• bir filmde ne yaptığı genelde 'tam olarak' bilinmeyen kişi.

    kızmayın, tabii ki kimse bilmiyor demiyorum, ama "ya aslında bişi dicem gülme de ben yönetmen tam olarak ne yapıyor onu bilmiyorum" lafını çok duyuyorum. bazen çok da okumuş yazmış insanlardan duyuyorum.

    yönetmenliğin çeşitleri olur. hem ne yaptığına hem de nasıl çalıştığına göre.

    oturup detaylı anlatmayacağım, benden iyi kaynaklardan daha iyi öğrenilebilir ama sözlük tanımı olarak herhalde "çekilecek işi kafasında görüp, ekibine yaptıran" diyebiliriz. oyuncular, görüntü yönetmeni, sanat yönetmeni, ekip, set, dekor, kostüm, makyaj, boya, fırça, tuval ise, yönetmen ressamdır. bazen kendi canı istediği için, canının istediği resmi yapar, bazen de ona 'şunun resmini yap' diyen adamın istediği resmi yapar. ha bu arada, "peki prodüktör naapıyo?" diyenin cevabı da orada. kabaca.

    tüm bunların ışığında, bence yönetmen, bir sinema filminde adı oyuncudan önce gelmesi gereken elemandır. oyunculuğa saygım sonsuz ama sinema filminde oyuncu yönetmenin malzemesi olur, oyuncunun sanatı yönetmenin gözünden görünendir, tiyatrodaki gibi değildir. yönetmen oyuncuyu rezil de eder, vezir de eder.

    sinema kollektif bir iştir ama tek kişinin sanatıdır, yönetmenin sanatıdır.
  • hakkında yorum yapılırken mutlaka "kotarmak" fiili kullanıldığı için, türkiye'de bu sıfata gerçekten layık kişi sayısı 2-3 civarında seyrediyor.

    yönetmen, sınırlı olan bütçesi içerisinde, sınırlı olan teknik bilgisiyle, sınırlı olan dünya görüşüyle, filmmiş gibi yaptırtan kişi değildir. yönetmen filmi beyninde yaratıp, hayalindeki montajlar ve ortaya işi koyar. bütçesi azsa ona göre planlar. en kötü teknik donanımla bile, yapılan işi kendi standartlarına çeker, ortaya bir yapıt koyar.

    yönetmen olmak için tanınmış ve iki filmde oynamış olmaktan çok daha fazlası lazım aslında yani.
  • nedense çoğu, kamera önünde olmaktansa, kamera arkasında olmayı daha çok sevdiklerini söylerler. oysa milyonlarca insanın, kameranın önünde olmak için veremeyeceği şey yok. ilginç adamlar bu yönetmenler, ne kadar da mütevaziler...
  • sinema sanatı söz konusu olduğunda neden herkesin olmak istediğini anlamadığım filmin tanrısıdır.
    oysa ki bir sinema filmini film yapmak için çok tanrı çalışır.
    tabii şimdi anladım millet baş tanrı olmak ister..
    ama şu da bir gerçek ki
    baş tanrının yükü daha ağırdır.
    hele bu memlekette yönetmen olmak isteyen bana göre belasını aramaktadır.
    ha ben bu bela ile baş edecek kadar güçlü, deneyimli, eğitimli, donanımlıyım diyen var ise buyrun olsun..
    kim tutar onu?
    fekat neden birileri de;
    senarist, oyuncu, görüntü yönetmeni, sanat yönetmeni, kurgucu tanrı olayım diye dolanmaz ben buna takıldım;
    var ise yok ise yönetmen olacaklar...ilginç!
    sonra ne oluyor müzisyen çıkıp yönetmen oluyor;
    oyuncu çıkıp yönetmen oluyor;
    yazar çıkıp muhteşem senaryolar yazabilecekken yönetmen oluyor;
    sonra ne oluyor?
    eee olmuyor işte..
  • sanıldığı gibi yapılmayan bir niyettir! her 1000 üniversite öğrencisinden birinin niyetlendiği 10 yılın sonunda niyet edenlerden her 1000 tanesinden yanlızca 1'inin devam ettirdiği niyettir!

    iyi haber;
    bir kere çok iyi ingilizce öğrenmemelidir!
    kameranın ışığın uzmanı olmasına da gerek yoktur.
    programcılık falan dersi almasına hiç ihtiyaç yoktur.

    zira işe kendi kısa kurgularıyla başlayacaktır. bunlar içinde; internetten edius,adobe premiere gibi basit montaj programlarını öğrense, kamera ışık ile ilgili üç beş "türkçe" kaynak okusa, bolca kısa-uzun film izlese yetecektir. gerisi zamanla film çektikçe öğrenilecek şeylerdir. olurda büyük projelere geçerse sette ışıkten montajdan ve hatta dilden sorumlu insanlar zaten olacaktır.

    kötü haber ise;
    -umutsuzluğa düşmemelidir(zira ilk ödülünü benim gibi 5 yıl sonra alabilir. hatta hiç alamayadabilir)
    -pes etmemelidir(zira bir süre sonra etrafındaki herkes "boş işlerle uğraşma" diyecektir)
    -acıya falan dayanıklı olmalıdır(zira gerçekten bu işe gönül verdiği an; okuduğu okulu 3-4 sene uzatmayı, parasız kalmayı, hakaret edilmeyi,diğer hiç bir işten zevk alamamayı, nerde olursa olsun aklının bu işte olmasını kabullenmiş demektir.)
    -kendine ait vizyon geliştirmelidir.
  • çekeceği vardır.
  • ne kadar önemli olduğunu choke ve fight club filmlerini izledikten sonra anladığım, bir filmin herşeyi. her iki filmin uyarlandıkları kitapların yazarları aynı*. kitapları okumadan ama entryleri okuduktan sonra her iki kitabın da aynı tarzda yazıldığını aklım bildi*. fight club süper bir ortam yaratıp insanı içine çeken bir filmken, choke 3. sınıf televizyon filmleri tarzında izlenip geçilecek filmlerden birisi olmuştur. bence david fincher, clark gregg'e göre çok daha iyi dersine çalışmıştır.
  • (bkz: ssg)
    (bkz: clairvoyant)
  • (bkz: risk budur)
  • 5 yıldır setlerin çilesini çekmeme rağmen kısa filmim için ortamı bulamadım.

    zordur.
hesabın var mı? giriş yap