hesabın var mı? giriş yap

  • başlık: tavuk+döner+ayran 1 lira'ya yedim soruları alayım

    1. yıkanmamıştır diye yeşillik koydurtmadım. ketçap mayonez ve turşu koydurttum.

    8. 1 lira'yı yerim daha iyi amk.

  • az önce şu diyalogların yaşandığı telefon numarası...
    kelimesinde abartı yoktur...

    daha önceki telefon konuşmalarından sıkılmış olan ben direkt konuya gireyim dedim:
    - ...bakın hanımefendi, yardımcı olalım diyorsunuz ama, bana net bir buçuk aydır yardımcı olamıyorsunuz... açıkçası hiç umudum kalmadı artık...
    ( karşıdan dünya kibarı sesli hanım kızımız sözümü balla keser )
    - ...bi dakka beyefendi bi dakka, bir tek şey söylemek istiyorum. umutsuz yaşamayın n'oluuuur.... mutluluğun değerini nasıl bilebilirdik ki umutsuzluğu yaşamamış olsaydık. nasıl anlardık kıymetini... hı? ( ben bu arada kızın söylediklerini not almak üzere kalem arıyorum )... biliyorsunuz, herkes böyle; herkesin bir yarası vardır. mutlaka vardır. o gülen yüzlerin altında kim bilir neler gizlidir... bilemeyiz di mi... ben sadece şunu söylemek istiyorum: bütün insanlar mutlu olsun, umutsuz olmasın... lütfen.
    ( ben hayvanlığımdan ödün vermeden )
    - n'oooolucak bu benim bağlantı?!
    - ben sizi servise aktarayım, hattan ayrılmayın lütfen, umutsuz olmak yok. tamam mı?
    .......

    gerçektir

  • edit:

    gelen mesajlardan sonra anladım ki bu insanımsı varlıklara müstehak bir toplumuz. içimizdeki gerçekten iyi insanlar kusura bakmasınlar.
    bizim toplumumuz bu insanlıktan nasibini alamamış, görmemiş şempanzelere layık maalesef.

    diyorum ki su veren itfaiyenin hortumunu. pılımı pırtımı toplayıp en kısa zamanda defolup gideceğim buradan. aklınız varsa siz de yapın bunu.

    edit2: şunu da söylemeden gidemeyeceğim. "bana dokunmayan yılan bin yaşasın" kafasıyla olmaz. o yılan döner bir gün sizi de ısırır.

  • negzel geyiği olan başlıklarda bu başlığı tek geçerim lan.

    ben çeşitli yerlerde, çeşitli milletlerden duydum, özetle şöyle:

    - almanlar, hollandalılar filan ü'ye takmış haldelerdi, söylenmiş bir çok kez, sürekli: ülülülü rülülü nününü filan diye taklit etmeye uğraşırlardı.

    - amerikalılar'dan kelime sonundaki r'lerin aslında ş olduğunu öğrendim. yine rusça, lehçe filan bilen samimi arkadaşlarımdan biri, ü'ye takmıştı. abiğğ, diye başlayıp, ünününlerü üsünününü filan der dururdu, güya türkçe konuşuyor.

    bir kız arkadaşla, antikacıda, o güzelmiş, bu neymiş, şunun nesi var filan diye bildiğiniz türkçe mağaza muhabbeti yaparken, dükkan sahibi 5 dk filan sonra dayanamayıp sorduydu: bu konuştuğunuz ne almanca, ne de fransızca, hangi dil diye. ben kız konuştukça fransızca gibi, ben konuştukça almanca gibi geldiğine inanırım hala.

    ı love turkish diye, biz türkçe konuşurken, kendinden geçen amerikalılar da vardı.

    hah unutuyordum, çok etrafta bulunanlar, tabii sürekli "come on yaaaa" derlerdi.

    hızlı konuşup, bir şey üzerine karar vermeye çalıştığımızda da, "neden kavga ediyorsunuz" tepkisi hazır zaten.

    r baskın konuşulduğunda, ki eğer zaten ortamda ingilizce de konuştuysanız r baskın, kesinlikle rus musunuz, rusça mı sorusu geliyor. olası en yakın dile havale mevzu.

    - iranlı arkadaşlarım da, -leri, -ları eklerine takmış durumdaydılar ve çok hızlı konuşuyorduk. hatta kız sürekli, abileri, ablaleri, giderleri, suleri, yemeklari, filan derdi türkçe taklit için. yine italyanca, ispanyolca gibi geldiğini söylerlerdi.

    - araplar, kesinlikle ş ve ç'lere takmış durumda, şışışış çıçıçıçıç şışışışış çııçıçıçıçıçı da onların türkçe taklidi. onlara sanırım ziyadesiyle asyalı bir dil gibi geliyor. su sesi gibi, çınlama sesi gibi, anlatabiliyor muyum, sürekli yansıma seslerden konuştuğumuzu düşünüyorlar.

    eyyorlamam bu kadar.

  • tamamiyle gramer kurallarına uygun olan soru cümlesidir. ingiliz ingilizcesinde read, study yerine kullanılabilir.

    zoge: oxford advanced learner's dictionary'den örnek iki cümle:

    she's reading for a law degree.

    i read english at oxford.

    akıllı olun.

  • ne günlerdi be. sarı ışık yanar, sık yapılan hatalar konusunda moderatörler esprili bir dille yazılar yazardı. arada bazıları bokunu çıkarardı ama olsun. format vardı en azından. troll'ler bile bazı kavramlara saygılıydı.

    evlenen, kitabı/albümü çıkan, tv'ye/radyoya çıkan yazarlar duyurulurdu. o kadar fakirdik ki mum ışığında entry girer, karmayı karneylen alırdık.

    sonra işin içine para girdi. daha çok para girdi. israil tohumuyla ekilmiş domatesler gibi tadı tuzu kaçtı buraların.

  • celal şengör'ü şu rezil durumda bile savunabilenler var ya nasıl bu kadar mal olunabilir merak ediyorum gerçekten.