• an itibariyle mutfakta olan sey.
    ne tv izleyebiliyorum, ne sozluge bakiyorum dogru durust, ne kafami toparlayabiliyorum.

    cunku mutfakta yaprak sarmasi var.
    buzdolabinda da yoğurt var, limon var.

    ve o tenceredeki dolmalar eksildikce yakalanma riskim artiyor.
    devlet buna bir sey yapmali. yedikce artmali.
  • çiğ yenir, sıcak yenir, soğuk yenir, sabah yenir, akşam yenir, gecenin 3'ünde yenir.
    nefis bir lezzet.
  • yapma fikrinin nasıl ortaya çıktığını çok merak ettiğim über yiyecek. ne yani durduk yere :"şu gördüğünüz asmanın yaprağını alalım da, karşıdaki danayı ince ince kıydırıp içine koyalım, şu lapa yaptığımız pirinçleri de koydukmudu ..."
    yaprak sarma, gerçek yaratıcılık örneğidir arkadaşlar...
  • zeytinyağlısı için:

    efendim, salamura yaprağı daha önce test edip onayladığımız yerden almak elzem bir kere. (bu sadece z. yağlı için değil, o ayrı)
    hiç denememiş olsam da, kadıköy'de bir çarşı var ya peynirciler manavlar falan var hep. oradaki yaprakları her gördüğümde beğenirim gayet.

    (araya sıkıştırıverilen edit: balık pazarı'na konsolosluğun oradan girdiğimizde, sol tarafta petek var, turşucu. önce referans aldım, sonra gittim kendim gördüm, sarmadan yiyesim geldi diyeyim... aynı pazarda yaprak satan bir iki yer daha var ama petek'inki açıkça güzel. kilo 7 milyon.)

    sarmamızın içini hazırlamadan önce, yaprakları bir iki kere sudan geçirip biraz da suda bekletmekte fayda var. salamura diyoruz, tuz diyoruz zira.

    sonra efendim, yarım kilo yaprak için yeterli gelmeyecek de olsa, ona yakın miktarda yaprağa yetecek kadar malzemeyi şöyle hazırlıyoruz:
    normal yemeğe koyduğumuz soğanlardan 2 tane, ya da daha küçüklerinden 3 tane; artık soğanı ne kadar seviyorsak... alalım robottan geçirelim. incecik olsunlar.
    kızgın zeytinyağında çevirelim kendilerini ama aman az yağlı olsun, aman light olsun diye düşünmemek lazım. z. yağı tadı mühim bir şey.
    dolmalık fıstığmızı da ekleyelim...
    soğanlarımızı çevirince, ki bu esnada fıstıklarda da hafif bir renk değişimi oldu zaten, bir büyük su bardağı kırık pirinci, tabii ki yıkadık kendilerini önceden, ekleyelim.
    kavuralım uzun uzun. tel tel olsun pirinçler.
    bu esnada baharatlarımızı unutmayalım: yenibahar, karabiber, tuz, nane, istenirse az da kekik. hah unutuyordum, 1 ya da isteğe göre 2 çay kaşığı da toz şeker.
    tuzot gibi şeyler de fena olmuyor.
    bir de eğer bulabilirsek, poy da ekleyelim, "nerede z. yağı orada poy" diyerek yaşayalım şu hayatta.
    lakin baharatları (özellikle yenibaharı) koyarken korkak davranmamamız lazım. pirincin rengi kararırken çekinmeyiniz, aman çok mu oldu demeyiniz. sonra pişince bembeyaz olacak zaten yine. tadına bakınız, evet olmuş bu diyene kadar ekleyiniz.
    ama yaprağın tuzunun tam gitmemiş olması ihtimaline karşı tuzu az koyma fikri de gayet mantıklıdır.
    sonracıma, tüm bu malzemeyi hemhal edince, pirinci ölçtüğümüz bardak kadar suyu gezdirelim üstünde, ağzını kapatalım, orta ateşte (kaynayınca kısabiliriz) suyunu çekene kadar ocakta koyalım.
    suyunu çeksin, soğusun, yapraklarımızı sarıverelim...

    tencerenin altına yaprak döşemek iyi oluyor, yaprağın kendi ekşisini veriyor yemeğe. yapalım bunu.
    sonracıma, sarmalarımızı tekeeer teker, özenerekten dizelim.
    ne kadar su koyduğmuzu söyleyemicem ölçmedim. ama üstünü örtecek kadar değil, daha az su koyalım tencereye.
    eğer ekşiyle aramız iyiyse bir limona kadar sıkabiliriz, bir miktar limon sıkıp dökelim.
    zeytinyağı gezdirelim üzerinde.
    vee en mühimi... tüm bu emeklerin boşa gitmemesi açısından, sarmaların üzerine ters bir tabak kapatalım. ağırlık koymazsak dağılabilir bu sarma dolma taifesi...
    kaynayınca kısalım altını
    ne kadar pişirdiğimizi hatırlamıyorum, ara sıra üstten bir tane alarak pişme durumunu test edelim.

    (yeni bir edit daha: kısık ateşte 40 dk'da pişti dün.)

    piştikten hemen sonra yenmemeli bu z.yağlı yemekler.
    üzerindeki tabağı alıp, tencerenin kapağını açık tutup, dinlenmeye bırakalım.
    ılısın biraz, kendine gelsin.
    altını söndürdüğünüzde sarmalar size boş boş görünecektir, işte bu dinlenme sonrası yemek kendine gelir ve sarma hacmini bulur.

    yumulunuz.
    afiyet şeker olsun efendim.
  • kendisi için kurşun sıkan da yiyen de şereflidir.

    hani böyle tabakta son bir tane kalınca kibarlıktan kimse yemez ya o son lokmayı. ben yerim arkadaşım, ortak olmaya niyetlenene de saplarım çatalı; anammış babammış tanımam, yemesinler yedirsinler, çocuklarıyım sonuçta.
  • ayakta ve tencereden yenir.

    edit: ya da tepsiden.
  • dünya üzerinde çok farklı damak tadlarına sahip insanlar var. kedi kılı yiyen, bardak yiyen insanlar var. kendi bokunu yiyenler var lan! neyse iğrençleşmeyelim de daha fazla, demem o ki, bu değişik damak tatlarına sahip insanlar içersinde, yaprak sarmasını sevmeyen kimse görmedim. düşünüyorum da, bir insan yaprak sarmasını nasıl sevmez lan? nasıl yani? böyle bir şey olabilir mi haşmet? yaprak sarmasını sevmeyen bir insanın yaşadığı dünya, gerçekten tersine dönmeye başlamış bir dünya bence.
  • hem yapmayı hem yemeyi ama en çok yedirmeyi sevdiğim yemektir. zeytinyağından kısmadan yapılanı çok lezzetlidir. içine et koyanları kıyma yapmak istiyorum ayrıca. baharattan kaçınmayın. nane maydonoz gibi yeşillikleri taze taze doğrayın. domates koyun. domates kurusu varsa of aman aman. soğanları çok ince doğrayın. ben ince sarılmış sevmem hem içi az olur hem sert olur. ortalama bişiy yapın insanlar ne yediğini anlasın. şöyle ekşi ekşi hafif acılı olsa, yoğurtla yeseydik iyiydi.
  • içini hazırlamak, yaprakları açıp içini doldurmak, sarıp sarmalayıp pişirmesi saatler sürdüğü halde 10 dakika içinde tencerenin dibini gösterebilen yemek. koca amfide dersteyken borcamın içine dizilmiş halinin, elden ele sıraların altından dolaştırılarak tüketildiği görülmüştür.
  • yavaş yavaş yenmesi imkansız olan ve eskilerin abur cubur anlayışından ortaya çıkmış olması pek yüksek yiyecek. tabaktan dahi yenilmesi zordur. en makulü tencereye dalarak, iki elle birden ve hiç kalmayacak şekilde yenilmesidir.
hesabın var mı? giriş yap