hesabın var mı? giriş yap

  • buyuk dedemin yalanci oldugunu ortaya cikaran onermedir. kendisi ortadogu'daki cephelerde carpisan bir er olarak dedeme anlattiklari su sekildeymis. " araplarin bize yaptigi hainligi kimse yapmamistir. kac tane erin bitlenmeden oturu olup gittigini ben gordum. su bile vermediler. kuyulari tuttular. arap gorunce silaha davraniyorduk. biz onlar icin geldigimizi saniyorduk. hala kalbim kiriktir. "

    iyi sallamissin be dede

  • birisine sevmeyi öğretmek, bir film için "izle bak, çok seveceksin." demek gibidir ve önyargıları parçalamak fazla mesai gerektirir. benim duyduğum en güzel iltifatlardan biriydi: "bana sevmeyi sen öğrettin." başka da iltifat duymadım ya, neyse... şimdi pek dermanım yok ama, gençken çok cevvaldim ben. cevval de iyi bi şeydi sanırım. artık hiçbir şeyden emin olamıyorum. tahmini sultan süleyman'a döndük ak. kendisine de buradan selam ederim (süleyman'a değil lan), size en yakın arkadaşımı nasıl tavladığımı anlatacağım bu akşam. insan hiç en yakın arkadaşını tavlar mı? mecbur kalırsa tavlar, abicim. lise sonda, dershanenin ilk günüydü. soluk soluğa sınıfımı buldum. kesin binlerce kişiye sormuşumdur, yüzlerce sınıf gezmişimdir. ilk gününde bir yeri tek başıma bulmak, henüz gitmediğim güzel bir tatil beldesidir. bu yaz düşünüyoruz kısmetse. kimlerle mi? e arkadaşlarla. tek başıma nasıl bulayım oğlum?

    oturdum sırama, ilk dersi dinledim. isabetimi seveyim, öyle berbat bir yer bulmuşum ki tahta parlıyor, okunmuyor. "yanına oturabilir miyim?" dedim. gözler yalan söylemez sözlükçü. o kız bana, "ya git başka yere otur gerizekalı." der gibi baktı. bunun altında kalamazdım. ne mi yaptım? hemen yanına oturdum. tahta diyorum, parlıyor diyorum, kime diyorum? istikbalim söz konusu: odtü psikoloji yazıcam ben yea!

    oturdum oturmasına da, kız benle hiç konuşmuyor. benim iç sesim hiç susmuyor. hadi ders neyse de, asıl teneffüs geçmek bilmiyor. bir dakika. tersi olması gerekmiyor muydu? kafam çalışıyor. durumun farkına varıyorum. oğlum ben var ya, odtü'yü bile kazanabilirim. lafa tutuyorum bunu. oradan buradan sorular hazırlıyorum. su oluyorum, ateş oluyorum, göklerdeki güneş oluyorum. yok! yine de konuşmuyor benimle. "kaç kardeşsiniz?" diyorum misal, hani dese ki: "seni ilgilendirmez.", dünyanın en mutlu insanı olacağım. kavga çıkar abi en azından. parmaklarıyla 3 diyor soruma. "sen de var mısın aralarında?" kendimizi kardeşten sayıyor muyduk?

    "sen ortanca mısın?" diyorum misal, sonraki teneffüs. sen bilmezsin sözlük, küçük yüreğim basit bir ortak paydaya bütün servetini yatırmış da son çeyreğe girilirken hala güvenli takip mesafesini koruyor. ben ortancayım diyorum. sohbetimize nasıl bir katkısı olacaksa bunun, diyorum işte. büyük değilim ezilmedim, küçük değilim şımarmadım, ortancayım ben: al arkadaş yap diye.

    solaktı bu. bense salak. kelimenin her iki manasıyla da. hiç gocunmadım esasen. kollarımız birbirine değiyordu yazarken. "dirsek teması eheh." diyordum ben bu duruma; o ise, "az öte git." gitmedim. bilerek çarptım. bir gün, hiç yazmazken de çarptım. oradaydım çünkü. bunu unutmasına ihtimal bırakamazdım. en yakın arkadaşımın ilk tebessümünü sağ dirseğime borçlandım. hal böyle olunca, kulağımın arkasını görüp cennete gitme planımı yeniden gündeme aldım. isteyince oluyordu. çok güldük sonra. çok ama. gözünden yaş gelirdi, kalbi sıkışırdı. "n'olur sus." derdi. hiç susmadım. gülmekten ölen ilk kişi olabilirdi. istatistiklerin en güzeli olabilirdi.

    geometriden hiç çakmazdım. bana yardım ederdi. yaprak testi koyardım önüne. "hangi soru?" "sana şöyle bir kolaylık yapalım, istediğin sorudan başlayabilirsin. ben hepsine eşit mesafedeyim çünkü." mucizevi dikler indirirdi. benim hiç aklıma gelmezdi. halen daha da düşünürüm, ulan hiç onuncu kattaki bir evin bahçesi olur mu?

    telefonda konuşurduk saatlerce. bir gün kapatırken dedim ki buna: "bir şey unutmadın mı?" düşündü. bulamadı. unuttuğu şeyi bulamadı. çünkü bilmiyordu. "ney?" dedi, söyledim: "hani bi seni seviyorum, canım arkadaşım." gibi bir şey dedim. "haa!" dedi, güldü. söyleyemedi. hiç dememiş çünkü. dedim ya cevvaldim, korkma dedim söyle. o zamanlar acıtmıyordu, güç veriyordu seni seviyorum'lar...

    o gün zorla söylettiğim kelimeyi duymadan bir günüm geçmedi sonra. beni çok sevdi. "herhangi birini seveceğimi ve bunu söyleyebileceğimi bilmezdim, çok güzel bir duygu bu." dedi. ikna kabiliyetime güvenerek "odtü psikoloji yazalım lan." dedim. hukuk yazdık. o çok istiyordu. ben? ne iş olsa yapardım abi.

  • bebek arabasinda asyali cok sevimli bir bebege bakarak sirinlik olsun diye gozleri yandan yatay dogrultuda cekistirerek kisik goz yapilir. pic kurusu kendi gozlerini dikey dogrultuda cekistirerek cevap verir.

  • başlık: spartacus un falanca sezon filanca episodu (spoiler da içermesin)

    (olay: baba karakterlerden biri hakkın rahmetine kavuşur ve acaip duygusal bir bölümdür)

    entry: osbir çekmek için hazırladığım peçetemle gözyaşlarımı sildim amk.

  • bu grubun türkiye'deki son yaşayanları avgust albuk ve kız kardeşi. avgust abi kars karacaören köyünde, karısı türk, erzurumlu, 1 kız 1 erkek çocukları var. avgust abi lise mezunu ve kalifiye eleman olmasına rağmen işsizlikten ve yoksulluktan 15 senedir kurtulamamış. çobanlık yapmış, köylülerinin hayvanlarına bakmış, traktör kullanmış. 2013'te evleri yağmurda yıkılmış çadırda yaşamaya başlamışlar, sonra tamir edilmiş. aynı yıl alman büyükelçi kendisini ziyaret etmiş. (fakat güya büyük germen ülkesi! kendisi için pek bir şey yapmamış olmalı ki rastlayamadım bir bilgiye)
    işkur desteğiyle 3 yıldır çiçek yetiştiriciliği ve beton saksı işiyle uğraşıyormuş avgust abi, facebook paylaşımlarından anlaşılacağı gibi gerçekten pırıl pırıl, dürüst, ahlaklı, çalışkan birisi; insan evladı. hala umudu var, hala zor günlerin geride kalacağı günü bekliyor, çabalıyor.

    keşke imkanım olsa da kendisine onlarca saksı siparişi verebilsem. kars, kağızman, arpaçay, selim, susuz, akyaka belediyeleri... yapın bir şeyler de elinden tutun bu güzel insanların.

    keşke memleketin her yanındaki yoksulluğa, işsizliğe çare bulabilsek... içim kan ağlıyor binlerce güzel vatan evladının hala böyle hallerde olmasına. nerde kaldı yurttaşlık, nerde kaldı sosyal devlet, nerde kaldı eşitlik

  • -"şeni çiri me" * ne demek biliyor musun kızım?
    -biliyorum baba... "senin derdin benim olsun" demek...
    -senin derdin olmasın kızım, senin derdin hiç olmasın...
    baba ağlamaya başlar.

    ben gözlerimi kaçırırım.
    babaya 20 gün ömür biçilmiştir.
    20 gün ve sonraki günler ve 20 yıldır ne zaman aklıma gelse babamın gözyaşları benim içimden akar.

  • soğuk demleme metodu* ile yapılmış kahvenin n2o, diğer adıyla nitrous oxide gazı ile karıştırılması sonucu ortaya çıkan kahve.

    ilk başta belirtmeliyim ki n2o gazının, kahvenin demlenme prosesinde herhangi bir görevi bulunmamaktadır, demlenmiş kahve ile karışmaktadır. peki neden n2o gazı? çünkü bu gaz görünmez, kokusuz bir gazdır ayrıca tat değişimi yaratmamaktadır.

    ilk olarak 2012 yılında austin, texas'da bulunan cuvée coffeede denenmiş. sonuç beklediklerinden güzel olduğu için işi daha da geliştirip kutulamaya karar verip 2014 yılında piyasaya sürülmüş.

    ortaya çıkan sonucun harika olduğu söylüyor içenler. özellikle gazın etkisi ile oluşan kremamsı köpük* çok lezzetli gözüküyor. dünyaya da dalga dalga yayılıyor. cold brew metodu ile çıkan lezzetli kahvenin, n2o ile daha da lezzetlendiğini göz önüne alırsak bence ilerleyen yıllarda her yerde görmemiz muhtemel.

    türkiye'de coffeenutz, nitro brew adı ile üretip satıyor. ben de yaza doğru oxo cold brew maker ile demleyeceğim kahve ile küçük çaplı bir deneme yapmayı planlıyorum. coffee shoplar büyük fıçılarda, güzel sistemlerde servis etselerde, şanti sifonu ve n2o kartuşnun da iş göreceğini düşünüyorum. ki bu yolla yapıp sonuçtan memnun olan insanlar da mevcut. denedikten sonra ayrıntılı bir editleme yapacağım.