• gayb aleminden şu anda bana bahşedilen bir bilgiye göre ibranice zambak anlamına gelen sözcük.
  • su için hem arıdır hem arıtır diyorlar..

    lügate göre farsça olan "sûzan" da bir bakıma öyle:
    hem yanıcı, yanmaya yatkın, hem de yakıcı, yakmaya muktedir..

    öyleyse alev değil, fitil değil, yağ değil, bunların hepsini toparlayıp bir eden kandilin kendisi de değil.. varlığıyla yakan ateşin bizatihi kendi amma yanmak için bir başka şeye muhtaç da değil.. ateşi de yakıtı da kendisinde.. alevi fitilinden ayrı değil, fitili yağdan gayrı değil, yağı ateşten farklı değil.. yekpare.. "kandil" misali unsurların birleşmesinden de oluşmuş değil.. yekpare ve som bir şey olmalı bu "sûzan"..

    ---

    çalışırken mp3 listesindeki onbirbinküsur şarkının arasında "didemiz giryan" isimli ilahi denk geliyor zaman zaman.. zaten iki paralık aklım var, onu da sözlerinin arasında kaybediyorum.. dikkat et, yanlış olmasın sakın; yanarak akıldan geçmek falan gibi büyük büyük anlamlara sahip değil bu söylediğim.. aklımı, bilincimi yitiriyorum, tıpam çekiliyor.. geriye koca bir boşluk ve boş bakan gözler kalıyor.. düşüyorum.. dibini bulamadığım kuyulara sonsuz gibi geçen zamanlarda düşüyorum.. düşerken de yapabildiğimce düşünüyorum..

    düşünüyorum; bir yanda sinesi sûzan olanlar, diğer yanda firavun büyücülerinin oynattığı uyduruk yılanlar misali sahte alev madrabazları.. ikincisinin yanında birincileri görmek haniyse imkansız gibi.. bu alev oynatıcıların ışıkları o kadar yoğun ve onlardan oluşan bu şehir o kadar kalabalık ki normal zamanda gökyüzünde parıldayan o güzelim yedi kandilli süreyya'yı* bile ayırt edebilmek çok zor.. ancak ufukta bulunması gereken yeri üç aşağı beş yukarı kestirebiliyorsanız belki doğru yere uzun süre bakarak farkedebilirsiniz..

    gökkubbe sahtekarların yükselttiği alev replikalarıyla aydınlanırken, sûzan şefkatli tebessümüyle bu ışıktan perdelerin ardında yanmaya ve yakmaya devam ediyor bir yerlerde..
  • kendisi inci sözlüğe geri dönmüştür liselilerle taşşak geçiyor.
  • babaannemin adıdır. çocukluğumda anne-babam bana kızınca yan daireye yanına kaçardım. hemen beni himayesi altına alırdı. kimse bana el süremezdi. canım babaannem benim. seni 2020 yılının eylül ayında covidi tam yenmek üzereyken kalp krizinden kaybettik. iyi haberlerini alıyorduk oysa. insanların en bilinmez, en çaresiz zamanlarıydı covid ile ilgili. yanında bile olamadık. naaşın siyah bir torba ile getirildi bize hastaneden. yanına bile yaklaşamadık korkudan cenaze namazını kılmaya.

    hacı suzan. hükümet gibi kadın. mahallenin en sevileni. 2 kardeş acısı yaşadı. ayağı kırılmıştı 15 sene evvel, kanserinden bu kadar çekmiyordu ayağından çektiği kadar. sevgüli babaneçkimi! aklıma her geldiğinde ağlıyorum. bugün yalnız kalmış dedemin yanına geldim, omzuna dokundum. senin yokluğunun verdiği mahzunluğu izledim yüzünde. ne yapıyorsun dedecim diye sorduğumda "bööööyyle evde oturuyorum, şu halının etrafında yürüyorum oğlum" dediğinde gözlerim dolu dolu oldu babanem. senin yokluğun ne büyük boşluk! tarif edilemez bir acı içimizde .

    rabbim yerini cennet mekan eylesin. huzurla uyu inşallah. kabrin nur ile aydınlansın.
  • vakti zamanında beni sevgilimden ayırmak için bin türlü yola başvuran kadının ismi.
  • yakıcı anlamına geliyormuş.
  • zamanlarımızın, konuşmalarımızın ve yüreğimizin atışlarının bütün anlamını, tek bir yağmurla ortaya çıkardığım isim. yazın getirdiği buharlaşma ve kuruma hissi, o kadar belirgindi ki; kuşlar çok yükseklere yürümüştü, aşağıya doğru ise kanat çırpmadan koşmaktaydılar. rüzgarı hissetmekti dertleri. kanat çırpmak ağırlaşmıştı.

    ben ise sıradan bir çimen olarak, gelen en ufak rüzgarı arkadaşımla paylaşıyordum. kış vakti içeceğim suyu depolamıştım, tek derdim biraz serinlemek için yağmurdu.

    o gün; bulutlar kararmıştı, içimin bulutlarına benziyordu. heyecanla o yağmuru beklemek, nasıl anlatsam ki bir çimen olarak? verebileceğim en güzel örnek, suyun içinizde yürürken verdiği serinlik.

    yağıyor!!!

    ilk damla; nasıl bir tattı o? tanrım!
    ikinci damla; şımarmak bir çimen için çok mu fazla?
    üçüncü damla; su, hep su! daha fazla su!

    kısa bir yaz yağmuruydu; serinlemiştim.

    güneşte açtı hem; uyandım! hep mutlu uyanırım. hem bugün nasıl mutlu olamam ki? yukarılarda kuşlar var. uçuyorlar, mutlular. onlarda bu yağmuru çok sevdi.

    kuşları izliyorum ama içlerinde ki bir kuş... onu izlemek sanki topraktan ilk çıktığım gibi canı, cananı ve hayatı izlemek gibi. sanki o da izliyor; belki gözlerim biraz yaşlı. ıslanmıştı ya, yağmurda. net göremiyorum. çimen olmasam, gözlük alırdım. kim çimene gözlük satar ki?

    ama bu kuş yaklaşıyor! kuşu izlemek büyülemişti ama artık susmak vakti. bilmiyorum ki; duyarsa beni. ya zarar verirse? hep zarar görmüştüm.

    içimden bile konuşmak ürkütüyor. susuyorum, yakalanmak istemiyorum. yalnızlığımın en büyük dostuydu, sesim. iç sesim.

    susuyorum! düşüncelerimi okumanızı istiyorum. yeter konuştuğum hem!

    şu anda, kuş yanımda... (milyarlarca çimen içerisinden neden ben? bu bir şans mı? yoksa kader mi?)

    eğiliyor...
    tutuyor şu anda beni...
    çekiştiriyor ama hiç canım yanmıyor...
    hissetmiyorum, susuzluğum gitti...
    sanki hep dokunmasını istiyorum gibi...
    rüzgar, hep rüzgar, her yerim rüzgar...
    uçuyorum ben! götürüyor beni!

    vardık bir yere, huzurdan başka bişeyi hissetmemek bu olsa gerek. sanırım bir kalbin içindeyim, belki de bir yuvadayım şu an. tek bildiğim burada, bu gönülde kalmak istediğim.

    uyuyorum...
    kırmızı bir defter ve içinde sıcacık kelimeler. dolapta bir dondurma! yürekte bir ömür! içinde daha paylaşılacak çok şeyler var... adı konmasın ama! isim verilmesin. böyle kalsın. isim veremezsin ki! aşk desen, dost desen, huzur desen, herşey desen!

    uyandım... o kuş yok! yalnızım. bir not; “birazcık huzura gittim, geleceğim.” yazılı.

    dilimde ise şu; "huzur senin gönlünde, huzur senin elinde. deniz içimizde ki huzuru, güneş huzurun sıcaklığını hatırlatır."

    geri gel. gel ki; huzuru ben de hatırlayayım.

    - bugün yağmur yağdı buraya. düşüncelerim değil, yağmur gibi olan. gerçekten yağmur! ıslanan çimenleri görmeliydin.

    yalnızlığında en kuvvetli olduğuna aldanan bir çimen’in sözleri bu; c.’nin değil.
  • hayat kadını olarak bilinen suzan ve sevgilisinin açıklı diyarbakır türküsünün adıdır.hikayeye göre;suzan'ı,erkeğin ailesi istemez,onlar da kırklar dağında buluşurlar ancak suzan ile sevgilisi derede boğulup ölür.

    kırklardağı'nın yüzü
    ziyaret çarptı bizi
    kör olasın suzan suzi
    sular apardı bizi

    köprüaltı kapkara
    suzan gel beni ara
    saçlarıma kumlar doldu
    tarak getir sen tara
  • susanne isminin kisaltilmisidir. bu isim de suzi seklinde kisaltilmaktadir. aslen gayri muslim ismidir ve dini sebepleri vardir. fakat osmanli kulturunde icice yasayan halk birbiriyle herseyini paylastigindan zamanla isimler de paylasilmistir. zaten ismi koyan aile arastirildiginda kokunun bu kulturlerin icice oldugu bir cografyaya, bayburt, erzurum vs. gibi dayandigi bulunur (en azindan eskiden oyleydi). guzel bir isimdir.

    (bkz: osmanli kulturu)
    (bkz: fasizm)
    (bkz: suzan suzi)
  • yanan, yakıcı anlamlarına gelen farsça kadın ismi. ilerde kızım olursa onun da ismi olacak aynı zamanda.
hesabın var mı? giriş yap