• başarmak...

    başarmak nedir? herşeyden önce başlamak mıdır? başlamak bitirmenin yarısı mıdır? eğer gerçekten inandıysanız aklınıza koyduğunuz herşeyi yapabilir misiniz? peki gerçekten inandıysanız asla vazgeçmemeli misiniz, hı? asla pes etmemeli misiniz? hiç sanmıyorum.
    bence başlamak bitirmenin bırakın yarısını onda biri bile değil. belki yirmibeşte biri falan. mesela ben şimdi buradan beylikdüzü’ne gitmek istiyorum. kadıköy’den çıktım yola. başladım. peki yolun yarısı bitti mi? hayır. daha metrobüse yürüyeceğim. metrobüse bineceğim. söğütlüçeşme, ünalan, altunizade, köprü, zincirlikuyu, dimi? çağlayan, avcılar. noldu şimdi başladım diye yolun yarısı bitti mi? hıh. alakası yok.
    peki gerçekten inandıysanız herşeyi başarabilir misiniz? mesela, astronot olup uzaya çıkmak istiyor olabilirsiniz. buna inansanız uzaya gidebilir misiniz? hadi git, hadi git. atla git uzaya nasıl gidiyorsun. gidebilir misin? git de görelim. hıh.

    peki bir yola gerçekten baş koyduysan asla vazgeçmemek mi asla pes etmemek mi? şimdi size bu konuyla ilgili bir şey göstereceğim. evet. bakın bu [(bkz: omur cedimagar)ömür]’ün resim defteri. lise resim defteri. yanlış anlaşılma olmasın. anaokulu değil, ilkokul da değil. lise. bakar mısınız? arabalara bakın. uçuyormuş gibi. şu binaya bakın. hiç bir perspektif bilgisi yok, sıfır. şu çocuk. oturuyor mu, düşmüş mü, uçuyor mu, bunlar top mu oynuyorlar napıyorlar? burada ne alakası, hiç orada olmaması gereken bir kuyu var. burada bir at mı bağlamışlar eşek mi bağlamışlar belli değil. lambaya bağlamışlar. bağlı bile değil. bak ip burada bitiyor. şu ellere bak, görüyor musun? şu ele bak. işaret parmağına bak. anatomi bilgisi zayıf, hiçbirşey bilmiyor. şimdi bu adam hayatını resim yapmaya adasa nolcak yani? ne hangi ne zaman başaracak resim yapmayı? liseye gelmiş bu çocuk. hani bir noktada artık bir yetenek sergilemesi gerekmez mi?

    işte o yüzden eğer bir işi beceremiyorsan vazgeç, vazgeç, boşver. daha fazla uğraşma. hayatını beceremeyeceğin şeylerin peşinde koşarak heba etme. sesin mi kötü, şarkı söyleme, söylemeyiver. şu dünyada bir şarkıcı daha az olsun, nolcak? herkes herşeyi yapmak zorunda mı? insan dönüp de kendine bir bakmaz mı? bir haddini bilmez mi?

    mükemmel bir fikrin mi var, harika bir startup mı kuracaksın, girişimci mi olacaksın? bırak bu işleri. o fikir herkesin aklına geldi. anadınmı? önce bir google’a bak, bakalım yapılmış mı diye? uyan artık bu rüyadan uyan. kendini çok mu zeki zannediyorsun? belki de gerizekalısındır. senin kocanın bi evi yok, senin har vurup harman savuracak bir paran da yok. tamam mı? napıcaksın? bi karavan alıp dünyayı mı gezeceksin ha? hangi parayla? sen benzinin fiyatını biliyor musun? o bulduğun karavanla avrupa’yı gezebilir misin? böyle birşey var mı? kaç kilometre yol... o karavanı anca alırsın tekirdağ’a kadar gidersin köfteni yiyip geri dönersin. çünkü senin hududun bu. o hududu geçemezsin.

    senin bir karavanın yok. senin fenomen bir instagram hesabın da yok. takipçilerin fake, senin güzel çıktığın bir açı da yok. arama boşuna. sınırlarını bil. haddini bil. senin neyin var biliyor musun küçücük hayallerin var, adı üstüne işte. hayal... analadınmı? böyle boş boş hayaller kurma. çok fazla uğraşma. kafan siktirip gider. okey?

    an inspirational speech by volkan öge
  • ömür'ün resim defterine her seferinde yarıldığım şahane video.
    sondaki imzaya da ayrı kopuyorum.
  • tanım: akışkan modernite , modernite ve holocaust adlı kitaplarıyla büyük yankılar uyandırmış leh sosyolog zygmunt bauman tarafından 2008 yılında the art of life adıyla yazılmış, 2011 yılında versus yayınları, 2017 yılında ise ayrıntı yayınları tarafından türkçe çevirisi yayınlanmıştır.

    içinde şöyle harikulade bir tespiti barındırır:

    bizimkisi gibi bir dünyada yani, izinden gitmeye değeceğine inanılan bir hedefin, çoğu kez şimdiye kadar gezilmeye değer ve ümit vereceği bilinmeyen yerlerde ya da ( daha da kötüsü) geçmişte başarılı bir şekilde adımlanan ve dolayısıyla iyice denendiği addedilen yolların artık başka yönlere saptığı yerlerde yalnızca kısa bir anlığına ortaya çıktığı bir dünyada, uzun vadeli girişimlerin planlanması çoğunlukla riskli bir iş olmaya mahkumdur. oldukça alışılmamış niteliklerle donanımlı az sayıda insan, riski gönüllü bir şekilde üstlenmeye ve yüksek olasılıkla yenilgiyi kabullenmeye meyilli olacaktır. tuzaklar ve pusularla dolu bir dünya, kestirme yolları, kısa zamanda tamamlanabilen projeleri ve hemen ulaşılabilen hedefleri destekleyip ödüllendirir. böyle bir dünya "bütün bunların anlamı ne" türünden düşünce ve endişelere engel olurken, "şimdi eğlen sonra öde" tutumunu da teşvik edecektir. sanki tespih tanelerini bir arada tutan ip kesilmiş ve taneler her yere dağılmış gibidir; dolayısıyla artık hangisine önce el sürüldüğünün önemi yoktur, en "rasyonel" hareket tarzı, en az gayret ve gecikmeyle yakalanabilecek olan en yakın tespih tanesini yakalamaktır.
  • “yaşadıklarımdan öğrendiğim bir şey var:
    yaşadın mı, yoğunluğuna yaşayacaksın bir şeyi
    sevgilin bitkin kalmalı öpülmekten
    sen bitkin düşmelisin koklamaktan bir çiçeği

    insan saatlerce bakabilir gökyüzüne
    denize saatlerce bakabilir, bir kuşa, bir çocuğa
    yaşamak yeryüzünde, onunla karışmaktır
    kopmaz kökler salmaktır oraya

    kucakladın mı sımsıkı kucaklayacaksın arkadaşını
    kavgaya tüm kaslarınla, gövdenle, tutkunla gireceksin
    ve uzandın mı bir kez sımsıcak kumlara
    bir kum tanesi gibi, bir yaprak gibi, bir taş gibi dinleneceksin

    insan bütün güzel müzikleri dinlemeli alabildiğine
    hem de tüm benliği seslerle, ezgilerle dolarcasına

    insan balıklama dalmalı içine hayatın
    bir kayadan zümrüt bir denize dalarcasına

    uzak ülkeler çekmeli seni, tanımadığın insanlar
    bütün kitapları okumak, bütün hayatları tanımak arzusuyla yanmalısın
    değişmemelisin hiçbir şeyle bir bardak su içmenin mutluluğunu
    fakat ne kadar sevinç varsa yaşamak özlemiyle dolmalısın

    ve kederi de yaşamalısın, namusluca, bütün benliğinle
    çünkü acılar da, sevinçler gibi olgunlaştırır insanı
    kanın karışmalı hayatın büyük dolaşımına
    dolaşmalı damarlarında hayatın sonsuz taze kanı

    yaşadıklarımdan öğrendiğim bir şey var:
    yaşadın mı büyük yaşayacaksın, ırmaklara, göğe, bütün evrene karışırcasına
    çünkü ömür dediğimiz şey, hayata sunulmuş bir armağandır
    ve hayat, sunulmuş bir armağandır insana"

    -ataol behramoğlu

    yaşam sanatçısı olmak
  • "yaşama sanatı" olarak düzeltilmesi uygun olacak başlık. "yaşam" bir haktır. "yaşama" ise yaşamı nasıl sürdüreceğiniz ile ilgilidir. temel ihtiyaçlar karşılandıktan sonra zevke göre ve keyfe göre şekillendirebilecek süreç ve durumdur. sanat tam da burada başlar.
  • bauman, s. 165:

    "öyleyse, bilelim bilmeyelim, isteyelim istemeyelim, beğenelim beğenmeyelim, hepimiz kendi yaşamlarımızın sanatçılarıyız. sanatçı olmak, aksi halde biçimsiz ve şekilsiz olacak şeye biçim ve şekil vermek demektir. ihtimalleri manipüle etmek demektir. aksi halde "kaos" olacak şeye bir düzen dayatmak demektir: belirli olayları diğerlerinden daha olası hale getirerek, aksi halde kaotik, gelişigüzel, rastgele ve dolayısıyla önceden kestirilme olacak bir grup şeyi “organize etmek” demektir."
  • ömürün resim defteri..
  • ölmeden önce gözlerin önünden geçecek hayatı, henüz zaman varken dizayn etmek.
  • dönem dönem batesmotelpro'nun videosunu açar izlerim çıktığından beri. o hayatta size çizilen onca pembe tabloyu sikip atıyor. kafamız siktirip gidiyor...
  • burada daha once bahsedilen video ve kitaplardan azade sekilde yazdigimi belirtmek isterim. yani bu yaziyi kendi hudutlari icerisinde degerlendirilmesi anlattigim seyin dogru ya da yanlis, kendi kendisini baglayan bir anlati olarak algilanmasi zihinlerde kalan kisimlarinin okuyucu tarafindan istendigi sekilde supurulup ya da saklamasina tamamen kisisel bir hak verecektir. bir baska deyisle de soyle izah etmeye calisayim, bu yazi icerisinde bir seyi ret ya da kabul edecekseniz, yekunde, sadece beni ret veya kabul etmis olacaksiniz. cunku baska bir duayenin kitabindan, konusmasindan filan bir parca eklemeden (belki nufuz etmis zerrecikleri tasiyorumdur bundan kimse azade olamaz) bir kac sey soylemek istiyorum. yine bir baska deyis fakat son defa, kendi hayatimi yasarken edindigim intibalardan ve tecrubelerden cihetle konusacagim.

    yasam sanati kolokasyonunu, collocation, esdizim (ben boyle illaki olsun diye yapilan ozturkceci saplantiyi hosgormuyorum), kendi dagarcigima katali epey oluyor. yani nereden baksak bir 7-8 sene oluyordur. "bu tur buyuk olgularin, yasam gibi savas gibi, efendime soyleyeyim ne bileyim boyle belki daha baska kavramlar, mucadele, uzun yol yapma, motorsiklet bakimi, ahahaha, gibi seylerin sanati vardir" kabulunu yapali yani bir 7-8 sene vardir. bu kabul bende peki bu gecen 7-8 senelik sure zarfinda ne katkilar yapti ya da neleri degistirdi, nasil oldu sorusuna cevap vermek biraz da muhim olan. bir de bunu neden simdi yapiyorum, yani bu bilancoyu yani neden simdi?

    bu mukayeseli "bende neler degisti" sorusuna cevap vermek icin gerekli olan datayi, veriyi neyse artik, aklimda tutmayi birakmak istedigim nokta burasidir cunku. yani artik bundan sonra onceki hayatimi hatirlamayi birakacagim demek oluyor bu da. dolayisiyla bunun uzerine bir 3 senelik daha tecrube gelince aradaki fark 10 senelik bir tecrube olmayacak. hatta belki bir 2 sene gectikten sonra sadece ben bir kirinim yasadigimi hatirlayacagim ve bunu anlatir hale gelecegim. o yuzden bu bilancoyu simdi cikarmak onemli, cunku en azindan geriye donuk sekilde "yav biz bir gun bir hesap cikarmistik nerede o?" dedigimizde elimizde en azindan ufak da bir hesap dokumu olmus olsun icabi ile bugun yapiliyor bu bilanco. bu soruya cevap verdikten sonra asil soru olan "neler degisti" sorusuna gelmek lazim.

    neler degismedi ki? bunlarin basinda bir ozgurluk var fersah fersah diger herbirinin onunden giden. nasil bir ozgurluk? yani siradan her faniye gozu baska yerde kalmayacak kadar olan makul ve dolayisiyla akil tip bir tip ozgurluk. biraz daha meyveyi soyup da ortaya cikarirsam eger, baskalarindan kaynakli mecburiyetlere mecbur olmadigim bir ozgurluk. bu demek degil ki tamamen baskalarindan mustakil bir yasamdir bu. fakat isin kendine has rahiyasi surada: baskalarindan gelecek olan seye mecbur olmama ve o seyin kabulunun tamamen benim istegime bagli olmasa dahi beklentinin karsilanmamasi durumunda kendi yolumun istikametinin etkilenmedigi bir yasamdan bahsediyorum. yani en fazla biri benim bir teklifimi kabul etmez ben bu sefer baska birine teklif ederim gibi bir durumu anlatmaya calisiyorum burada. bir de tersten ornek verelim: farazamisal, abd federal devleti elon musk'a diyelim ki bu mars filan isleri icin musade vermedi ve hicbir zaman da vermeyecegi kesinlesti. bu noktada elon musk baska seyler yapmak zorunda kalir buyuk ihtimal. buyuk ihtimal diyorum cunku elon musk da aslinda kendi tercihlerini kendisi yapan biri konumunda burada. yani bir 10 yil daha bekleyip belki tekrardan deneyebilir daha sonra vs. aslina bakarsaniz gordugunuz uzere bu tersten ornegi vermek cok da kolay degil. fakat en basiti bunu isten kovulmak olarak verebiliriz.

    kisacasi beni kovabilecek biri yok hayatimda. otesi, hayatimdaki herkes kendi istegi ile benim hayatimda. bundan hafif bir sey bence olamaz. yani insanlari ben sirtimda tasimiyorum. muz agaci gibi degilim yani fakat muz agaci gibi de etrafim sikis tepis. bu sayede de bu her insana ozenle dokunabiliyorum. ozenle derken, kendimden gelen bir ozenle dokunabiliyorum, bu dokunus belki onlarin hayal ettigi sekilde olmayabiliyor fakat su hakikatte herkes bulusmus oluyor: "yasanan her ne ise, o seyin gercek oldugu". dolayisiyla da sistem kendi kendisini resmen havada tutuyor ve benim de kisisel olarak sirtima bir yuk binmiyor. kisacasi sistemi bir arada tutumak icin politika yapilmasi gerekmiyor. zaten buradaki sihirli kelime de politika. yani burada seyleri degerlendirirken o seyin politika yapmayi gerektirip gerektirmedigi cok guzel ayrim sekli olacaktir. peki nedir bu?

    ekonomi en basit tanimi ile kit kaynaklarin sinirsiz istekler ile arasinda olusturdugu iliskilerin hepsidir. dikkat etmek gerekiyor buraya, tanimi kesinlikle ileri goturmemek ve dikkatli olmak gerekiyor. iliskilerin tumudur, ekonomi. yani sadece resim cizer. yani bir agactir, dallariyla, yapraklariyla, govdesi ile. agac buyutme yontemlerinin gelistirildigi alan degildir ekonomi. ekonomi agacin kendisidir. ha agacin kendisini iyice tanimladiktan sonra ya da yeteri kadar tanimladiktan sonra onu yonetmek icin gerekli metodlari da gelistiremez miyiz? gelistiririz! e peki bu metodlari gelistirme islemleri nereye dahil olacak? ekonomiye dahil olacak fakat yine o gelistirilen yontemler tanim itibariyle orada ingilizlerin taken for granted dedigi sekilde yani oyle verilmis, zaten oyle suregelmis simdiye kadar bir sey gibi kalacak. o yontemlerin uygulandigi alandir iste politika. ekonomi ile politika arasindaki en temel fark budur.

    yani ekonomi iliskileri belli eder, ortaya cikarir, onlarin yonetmek icin de nelerin yapilmasi gerektigi kismini arastirmak da aslinda agaci resmetmeye devam etmekdir fakat bu yontemlerin uygulamaya gecirilisinde kullanilan medyum medium, ortam politik duzlemdir. cunku hic kimseye sunu kabul ettiremezsiniz: "sen degil de su bir baskasi daha cok alacak!". bunu hicbir determinist yontem kabul ettiremez. yani istediginiz kadar "bak bu boyle olursa toplam salahiyet icin daha iyi falan filan toplum icin millet icin vs v" kimse bunu kabul etmez "banane lan allah allah ben niye az aliyor musum?" der. ha peki nasil diyor milyonlarca insan, iste bu da tam politika denen sey. politika bunu kendi yontemleriyle bir sekilde bu inanilmaz seyi kabul ettirir. buradan cikarilacak en temel gercek ne biliyor musunuz? bakin hakikat demiyorum yani gercek diyorum: "her insana her seyi kabul ettirebilirsiniz, eger dogru yaklasirsaniz!" istisnasi yok bunun! uzerine basa basa soyluyorum, her insana dunyanin en guclu insanindan tutun da en yasamayi dahi hak etmeyen asagilik olanina her seyi ama her seyi kabul ettirebilirsiniz. tek bir kaideyle: "dogru politikayi yapmak". bir kere bunu kabul ettigi zaman insan, onune acilan yol bambaska oluyor! her sey mumkun hale geliyor bu sefer.

    maslow piramidiymis, pascal ucgeniymis, laplace seytaniymis, plates cemberi filan hepsi ayni noktaya iniveriyor bu sefer. yani soyle ayni noktaya iniyor: sana lazim olani alacaksin, kullanmayi ogreneceksin, sonra her ne yapilmasi gerekiyorsa yapip, tekrar edeceksin ve o proses sonucu ortaya cikacak sey ne ise o cikacak. zaten sen de yola o noktaya varmak icin gittin o seyi, yontemi neyse aldin, kullanmayi ogrendin, gerekeni yaptin ve o noktaya vardin. her turlu uretim, mal ve hizmet, fenomenolojik olarak ayni sureclerden gecer ayni insan gibi ayni yasamin kendisi gibi. bir sebepten oturu var olur, gelisir, buyur ve o nihai noktaya varilir. otomobil de boyle uretilir, garsonluk hizmeti de boyle verilir. bunu nasil yaptigin konusu isin sanat kismidir. daha dogrusu bunu ne kadar iyi yapirsan o kadar sanat yapiyorsundur. peki bir sey sanat nasil olur?

    sanat islevsel midir filan sorularina geliyor konu bir bakima. bunu simdilik bir kenara birakiyorum. sanat denen seyin daha dogrusu yapilip sanat eseri mertebesine cikan seyin, seylerin hepsinin bir ortak ozelligi var ve ben bunu singularity diye kendime ogrettim. yani kendi icerisinde paradigmaya uymayan fakat ona karsi gelmesi gerekmeyen, sadec kendisini orada yadsimanin mumkunatsiz oldugu bir raddede belli eden, ben buradayim diyen ve akisi bozan, ayni bir iyi perdahlanmamis tespih boncugunu cekerken o tesbihi hissetmek gibi kendisini orada var eden bir seydir sanat eseri. dolayisiyla sanat eseri guzel olmalidir fakat yeterince kotu olan bir sey de sanattir. siradan sepetine girmeyen bir sey olmasi gerekir. ote yandan o kadar siradandir ki o sey mutlak siradanligi bu sefer ona sanatsallik kazandiriyor olabilir. iste bu oncesini ve sonrasini takip etmeyis, oncesinden ve sonrasindan bagimsiz olan bu sey matematikte en temel tanimi ile bir singularity, yani bir tekilliktir. burada cok basit temel manada konusuyorum. ote yandan bu singularity denen sey matematigin bircok baska alaninda gormek mumkun, o yuzden bu noktada defeatist, yani bozmakla mukellef kisilerin, "retorik ile ilgi cekiyor, bos konusuyor, matematik bilmiyor" gibi yorumlari/laflari anlami yok. adi ustunde defeatist karakterler bunlar. kisilik de degil bakin, karakter, yani bunlar oyle dogmus, ayni guzel bir kadin gibi, ayni zeka ozurlu bir bebek gibi, oyle dogmuslar, kendi marifetleri degil yani bu onlarin takindigi tavir. o yuzden bunlara genel olarak takinilmasi gereken tavir sadece ve sadece hosgormek (bu isim olan olani hosgormek, hosgoru gibi) olacaktir. nasil otistik bir cocuk bagirip cagirinca "kendi gel, sus" filan demek anlamsiz ise bu defeatist insanlara da "efendim bakin, ben burada sunu izah etmek istemistim, istirham ederim..." filan diye laf anlatilmaz. onlari hos goreceksiniz (bu da fiil). hos gormek (bu da mastar) de boyle ne yaparlarsa yapsinlar musamaha gostermek degildir. zarar vermeye basladigi anda gerekli aksiyonlari alirsiniz.

    yukarida herkese her seyi yaptirabilirsiniz aksiyomunu kendince izahat ettikten sonra, bunun pesinden, "herkes istedigini yapar" aksiyomu geliyor. fakat bunu bir geri ust mertebeden anlamak gerekiyor, anladiginiz zamanda sanki fiziksel olarak kafanizin arkasindan yukari cikmis gibi hissetmeniz gerkiyor. yani ensenizin biraz yukarisi ve kafatasinin arka kismi arasindaki alandan yukari dogru 60-70 derece geri ve yukari cekiliyormus hissi gelmesi gerekiyor. bu herkes istedigini yapar demek su demek: ornegin "aksilikler olup bir sekilde bir sey olamadi ve biri bir yere gidemedi ise" iste gitmek isteseydi giderdi ile cevap verilecek bir sey bu "herkes istedigini yapar" lafi. yani yaptigi sey istedigi seydir demek de bir yandan. basina hoslanmadigi bir sey dahi gelse, ona mahal veren bir onceki seyi, hadi olsun olsun ondan da bir onceki seyi kendisi "bile, isteye" yapmistir. olay olayin oraya varacagini da bilir, hisseder fakat geri cekilmez bir sekilde ve yapmis olur. bu sey fakat gorundugu kadar basit degil. icine girdikce karmasiklasan bir sey fakat akilda daima "kendi istedigi bu" kalibi tutuldugu surece, ya da turnusolu diyelim, olan biteni anlamak daha kolay olur. peki nasil bir karisiklik bu?

    birinin bir yerde kalmasi demek her zaman aslinda orada kalmak istiyor olusundan kaynaklanmayabilir. bekleme surecinde olabilir. bekledigi bir sey vardir ve o geldiginden o da bu sefer kaldigi yerden kopar. aslinda bu da kaldigi o yerde o kalma surecinde, en azindan sonlara dogru, bir sureligine kalmak istemiyordur, fakat (gitmedigi icin) demek ki gitmek de istememistir. gidecektir ama henuz degildir, fakat o anda olani anlatmak ikisiyle beraber ancak mumkundur. coherence iste buna benzer bir seydir. ya da schrodinger'in kedisinin icinde bulundugu durum da kendi gercek hayatlarimizda bu sekilde vuku bulabiliyor. sartlar olgunlasinca coherence bozuluyor ve decohere olup, bu gidiyor. bu verili durum icin gidiyor oluyor. bunun karsi tarafindan gorunusu de geliyor olacak. tensorial bir olay yani. bir seyin onu arkasi neresi duzu tersi nersi soruna bir description bir izahat, bir kabul saglayan bir seydir. skaler, vektorel gibi yani bu sefer tensorel. fakat en nihayetinde "isteseydi yapardi" kontrolu, cross-check, burada cogu olayin ne oldugunu anlatacak sekilde bir sonuc verir. yani bu yukaridaki ornekte, karsi taraftaki "gelmek isteseydi gelirdi" diye dusundugu zaman "gelmiyor o halde istemiyor" noktasina varmasi garip olmaz. hatta bu zaten konu oznesi icin dahi "gitmek isteseydim giderdim" noktasinda da gercekten var oldugu anlamina gelir. fakat burada dikkat edilmesi gereken sey temporaldir yani o zamansallik ile ilgilidir. zamana sikistirdigimiz icin algimizi ve gelecegi gozlemleme yetenegimizin olmamasi sebebiyle de zaman ekseni uzerinde simdi ile sonranin arasi kopuktur. yani bu aralik surekli degildir. bir baska delice sey: bir insan durur halden hareket eder hale gectiginde ve kosmaya basladiginda kendi hizi 0'dan 10 km/s olurken 0 ile 10 arasindaki her degeri almakdan bazilarini atlayarak sonucta 10 km/h hiza ulasmasi anlamina gelir. cok mutluyum ki zaten bunun boyle olduguna dair dikkate alinir emareler var. o yuzden bir insanin bulundugu tam o anda yapmak istedigi seyi yapiyor olmasina, yapmayi isteyecegi seyi yapacak olmasina ve yapmak isteyecegi seye engel olan seyi yapiyor olmasina, bunlarin hepsini ayni anda olabilmesine mumkunat saglar.

    yani daha dusunmedigi (dolayisiyla henuz var olmayan) seyi aslinda biliyor olmasi gerektigini gerektirir bu durum. yukarida insan gelecegi goremez degil de gozlemyemez dememin sebebi de buydu. yani gelecege gidip oralari kolacan edip kurcalayamaz ama bir anligina bir fotografini gorebilir. hele mudahil, hic olamaz! fakat iste bir sekilde tevafuk edebilir. bu dedigim cok cilginca oldugunu dusunebilirsiniz. bu konuda hakkiniz var. ben kendime bir delilik alani yaratip da burada boyle istedigim mekanigi yazip olan bitene uyumsuz sacmaliklara da gark oluyor degilim. suna eminim yalniz, bu bahsettigim seyinlerin fiziksel olarak mumkanitinin ispatlanmasi bizim omrumuz icerisinde olacaktir. teorik olarak yani bunun boyle oldugu ispatlanacaktir. daha sonra bunu kullanabilme duzeyine erismek icin bir sey soylemiyorum. fakat bu zamanin kopuklulugu o kadar acayip bir beceriklilik evreni aciyor ki onumuze. olmaz denilen bircok seyin olabilir olusuna mumkunat sagliyor. yani tam kelime manasiyla, bir insan kendi sansina hukmedebilir bir varlik halini aliyor, teorik olarak.

    cumlenin anlami nasil birbirini yok ediyor daha dogrusu ic ice buruluyor hissettiniz mi? bir kisinin kendi sansina hukmetmesi ve o hukmettigi seyin, "sansin", ona hukmedildigi andan itibaren (artik sans olarak ifade edilemez seviyeye inmesi gerekirken) hala daha "sans" olarak etiketlendirilebilecek bir sey olmasi halinden cikmayisina verilen bir vurgu var burada. insan kendi "sansina" hukmediyor ve hala o sey "sans" olarak kaliyor, yani daha da etki edilemez bir yani kaliyor. yan yana gelemez iki sey yan yana geliyor. duymussunuzdur iste hareket ettirelemez bir cisim ile durdurulamaz bir cisim carpisirlarsa ne olur diye. iste ne olur sorusunun cevabini hissettirecek sey yukarida bu "sansa hukmetmek ve hala o seyin sans olarak kalmaya devam etmesi" feonomeni (haddimi asarak buna fenomen diyorum) ile hissedilebilir hale geliyor.

    burada ne oluyor oldugundan ziyade anlatmak istedigim nokta su: garip seyler oluyor ve o garipliklere karsi direnmemek ve onlari kabul etmek aslinda bu yasam sanati. yani bu kabul etmek isi oyle istemeye istemeye razi olmak, ya da boyun egmek degil, oyle olduguna akil erdirmek, ne oldugunu anlamasak bile onunla dans edebiliyorsak etmek anlamina geliyor. durdurulamak bir cisim ile harket ettirelemez bir cisim carpisinca ne olur sorusunu duydugumuz anda zinimizde birbirine galebe calmaya calisan iki kup goruyorsak iste continuum dusunuyorsuz demektir. siradan dusunuyoruz demektir. o iki kupun ic ice gecip kendi atomlari, parcaciklari vs neyse birbirini uzerine aktigi, buruldugu, duzlemsel olarak aktigi gibi seyler hayal etmeye baslamak en azindan, tam olarak bundan bahsediyorum. normalde bir koseye gelen sey yatay hizi oldugu icin egik atis hareketi yapacakken hic bunu yapmadan kendisine dik olan diger duzlem uzerinde sanki bir roller coster rayinda hareket ediyormus gibi yapisik bir akis yaptigini dusunebilme becerisini (gercekten boyle olabilecegini de hesaba katma) kazanmaktan bahsediyorum.

    dikkat edilirse, burada herkesin mumkun oldugundan bahsettik, fakat o hale erismeden o halin vasiflarina mazhar olmak diye bir sey yok. bunu deyince olay kendi uzayinda, gercege eklemleneyen bir nonsensee donustugunu dusunenler olabilir. burada yapilabilecek tek sey ayni o yukaridaki kabul etmek diye anlatilan gibi bir anligina bunu boyle kabul edip, yani bunun bir nonsense olmadigini kabul edip, havsalaya almaya gayret edildiginde kendisini var etmek firsatini buluyor. fakat bu soyle bir sey hele kesinlikle degil: arabayi gittim duvara vurdum cunku icinden gecmeyi umdum. bu boyle bir sey degil. zaten isin o kismi eger biz bu yukarida genel hatlariyla konusulan seylerin gercekten var oldugunu ispatlayabilir ve bunlari isimize geldigi sekliyle kullanabilir hale gelirsek o zaman iste araba duvardan gecer hale gelebiliriz. fakat buna tabii ki gerek kalmayacaktir. yani insanlar atlara 3 saat boyunca 100 km/h hizla kosturacak bir beslenme bicimi bulmadilar da hittiler motor denen seyi icat ettiler. o yuzden o arabayi duvardan gecirme becerisine nail olabilirsek eger bu beceriyi arabayi duvardan gecirmek gibi verimsiz sekilde degilde belki yercekimini bukmeye yarayan bir tur motor yapmak icin kullanacagiz.

    yasami lineer dusunmek, continuum dusunmek intihar etmek ile ayni sey oldugunu soylemek had asmak olmaz. insanlar fakat soyle dusunuyor, "tamam o zaman ben emmy odulu alan bir sarkici olayim" iste bosuna demiyorum araba duvardan gecmiyor. bu da aynisi. fakat sen hayatini fizigin ve zamanin umrunda olmayacak kadar kucuk lokmalarla degistirebilir ve gercekten caktirmadan sonunda bambaska biri olabilirsin bundan bahsediyorum. iste bu da o gozlemci oldugunda beklendigi gibi davranan parcacik hikayesine de uyuyor. buradaki butun olay o zamanin sureksiz oldugunu iyi anlamaktan geciyor. zaman sureksiz ise bir onceki anim ile bir sonraki anim arasinda resmen bir bosluk var ise o aradaki bosluk iste bir singularity gibi calisir ve o boslukta bu sefer ben her sey olabilirim. ayni ritmi bozulan sinyal lambasinin baska bir ritimde daha sonra yanip sonmeye devam etmesi gibi benim bir onceki halim bu sefer o zamansalliktaki bosluga dusebilir ve bosluktaki one cikabilir. bunu fakat caktirmadan yapmak cok onemli. buyuk degisimler yara birakiyor. ayni birinden ayrilacak olan birinin ayrilana kadar onun yaninda kalmasi gibi. yanindan ayrilanacak kisinin bundan haberdar olmamasindan bahsediyoruz yani. otekisi de belli bir noktaya kadar ayrilacagini bilmez. limbodadir.

    ya ben ne okudum boyle sacma sey duymadim hayatimda diyen biri icin iste hayata boyle sacmaliklari sorun etmeden alabilir sekilde yasamak, yasam sanatinin ozelliklerinden birisi. fakat sanati tanimnlamakta cok zorlaniyoruz, yani sanati sanat yapan ozellikleri tanimlayip, daha sonra o ozellikleri saglayan bir seyin kesinlikle sanat olacagini soyleyemeyiz. iste bu kesinlikle kabul edilmeyecek ticareti kabul etmek yasam sanati oluyor ote yandan. yani bu yaziyi okuyup, hicbir sey anlamayip fakat mutlu olan biri tesadufen de olsa iyi yapiyor diyebiliriz. ya da bu yaziyi okuyup "bana vaktimi geri" ver diye dukkanimin kepenklerini yumruklayan insanlarin da "pasa pasa" geri donup gunlerinin geri kalanini "cok da fazla kafaya takmadan" (bu zamanlarini kaybetmelerinin) yasamalari yine bu yasam sanatina uygun dusuyor. son olarak bu yaziyi okuyup, anlayip, tuyleri diken diken olup, titremeye baslayanlar icin de bir kriz durumu soz konusu olabilir. benim tavsiyem bunu sindirmeleri (anlamalari degil sindirmeleri), sakin olmalari ve yavas gecisler ile sanki bu yazi onlarda hicbir havsala genislemesine sebep olmamis da hep biliyormus gibi hareket etmeleri daha yerinde olabilir. bir de "oh be bunun boyle oldugunu hissediyordum ama anlatamiyordum" hissi yasayanlar, genel olarak sanki barsaklarini bosaltmis gibi rahatlayanlar, bir anda rami temizlenen de olabilir. bunlarin hepsi iyi seylerdir.
hesabın var mı? giriş yap