• ibm'in deeper bluesu gibi, derinin de derini. abdullah öcalan'ın esas kimliğinden mumcu suikastine kadar birçok gizi aydınlatacak malumata sahip olduğunu düşünüyorum.

    deniz gezmişlerin asılmasında olağanüstü bir efor gösteren ve bağnaz bir anti-komünist olarak nam salan bu bir zamanların askeri savcısı vatandaş, nedense iş o zamanlar sbf'de öğrenci olan abdullah öcalan'ın tahkikatına geldi mi, önceden hiç kendinden görülmedik bir biçimde tahliyesini istiyor. kısa süre sonra da abdullah öcalan, 1999'da yakalanışından önceki o kısa süreli ilk ve son mahkumiyetinden yırtıyor. disiplin cezası almış bu geleceği parlak öğrenciye tahliyesinin hemen ardından devlet tarafından burs bağlanması da ayrı bir mevzuu.

    gazeteci uğur mumcu, öldürülmesinden az evvel giriştiği "kürt dosyası"nın odak noktasına, abdullah öcalan'ın bu 12 mart döneminde herhangi bir şekilde el altından "kayırılmış" olması ihtimalini koymuştu. araştırmasını derinleştiren uğur mumcu, baki tuğ'dan kendisine o dönemle ilgili bazı belgeleri sağlamasını istemiş, karşılığında da olumlu yanıt almıştı. ama bu beklediği belgelere ulaşamadan...

    mumcu'nun ölümünden üç gün sonra ise sabah gazetesinden nezih tavlaş, baki tuğ'u arar ve aralarında şu diyalog geçer; (bay pipo, sf.223-224)

    - baki bey saygılar sunuyorum, nezih tavlaş ben.
    - buyur canım sağolasın. saygı benden canım.
    - şimdi bilmiyorum arkadaşlar şey yaptı mı? benim uğur ağabey ile çok yakın ve özel bir ilişkim vardı.
    - söyledi arkadaşlar, söyledi, söyledi..
    - şimdi baki bey, ben, bundan yaklaşık 10 gün önce uğur ağabey ile yaptığımız konuşmada sizinle görüştüğünü söylemişti bana.
    - görüştü benle konuştuk. biz altı aydan beri konuşuyoruz.
    - öyleymiş.
    - ben şimdi üç akşamdan beri uyuyamıyorum.
    - evet efendim. şimdi uğur ağabey'in bana aktardığı bir şey vardı. size de bir ileteyim istedim. sizinle yaptığı konuşmada, kendisinin bu apo'yla ilgili, apo'nun tutuklanmasıyla ilgili şeyi araştırdığını, siz eksik olmayın yardımcı olmuşsunuz kendisine, o, apo'nun gözaltına alındıktan sonra salıverilmesi için size bir telkinde bulunulduğu ve yukardan bir şey geldiğini söyledi bana.
    - şimdi şöyle nezih. ben öyle bir olay hatırlıyorum ancak apo'yla mı ilgili, başka bir mensupla mı ilgili onu çözemedik. sayın mumcu'ya da söylediğim oydu. bana böyle bir şey gelmişti. ancak onla ilgili mi, değil mi bende resmi yazı olacak dedim. ben o yazıyı ararken o olay oldu.
    - yani size bu şahsı bırakın ya da bu şahsa dokunmayın gibisinden bir şey mi geldi?
    - o dokunmayın mealinde değil, bizim mensubumuzdur şeklindeydi. yalnız o mu değil mi çözemedik, o belgeyi arıyordum ben.
    - anladım yani belgeyle..-
    - aradığım belge oydu, bulsaydım onu verecektim.

    baki tuğ halen o belgeyi arıyor..."

    mevzuuya halen uyanamayan arkadaşlar varsa, şu cümleye yoğunlaşmalarını isterim;

    "ben öyle bir olay hatırlıyorum ancak apo'yla mı ilgili, başka bir mensupla mı ilgili onu çözemedik"

    başka bir mensup!!!!!!!!!!!

    o belgeye artık ne kadar ihtiyaç var tartışılır.
  • emin çölaşan, özdemir ince, emre kongar gibi sürüsüne bereket adamlar vardır. 27 mayıs'ı savunurken 12 mart'a, 12 eylül'e nefret kusarlar. böylesi adamları gördükçe mizah duygumu yitirir, hüzünlenirim. bu adamlar 30 senedir 30 kelimeyle gazetecilik, siyaset yapıyorlar... sonra bir de tersinden bakarım mevzuya. o zaman da işte baki tuğ gibi adamlar çıkar ortaya. tuğ, "27 mayıs'ta anayasal suç işlendi, üç devlet adamı şaibeli mahkemelerde asıldı" demişti. aynı tuğ 11 sene sonra başka şaibeli bir mahkemede üç fidanı asarken ağzından iştahlı sözcükler dökülüyordu: pişman değilim yine yaparım.

    böylesi bir pişkinlik, kin ve nefretle yoğrulmuş bir "hukukçu"dur baki tuğ. gözümüzün içine baka baka "olsa da assak" diyebilmektedir. "türkiye'yi kurtarmak için üç genci feda etmekten çekinmediğini" de göğsünü gere gere söylemişti başka bir zaman.

    türkiye'de zalim sağ siyasetlerin öne çıkmış sayısız figüründen biridir. ali elverdi ile birlikte "bu vatana kastedenler"e aman vermemişlerdir. bunu yaparken insanlığa, hukuka kastetmişler ne gam... nasılsa devlet-i âli cumhuriyet bütün kurumlarıyla baki tuğ gibileri kollamakla maruf ve memur...

    her fani gibi ömrü bir gün tamam olacaktır. amma velakin arkasından yağlı mersiyeler, "büyük hukukçu, gerçek devlet adamıydı" ezberleri ve "ah şöyle şirin bir ihtiyardı" açıklamaları gelecektir. kenan evren'in ölümü için yapılan bir tür temrin...

    tuğ'un da badem gözlü olacağına şüphemiz yoktur. bu rezil sağcılık ikliminde bademden başka bir şey yetişmiyor zira. gözler de badem, bıyıklar da...
  • unutulmaz askerî savcı. fakat kendisi ile ilgili hiç unutamadığım bir görüntü, bir siyaset meydanında gerçekleşmişti. ali kırca, meydanı baki tuğ'a terk edince, ortalık karışmıştı adeta. hukukun üstünlüğünden, demokrasiye, anaysadan hukuk devletine uzanan uzun açılış konuşması sırasında, ister istemez bazı evlerde gülüşmeler yaşanırken, konuklardan biri bu konuşmaya dayanamayıp programı terk etmişti. sinirinden moraran çetin özek, bu ülkede bu konuda konuşabilecek son kişilerden birinin ilk konuşmayı yapması nedeniyle de, ali kırca'ya da saydırmayı ihmal etmemişti...
  • geçirdiği kaza sonucu komaya girmiştir.

    bitkisel yaşamına ilişkin kabuslarında kendisini gülerek bekleyen devrimciler gördüğü sanılmaktadır. "iyi haberlerini" bekliyoruz.
  • deniz gezmiş'in ilk duruşmasında, askeri savcı olarak görev yapan bu zat "ben bu memlekette milliyetçi toplumcu bir adamım" demiştir.
    avukatlardan biri:
    "sayın başkan, milliyetçi toplumcu, nasyonal sosyalist'in türkçesidir. bir savcı, savcılık kürsüsünde nasıl olur da ben nasyonal sosyalistim der? ve bu nasyonal sosyalist mahkeme, nasıl hüküm verecek? lütfen zapta geçin" der...
    tabii zapta geçilmez.
    bunu cemil gezmiş'in notlarından öğreniriz.
  • kendisi ankarada bir sitedeki triplex villasında yaşamaktadır. yalnız kaderin cilvesi olsa gerek, site uyumuna aykırı olmasına rağmen yönetimden özel izin alarak evinin etrafını uzun duvarlar ve tel örgülerle çevirmiştir*. vah ki ne vah.
  • deniz gezmiş, yusuf aslan ve hüseyin inan hakkında idam isteyen 12 mart savcısı.

    "elbette ki idam cezası şart değildi. duruşmada birazcık uslu dursalardı idam edilmezlerdi..."

    cümlesini kurduğu o an, beyninin sağ ve sol loplarından neler geçtiğini merak ettiğim kişi.
  • haberturkte basin kulubune katilmistir, hic bi yoneltilen soruya dogru duzgun cevap vermemistir, bu idam bir ayiptir'a cevap olarak da turkiye anayasasinin, cumhurbaskaninin onayladigina ayip diyorsaniz size diyecek bir seyim yok demis adamdir. dargoruslu ve bagnazdir.
  • insan ömrü gelip geçiyor. kimi 100 yıl yaşıyor kimi 25'inde geçip gidiyor dünyadan. kiminin ardında onlarca seven kalıyor kimisi ölüm döşeğinde iken karabasanlar görüyor. hayat işte 25inde göçüp gidenleri 72 yaşında ölüm döşeğinde olanların rüyalarına sokuyor.

    25inde göçüp gidenler bugün hala yüreklerde, 72sinde hala 25inde ölüme gidenlerin asılmasına mutlu olanlar ise hala aynı karabasanları görüyor veya görecek. elbette biliyor ki, ölüme gittiği zaman diğer tarafta ister cennet olsun ister cehennem onu bekleyen birileri var. yüzleşme korkusu belki de karabasanların sebebi.

    tanım kısmına gelince bugün 72. yaşında olup ölüm döşeğinde karabasanlar görmesi muhtemel emekli savcı, eski milletvekili ve bakan.

    onu milletin vekili biz yaptık, bakan biz yaptık, bu utanç da bize yeter.
  • tanrının türkiye'yi yarattıktan sonra türkiye'ye bakarak "ya bu ülke de gereğinden fazla güzel oldu bu işi dengelemek lazım" dedikten sonra dengeleme adına yaratıp bu coğrafyaya saldığı yaratıklardandır.
hesabın var mı? giriş yap