• hiçbir yer "tam istediğiniz" gibi olmayacak, çünkü sizin "tam istediğiniz şeyin" kendisi zaten "çalışmamak" üzerine kurulu.
  • ilk günden itibaren yavaş yavaş etrafını ispanyolca kursuna yazılan, dans derslerine başlayan, işyerinden "tatil yap!" emrini aldıktan sonra birden çok özgür hisseden ve "eğlenme" vazifesini bazen bir serüvenci rolüne girip italya'da pisa kulesini eliyle itiyormuş ilüzyonu yapan fotoğraf çektirerek, bazen de bir keyif insanı rolüne bürünüp "bozcaada'da rakı balık keyfi..", "çeşme yolları taşlı:)" tarzı iletiler yazarak yerine getiren, bir sertab konserini, candan erçetin konserini kaçırmamaya gayret eden, yılda bir kere de kültür aşısı niyetine blues festivali ya da bach günleri gibi bir etkinliğe gidip, onbeş dakika sonra uyuyan, apple sevdalısı, markafoni'lerde trendyol'larda servet harcayan, normalde yapmayacağı şeyleri sırf şehirfırsatı'nda yüzde 50 indirimli diye yapmaya kalkan, çalıştığı yerin kendisini gerektiğinde bir kalemde silinecek sıradan bir çalışan olarak görmesine rağmen, kendisini çok önemseyerek yaptığı işi sanki babasının şirketine çalışıyormuş gibi aşırı sahiplenen, bir gün küçük bir kasabada sevimli bir restoran işletmeyi ya da tam tersi dev şirkette binlerce dolar maaş alan bir ceo olmayı hayal eden ama bunlar için aslında hiç bir şey yapmayan, ne sermaye sahibi, ne de vasıfsız işçi, kayıp bir neslin kayıp insanları sarmaya başlayacak.
  • adamın kıçından kan alırlar cemil kan. yani böyle de birşeydir yeni başlayanlar için iş hayatı. sürtünmesiz zeminde artan ivmeli bir hareketle beton duvara yaklaştığını hissedersin. "ne işim var lan benim burda ne güzel takılıyoduk eşle dostla" dersin, için büzüşür. ama iyi ihtimalle yaptığın onca evham ilk maaşın cebindeki yerini aldığında sona erer. niye çalışıp çabaladığını alkolün etkisiyle göbek atarken, hesabı düşünmediğini fark ettiğinde anlarsın. yani bir nevi ego meselesidir iş hayatı. eli ekmek tutan adam/kadın olduğunu hissetmek bir yerde öyle paradan puldan önemlidir. yürüyüşü değişir insanın çalışmaya başladığında. tıp literatüründe "gerekirse buraları komple satın alırım lan kelaynaklar, adam mısınız ulan siz" şeklinde tanımlanmış olan yapay özgüven duygusu yaşamsal bazı hormonların salınmasına da yardımcı olur kanımca. ha şimdi diyeceksiniz ki adam tiyo veriyorum ayğına bize kendini övüyor. tamamen haklısın sevgili cemil. aslında ben daha insanlara faydalı bir yazı olsun diye başlamıştım da nasıl olduysa konu bu noktya geldi.

    neyse toparlamak gereirse şu konu başlıklarına dikkat et cemilcim

    -iş görüşmesi sırasında "burada herkes her işi yapıyor" gibi bir cümleyle karşılaşırsan. patronun olacak adama yumruğu koyduğun gibi vitrin camını kırarak ufka doğru koşmalısın. bu var ya iş hayatının en klişe lafıdır ve "senin yedi sülaleni ıslak sopayla dövücez ayakların patlayana kadar o işten o işe koşturucaz" anlamna gelir. örnek olarak da şuraya bakınız; #9872619

    -"maaşınızı iki ay sonra ödeyeceğiz" deniliyorsa o maaş asla ödenmez o iki ay hiç geçmez

    -fast food, cafe, poster yapıştırmak, microsoft'a korsan yazılım ispiyonlamak, ben world e metin aktarıyorum abi, gibi ne olduğu anlatılmadan anlaşılmayan işlerde çalışma. boyacı gibi, tornacı gibi manav gibi bir titri olan, bir sıfat sağlayan işlerde çalış.

    -bir iş yeri ne kadar sistemli gözüküyorsa o kadar çalışanından uzaktır. içinde rahat rahat çay sigara içemediğin iş yerinde çalışma. mecbur kalırsan kurallara çok sarılma. kraldan çok kralcı olduğun an herkes senden tiksinir.

    -iş yerinde yeni gelen olmak, işin ilk günü olması falan sinir bozucudur iki hafta içinde hala sıkıntın geçmediyse o iş sana göre değildir zorlama.

    -öğrenciysen ve yarı zamanlı bir işte çalışıyorsan genelde birlikte çalıştığın insanlar pek öyle kafa dengi olmayacaklardır. ama iş arkadaşlarınla iyi geçinmek uzun ve sağlıklı bir iş hayatının temelidir. aksi durumda dünya o iş yerinin üstünde duruyormuş gibi iç bükey bir hal alır tavan duvarlar. velhasılı kelam ilişkilerini sıcak tut. eyvallah de

    -ancak sen saf adamsındır cemil seni çok s.kerler, arkanı kolla. iş yerleri kadın günlerindn sonra en çok dedikodu yapılan ikinci mekandır. sırlarını iyi sakla. özel hayatınla ilgili soru sorulduğunda anlamamazlıktan gel.

    -her iş yerinde hiçbirşey yapmadan para kazanan insanlar vardır. onların dümenine dokunma, ortamlarını bozma. nasıl olduğunu bilmediğim bir şekilde bu adamlar dengeleyici birer unsurdurlar. yarım santim yerlerini oynatsan tüm sistem çöker, sen de altında kalısın.
    patronuna "hilmi abi de hiç çalışmıyor" dersin, seni kovarlar.

    -hilmi abi olmak istiyorsan tüm sistemi sindimiş olmalısın. iş yerinde zımba teli değiştirmekten makro iktisat hesaplarına kadar vakıf olmadığın konu kalmamış olmalı. ondan sonra tüm gün fotomaç okuyup topkek yiyebilirsin istersen. zor iştir yani.

    -normalde programda olmayan bir gün çalışman rica edilirse kati suretle hayır demelisin. hatta daha "cemilcim bu salı işin var mı?" denildiğinde öylesine taşıp kabararak, öylesine yükseklere çıkarak "allah belamı versin salı günü çalışırsam benim, toptan tüm organlarımı keserim lan ben. ibnee" şeklinde bağırılmalıdır ki, işveren sizin asla taviz vermeyeceğinizi anlasın. yoksa yarı zamanlı diye başladığınız iş tüm zamanınızı kaplar siz de içinde kalırsınız. ışığa kör bakrsınız valla tü tü tü!

    -"yemek vermiyoruz" demek, "burada yiyecek hiçbir bok yok, yanında getirmezsen açlıktan ölürsün" demektir.

    -ilk zamanlarda işten kaytarma göze batarsın, zamanla görüntüde zor ancak yaparken kolay olan görevleri keşfedip onlara yönelmeslisin. mesela çöp kutusu olan bir iş yerinde asla onları boşaltan kişi olmamalısın. kimse boşaldığını farketmez, boşaltanı da tanımaz. çay getiren ol, fotokopi çeken ol. yaptığın işte iki çift laf eden insan olsun karşında.

    -gördüğüm kadarıyla içinde çocuk olan işlerde çalışmak daha kolaydır. nasıl demeyin bilmiyorum. ör: oyuncak dükkanı, anaokulu, çocuk kuaförü.

    -size söylenmeden bazı işleri hallettiğiniz imajını yaratmak yapabileceğiniz en başarılı hamledir. ara ara fonda bir göreve gidiyormuş gibi ciddi bir ifade ile geçen insan olun, ancak çok da abartmayın. iş yapıyor hava atıyor demesinler. hani "ben böyleyim işte, işime bir kitlenirim zamanın nasıl geçtiğini anamam" demenin vücut diliyle yapılanını kullanın.

    -asla sıkıldığınızı yorulduğunuzu belli etmeyin. siz çalıştığı yeri seven enerjik insanlarsınız.

    -yazıya cemil'e anlatıyormuş gibi başlayıp direk size konuşarak devam etmem yazı bütünlüğünü kaybettiğim anlamına gelmez. tüm bu yazı süresince samimiyet kurmuş olduğumuz anlamına ge... böhühühü!

    -sıkıldım lan ben. ölücez yahu sonuçta fazla da öyle ciddiye almamak lazım. çalış çabala nereye kadar yani. astronot olsan yerin dibine sokuyorlar adamı ölünce. sen şimdi astronotlar genelde müslüman olmadığından yakıp küllerini uçurumdan savuruyorlar diye düşünüyosun tabi. tüm amacın benim kurduğum bu ibretli bağlantıyı yok etmek zaten. toptan bana karşısınız hepiniz.

    özellikle de cemil.

    (bkz: iş hayatı/@limon kimyon zorro)
  • bir abd'li amcanın yazdığı the rules of work isimli kitapta verilen öğütleri alıntılayayım.

    - istediğiniz üst görevde nasıl giyinmeniz gerekiyorsa, öyle giyinin. bir süre sonra o görev sizin olacaktır. (eğitim, tecrübe, uzmanlık falan tırıvırı şeylermiş gördüğümüz gibi)

    - “ben” değil, “biz” ifadesini kullanın. “şirket” değil, “şirketimiz” deyin. (adam açıkça yavşak olun diyor)

    - tartışmalara, sorular sorarak katılın. hiçbir zaman net biçimde taraf tutmayın. tuttuğunuz taraf, önce kazansa da sonra kaybedebilir. (yavşaklık yetmiyor, puşt da olmak lazımmış)

    - patronunuzun aslında müşteriniz olduğunu, rakiplerinizin arkadaşlarınız arasında bulunduğunu unutmayın. (arkadaşlarımız da puşt nasıl olsa)

    - yaptığınız işin yalnız bir üstünüz değil, iki üstünüz tarafından bilinmesini sağlayın. (müdürümüz %100 puşt oluyor zaten bu mantıkla, müdür olabildiğine göre...)

    - terfinizden hemen sonra, bir üst kademeye yükselmek için çalışmalara başlayın. (çünkü amacımız dünyanın hakimi olmak)

    ya, böyle işte yeni başlayanlar, önünüzdeki iş hayatı bu! bunu sürreal, geyik falan zannedenler yanılıyor. bizim şirkette ciddi ciddi basıp dağıtıyorlar bu maddeleri okuyup örnek alalım diye. üstelik bu maddelerin barındırdığı ahlaki sakatlık kimseyi rahatsız da etmiyor, hmm.. diye diye okuyor millet. kaldı ki, bu kitap uluslararası best seller olmuş bir de.

    marduk mu geliyo, buzullar mı eriyo ne oluyosa olsun anasını satayım, kökümüzü kurutsun şu gezegenden... zerre hümanizmam kalmadı gece vakti.
  • "bir bebek üretilmesi gerekiyordur..

    9 kadının, 1 bebeği, 1 ayda doğurabileceğini söyleyen kişiye proje müdürü denir..

    1 bebeğin, 18 ayda ancak doğacağını söyleyen kişiye üretim müdürü denir..

    1 kadının, 1 ayda, 9 bebek doğurabileceğini söyleyen kişiye planlama müdürü denir.

    1 bebeğin üretim seklinin ille de yanlış olduğunu söyleyen kisiye kalite kontrol müdürü denir.

    dünyada hiç kadın ve erkek kalmasa o bebeğin kendini doğurabileceğini söyleyen kişiye pazarlama müdürü denir.

    1 kadından, 1 bebeği, 1 ayda doğurmasını bekleyen kişiye genel müdür denir.

    9 bebeğin 1 ayda, 9 ayda ise 81 bebeğin doğabileceğini söyleyen kişiye de arge-mühendisi denir.

    1 ayda, dokuz doğuran kişiye işçi denir.

    bebek falan istemediğini söyleyen kişiye ise müşteri denir."
  • yeni başlayanların iş hayatında yaptıkları temel hatalardan biri, şirketteki çeşitli kişilerden belirli bir veri/bilgi/geri bildirim almaya ihtiyaç duyduklarında, müthiş bir enthusiasm ile hepsine toplu bir e-mail atmaları, ve asla ve kat'a kimsenin geri dönüş yapmayacağı bu toplu e-maili, her seferinde daha çok ünlemli "hatırlatma" notu ile tekrar tekrar aynı topluluğa göndermeleridir.

    yeni başlayanlar, gençler, kardeşlerim!
    bu içten çabanız ve naifliğinizi gördükçe içim burkuluyor. çünkü biliyorum ki mailleriniz böyle cevapsız kala kala, paso reply all ile tekrar göndermeler yapa yapa iyi niyetinizi kaybederek kaşarlanacak, ve en sonunda profesyonel hayatın karanlık tarafına geçerek "sonuç almak istiyosan patronu müdürü cc'ye koyacaksın aga" şerefsizlerinden olacaksınız.

    olmayın!
    her şeyin bir şeyi var.
    alın size toplu e-maillere hızlı cevap alma tekniği!

    diyelim ki elinizde farklı insanlardan geri bildirime ihtiyaç duyduğunuz bir soru/form/sunu zart zurt bişi var. "bölümünüzle ilgili ekteki formu doldurarak en geç 20 mart tarihine kadar göndermenizi .... şu bu" yolladınız ali, veli, .. nihat, sami 10 departmandan 10 kişiye. ama 20 mart'a kadar bir tanesi olsun geri dönüş yapmaz. yapmayı bırak maili okumaz, formu doldurmaz bile. herkes sadece mailin to kısmında kaç kişi olduğuna bakar ve kalabalık gördü mü rahatlar: hah diğerleri göndersin hele, ben sonra gönderirim... tipik türk paradoksu, herkes bunu dediği için işte, o verilere ihtiyacı olan gariban, 22-23 martta aynı maili tepesine hatırlatma yazıp tekrar gönderirir aynı kişilere.. sonra 31 mart gibi bi daha... 3 nisan'da bir daha.. bizim şirkette bir kız 11 kez attı aynı maili tepesine "onbirinci hatırlatma!!!!" yazarak. onikiyi göremedik ama, ben gidip terini silip acı yok diyerek gaz vermeyi planlarken "veda" konulu istifa maili geldi.

    neyse o zaman ne yapacağız?
    o "hatırlatma" mailini, belirttiğimiz son tarih gelmeden bir iki gün önce, misal 18 mart'ta, muhatapların hepsine ayrı ayrı göndereceğiz. dert değil, en kallavisi 3-4 dakikamızı alacak bir outlook sekretaryası hepi topu... ama sonuçta maili alan ali şunu görecek:
    ------------------------------------
    tarih: 18 mart 2012 14:54
    kime: ali
    konu: form - hatırlatma!

    tarih: 13 mart 2012 09:46
    kime: ali, veli, murat, mithat, serhat, nitrat, küsurat, godard, nihat, sami
    konu: form

    bölümünüzle ilgili ekteki formu doldurarak en geç 20 mart tarihine kadar göndermenizi....
    iyi çalışmalar,
    hede hödö
    ------------------------------------

    işte bu mail, "bu formu doldurması gereken 10 kişinin 9'u doldurdu, bir tek sen kaldın haberin olsun" mesajı verecek ali'ye. çünkü ali bu formu doldurmak için önce diğer 9 kişinin doldurmasını bekliyordu. senin ilk mailini gördüğünde hiç iplemeden mesajı kapatırken aklından geçen bu idi. hah şimdi o vakit geldi ve aba altından ali'ye "herkes seni bekliyor, genel müdür bu iş niye yetişmedi derse de ali bey'i bekliyoruz denecek" mesajı da verildi.

    işte bu yüzdendir ki bu mesajı alan ali, yahu daha iki gün vaktim var bile demiyor gençler. tarihlere kimse bakmıyor, dürtüğe o kadar endekslenmiş iş yapma şeklimiz çünkü. "daha vaktim var"ı geç, üstüne bir de "gecikme için kusura bakmayın lütfen" diye özür dileyerek aynı gün içinde gönderiyor işi. veli, murat, mithat,.... nihat ve sami de tek tek aynı şekilde düşünüp aynı gün geri dönüyor. ve böylece bir toplu veri alma işimiz daha ihtiyacımız olan zamandan önce tamamlanmış oluyor.

    saygılarımla bilginize sunarım.

    314 159 2653
    ceday, master sc.
  • hiçbisey yapma. kimseye "merhaba ben de ornitorenkleri çok severim, adiniz ne?" falan gibi sorular sorma. hareketsiz dur. birak senin varligina alissinlar. sozlükten de çik...
  • 50 dk. çalistiktan sonra 10 dk. dinleneceginizi saniyorsaniz aldaniyorsunuz. o günler çooook eskilerde kaldi.
  • türkiye'de iş hayatı ise bambaşkadır. dışarıda olmayan çoğu haksızlık, hukuksuzluk burada revaçtadır, doğaldır, geneldir. "bir kişiye nasıl 10 kişinin işini yaptırırım sonra da yarım kişi maaşı veririm" dir işin özü.
    yok yok ne abartması, 16 nisan 2006 tarihli hürriyetin ik ekinde koç allianz ailesinin çok bilen bir büyüğü buyurmuş ki;

    "koç allianz’da 7 kişinin çalıştığı bölüm için öbür allianz’larda 60 kişi çalışıyor. allianz’ın 11 ülkedeki şirketleri arasında düzenlediği sürdürülebilirlik projesi sırasında ilginç sonuçlar ortaya çıktı: türkiye’de koç allianz’da 7 kişinin çalıştığı bir bölüm için, gelişmiş ülkelerdeki allianz şirketlerinde yaklaşık 60 kişi çalışıyor. bizim çalışanlarımız çok daha özverili. işleri bitmediyse mesaiye kalır, yardımlaşır. kişi başına düşen dosya sayısıbizde çok yüksek".

    aferin türk halkı. tebrik ediyorum. sizi çok cevval ve enayi gördüm. yaptırsınlar bakalım o "gelişmiş ülkelerde"ki çalışanlara overtime. hem de fazla mesaisi ödenmeden. yaptırsınlar da göreyim.
    yok yaw bana ne koç'tan allianz'dan. bu bir örnek sadece. güzel ülkemdeki istisnasız her sektörde var bu kölelik düzeni.
    hukuk camiasında (bkz: #7984191), hendese, tıbbiye, neyse... sigortalar asgariden gösterilir ve mutlaka geç bildirilir, maaşlar elden verilir kimi zaman ayın ortasına ancak yetişir. saat 8'de işten çıkarken patron olacak ... tarafından önün kesilir "gel yeni iş geldi bu sabaha bitecek" denir, insanların evdeki bir battaniyesi mutlaka ofiste durur, bazen bir hafta bu battaniyeye sarılınıp yatılır 2 -3 saat uyunur, (ancak) ruyada fazla mesai ücreti görülür, vs vs...
    günde 16 saat çalışıp, dışarıdaki muadillerinin 1/5'i maaş al, yıllık tatil iznin de onların bilmem kaç katı azı olsun, sonra allaha şükür geçinip gidiyoruz de, elinde avucunda bişi kalırsa onunla da dışardaki muadillerinin bilmem kaç katı vergi ile katlanarak ikiye katlanmış fiyatlardan araba al, ev al, kira öde. kendini müthiş şanslı say. iyimser halkım benim. yardımsever, özverili...tebrik ediyorum her birinizi.
    muhtelif ülkelerde arkadaşlarım var. örneğin, bunlardan belçikada çalışan biri 8:30-17:30 arası çalışıyor, fazla mesai falan yok, istisnai varsa da fazla mesaisini alıyor, o işyerinde ilk yılını doldurmamış olsa bile geçmiş senelerde diğer çalıştığı işyerlerinden hakkı olduğu için 30 küsür işgünü yıllık tatili var. birer hafta birer hafta kullanıp dünyayı geziyor. tabii dini tatilleri vs'yi dahil etmiyorum. öğlen yemek tatiline çıkabiliyor, günde 4,5 ytl'lik ticket sınırlamasi olmaksizin hem de.
    kimse ona köle muamelesi de yapmıyor, herkes olabildiğince sorunsuz olduğu için insan ilişkileri de imrenilecek düzeyde orada insanların. sinir küpü, stres yumağı insanlara rastlamazsınız. onlar da insan biz de. nedir yani. bizim suçumuz 36 -42 kuzey paralelleri 26-45 doğu meridyenleri arasında doğmuş olmak mıdır? yoksa ram olup, lal olup iki kuruşa el pençe divan durup bu düzene ok vererek devamını ve güçlenmesini sağlayarak, gününü kurtaran, hakkını aramayıp, şu kısacık ömrünü izbe ofislerde harcayan biz zavallılarda mıdır suç?
  • başarının 2 sırrı vardır denir

    1.) bildiğin herşeyi paylaşmayacaksın
hesabın var mı? giriş yap