda ya$ayan, hayattan kopuk, hikaye boyunca araby isimli bir ali$veri$ merkezine gitmeye cali$an bir bebenin hikayesi.
  • sarı, tozlu bir dubliners öyküsü.
  • dubliners'ın yeni yetme oğlan dilinden anlatılan öykü grubundan sonuncusu. ilkgençliği ölü rahipten kalma kasvetli kütüphaneye, karanlık eve, çıkmaz kör sokaklara sıkışmış delikanlının arkadaşının ablasına duyduğu hayranlıktan ve ona verdiği sözden medet umması; egzotik çağrışımlı pazar yerine hayallerini bağlaması. araby ilk aşkının heyecanına biçtiği fantastik mekan, aynı sığlıkla devam etmesi muhtemel hayatından bir tür kaçıştır. ne var ki 20. yüzyıl nice badireler barındıran keskin gerçekliğin zamanıdır. ve öfkenin en yoğunluğuyla gerçekliğe dönüş geç kalmışlık duygusunun dublin'in her köşesinde olduğu gibi kişinin kendi hayatındaki hakimiyetinin farkına varıldığı andır.

    ayrıca araby üniversitedeki ilk senemin henüz başında prof. yusuf eradam'ın joyce işlerken ''but my body was like a harp and her words and gestures were like fingers running upon the wires.'' alıntısının ardından hınzır gülümsemesiyle gözlerimizin içine bakarak sorduğu ''peki ya sizin kalbinizin arpını çalabilen kimseler var mı?'' sorusuyla kimi kimseleri oryantal hediye formatında olmasa da sms yoluyla ''kalbinin arpını ben çalabilirim'' ilan-ı aşklarına meyletmiş bir öyküdür.
  • modernizmin babası olarak kabul edilen, gerçekçi yazar james joyce'un kısa hikayesinin adıdır. zaman çizgisi konseptinin, paralel evren çizgisine geçiş dönemiyle aynı zamanda yazılmıştır. modernist akımın bütün simgelerini içeren bu hikayede atmosfer, karanlık, depresif, kirli ve sessizdir. hikaye kahraman bakış açısı ile anlatılmıştır. çok fazla kişiselleştirme içerir, örneğin; blind kelimesi pek fazla anlam ifade etmektedir; hüzün, karanlık, dar, sessiz gibi. ölü geçmişten arda kalanlar yüzünden yaşanılan anın da geçmiş an olarak kaldığı görülmektedir. güzellik sorgusu ve bir amaç arayışı hikayeyi temellendiren iki olgudur.

    araby aslında 2 anlama belki de daha fazlasına göndermeler içerir. ilki; hayatın sembolik tapınağıdır. diğeri ise; phoenix yani anka kuşudur.

    hikaye, dublin'de, belirsiz bir zamanda gerçekleşmektedir. ana karakter isimsiz ve yazarın kendi diliyle anlatılmaktadır. spoiler vermemek amacıyla genel hatlarına değinecek olursam; ergenlik çağındaki bir çocuğun, arkadaşının ablasına olan bir aşkın, kendini bulmayla sonuçlanmasının konu bulduğu bir hikayedir. araby, bu kızın gitmek isteyip gidemediği, ergenimizin bu kız için yolunu tuttuğu pazardır. aslında kız çok sıradan bir karakterdir fakat çocuk ona öylesine aşıktır ki, arkasından vuran ışığı kutsal ışık olarak görür, onu melek olarak tanımlar. hatta tanımlamaları oldukça yaratıcı ve duygusaldır. onu durduk yere ağlatır. en olmadık, iğrenç yerlerde bile onu sevmeye devam etmesi ona garip gelir. ve şöyle der:

    "...i imagined that i bore my chalice safely through a throng of focs."

    chalice, incil'e, kutsal kase'ye göndermedir.

    aşık olduğu kız içinse şöyle der:

    "...and yet her name was like a summons to all my floolish blood."

    kızın ismini de dini emire benzetmesi, tamamen katolik okulda okumasıyla, dini bütün bir çevrede yetişmesiyle ilgilidir. bu yüzden sürekli din içerikli göndermeler yapılır.

    çocuk, araby'i gözünde çok büyütmüştür, gittiğinde bambaşka bir atmosfer göreceğini düşünür. hayal kırıklığının getirdiği bazı sonuçlarla, ilüzyon ve gerçeklik çatışması olan bu hikaye sonlanır.
  • "hep çalışıp hiç oynamamak çocuğu aptallaştırır."
  • beni zamaninda uzuntuye bogmus james joyce eseridir. o panayir yerinde olmaliydik. biz de kacirdik o cocuk gibi.
  • "istoru bir iki santimlik açık yer bırakacak şekilde indirdim, görünmemek için. o kapıya çıkınca yüreğim hoplardı." james joyce - dubliners (araby)

    "sere serpe dururken o ışık elbisesinden yere kayıyor ve kombinezonunun, belli belirsiz gözü alan beyaz bordürüne yansıyordu." agy

    ["parayı verip gitmesine izin versen ya. zaten iyice gecikti senin yüzünden."

    eniştem unuttuğu için özür diledi. atasözüne inandığını belirtti: "hep çalışıp hiç oynamamak çocuğu aptallaştırır*."] agy

    "amcam unuttuğu için çok üzüldüğünü söyledi. eskilerin bir sözüne çok inanırmış: soluklanmayan at yol almaz." james joyce - kısa öykünün büyük ustaları (araby)
  • joyce'un dubliners adlı kitabında bulunan öykü. ilk okuduğum da "bu ne lan şimdi" demişti. aga sonra bu öykü beni bir vurdu bir vurdu. ah be çocuk, üzerler seni.
  • çok ufakça bahsedilen rahip karakteriyle beni dumura uğratan kısa hikâye.

    oğlanımızın yaşadığı evde önceden bir rahibin kaldığı bahsediliyor. öldükten sonra da evinin eşyalarını kız kardeşine vermiş. geriye kalan tüm malı mülkü de bağışlamış.

    soru bir : rahip azımsanmayacak miktarda bağış yapabilmesini sağlayan bu kadar malı nasıl kazandı?

    oğlanımız aynı zamanda rahipten kalan birkaç kitaptan da bahsediyor. en dikkat çeken kitap ise *ayrıca yaprakların sarı olduğundan da bahsediliyor, iyice okunmuş anlaşılan.

    soru iki : rahip neden böyle bir kitabı okudu?

    bahçede rahibe ait paslı bir bisiklet pompasından bahsediliyor. peki bisiklet nerede? bisiklet hiç olmadı, olsaydı pompayı da göremezdik, bisikletle birlikte bağışlanmış olurdu.

    soru üç : rahip bisiklet pompasıyla ne yapıyordu?

    :/
hesabın var mı? giriş yap