• değeri bilinmemiş, türk ve dünya müziğinde benzerine az rastlanır bir eser.
    hakkında yazmak, kafa yormak çok güç; ben yine de deneyeceğim...

    bir modern zaman ozanı: burak kut

    iç dünyasını cesurca müziğin akışına bırakmış bir ozan. hem kimseye benzemeyen hem de bizlerden biri. bir dâhi?
    belki evet, belki hayır… zaten bunun bir önemi de yok. o sadece o.

    böyle büyük sanatçıların (kut için, nietzsche’nin değimiyle bir tür “übermensch” demekle aşırıya kaçmış olur
    muyuz acaba?) kendi zirvelerine ulaştıkları anlar vardır. daha da iyisine ulaşamayacakları birer başyapıt ürettikleri an. işte bu yazıda -belki de haddim olmayarak- kut’un başyapıtı yaşandı bitti’nin, elimden geldiğince
    lineer incelemesini gerçekleştirmek istiyorum. fakat eserin tümünü analiz edecek birikime sahip olmadığım için –ki bunu başarmak için yıllar süren bir okuma yapmak gerekiyor- belirli bir “corpus”a yönecelek ve eserin nakarat kısmını inceleyeceğim.

    yaşandı bitti saygısızca,
    aldatmanın tadına varınca.
    doğru söylesen kimin umurunda?
    gözüme inanırım, haydi zıpla!

    lineer analizime başlamadan önce belirtmeliyim ki; bu kadar büyük bir sevgiyle bağlı olduğum kut eserine objektif bir bakışla yaklaşmam oldukça zor, belki de imkânsız. ama elimden geldiğince tarafsız bir inceleme yapmaya çabalayacağım. şimdi başlayabiliriz:

    “yaşandı bitti saygısızca”

    ilk kelimeden başlamak gerekiyor: “yaşandı” bu kelimeyi bir başka şekilde okumamız da mümkün: “yaş – andı”
    bir yaş sanki bir an idi. yani kut’un burada anlatmak istediği; “yaş”ın tekabül ettiği bir yıllık sürenin “an”a denk oluşu. tabii “idi” ile de bu durumun geçmişe ait olduğunu anlıyoruz. seslenilen hayalî sevgiliyle, bir başka değişle “fin’amor” kişisiyle birlikte olduğu süre zarfında kut’un sahip olduğu “ânı yaşama” görüşü gözler önüne seriliyor. “carpe diem!” diye haykırıyor kut, çekinmeden. ama dedik ya, o zamanlar artık geride kalmış. bunu en güzel açıklayan kelime “bitti”. biten bir ilişkiyi anlatmakla kalmayıp “bit idi”yi de kastederek, ilişkinin adeta bir bit gibi kut’u rahatsız ettiğini anlatıyor. elbette birden fazla anlam içeren her kut kelimesi arasında, bu oldukça sıradan bir örnek.

    “aldatmanın tadına varınca”

    işte bir başka kut klasiği. ne demiş enis batur: hiç kimse bir kelime icat etmeden ölmemeli. acaba kut kaç tane icat etti diye düşünüp gülümsemeden edemiyor insan.

    “tadına varınca” ya da “tadı navarınca”
    eminim birçoğunuz “navarmak” kelimesine aşina değildir. ama kut’un kemik okuyucu kitlesi bu kelimeyi eserlerinde toplam dokuz kez kullanmış olduğunu elbette ki bilir. sözcüğün kökü fransızca’da “navar” şeklinde telafuz edilen “navarre”dan geliyor. henri iv’ün kral olmadan önce henri de navarre adıyla anıldığını biliyoruz. işte “navarmak” sözcüğü de bu “kral oluş”u, kudret sahibi olmayı anlatıyor. “aldatmanın tadı navarınca” yani aldatmadan alınan haz en üst noktaya ulaşınca.
    bununla birlikte, önemli bir savaş filmi olan navaro’nun topları ya da pablo de sarasate’nin eseri navarro’ya yapılan göndermeler de ortada. kelimenin altını kazdıkça bambaşka alanlara kayılıyor, bu nedenle uzatmanın pek de bir anlamı yok. sonuçta “kut ve navarmak” konusu üzerine bir doktora tezi bile yazılabilir.
    yine aynı mısrada bulunan “aldatmanın” lafıyla gerçekleştirilen “al da at” dercesine pas telmihinden söz etmeye gerek bile duymuyorum. bunu zaten sıradan bir okuyucu bile fark etmiştir.

    “doğru söylesen kimin umurunda?”

    her kut eserinin özüne işlemiş olan eleştirel bakış, bu mısrada vücut buluyor. doğru olanın önemini yitirdiği bir dünyada yaşadığımızı anlatıyor kut – septisizme göz kırpmayı da ihmal etmeden.

    “gözüme inanırım”

    nihil est in intellectu quid non fuerit in sensu
    kut’un ampirizme olan inancını gözler önüne serişi. sadece duyularıyla bilebilen insanoğlu. tabula rasa’nın kut eserine yansıması. bir parantez açıp belirtmekte yarar var; bu “tabula rasa” kavramını yapıtlarında sık sık gördüğümüz kut’un, einstürzende neubauten için bambaşka bir yeri olduğunu da unutmamak gerek. grubun en önemli ismi blixa bargeld’in “tabula rasa albümü, kut’a saygı duruşumuzu gösterme yolumuzdur.” sözü bunu kanıtlıyor sanırım. parantezi kapatabiliriz.

    böylece en son ve en som olana geliyoruz. oturup da üzerinde düşünmeye, derin analizler yapmaya gerek yok. bazı şeyler oldukları gibi vardır, oluşları onları özel kılmaya yeter. bir başka kent ozanı erol evgin’in de dediği gibi: işte öyle bir şey…

    yine de bir tanım yapmak gerekiyorsa; modernizme bir ağıt:

    haydi zıpla!

    kaynakça:
    - küçük prens, burak kut
    - burak kut, burak kut
    - nereden geldim nerelere gideyim, burak kut
    - tabula rasa, einstürzende neubauten
    - navarro, pablo de sarasate
    - böyle buyurdu zerdüşt, friedrich nietzsche
    - essay concerning human understanding, john locke

    (bu yazı bir zamanlar otium'da yayınlanmıştı)
  • "gozume inanirim"dan sonra gelen "haydi zipla!!" nedir yahu...burda "zipla"yla belirtilmek istenen,"haydi uza bakalim,ense tirasini gorelim"dir.fakat klibte 50 kisi birden ziplar.gulunc..
  • 'olm ben 4 yaşından beri hevi metal dinliyom' tipi insanların çocukluklarını, gençlik dönemlerini görmezden geldikleri parçadır bu. hangi biriniz gaza gelmedi vakti zamanında. ben bir michael jackson bilirdim, bir burak kut..

    şarkının gitar solosu 19 saniye sürer.
    nereden geldim nerelere gidecegim albümünde yer alan 2. şarkıdır.
  • 22 yaşındaki bir veledin gerek klibiyle gerek yakaladığı tınıyla ortalığı birbirine kattığı parça. gerçekten standart üstüdür 95 senesindeki türkiye için
  • klibi new york'ta çekilmiş olan, bi de sözleri içinde "benimle oynama, heyecanlıyım, çok çılgınım bebeğim" denerek sevgili burağın daha önceki ünlü şarkılarına**** gönderme yapılan şarkıdır. klipteki pembe elbiseli kız da amerikalıdır.
  • dunya ustundeki en super heavy metal $arkisi.
  • "haydi zıpla" şeklinde abuk biten nakaratının, sözlerinin falsosu haricinde müzik ve klip olarak günümüz pop şarkılarına seksen basan şarkı. sözlerindeki manasızlık müthiş bir önyargı oluşturmuş ki şarkıyı hatırlayınca ilk olarak sözleriyle dalga geçiyoruz. ama klibi de müziği de o yıllara göre harbiden çok daha iyi.
  • klibiyle sound'iyla 80'lerin sonu hard n heavy, hair metal akimlarini dibine kadar yakalami$ hic de fena olmayan bir cali$maydi.. bir de bunun son ruya diye karde$i vardir.
  • zamanının çok ötesinde bir klibe sahip şarkı.
hesabın var mı? giriş yap