• hiç sevmediğim, yüzünü görmeye, sesini duymaya katlamadığım, hatta niyetlerini karanlık bulduğum bir yazarın ülke ile ilgili bir çok doğru tespitte bulunduğu yazı olmuş, şaşırdım.
    özellikle sakat eğitim sistemi ve yamuk milliyetçilik yüzünden katil nesiller yetişmesi konusundaki saptamalarına katılmamak mümkün değil.
    bu nedenle özellikle ikinci yarısına katıldığım yazıymış meğer.
    yalnız yazarın tüm bunların nedeni olarak gösterdiği, kaybedilenin büyüklüğünü saklamak ve kazanılanı abartmak için... olayına katılmak mümkün değil.
    zaten osmanlı kaybedeceğini 93 harbinde (sonra berlin'de bazı kayıplar geri verildi, piyangodan çıktı o ayrı), balkan savaşında kaybetmişti.
    tarihinin en rezil yenilgisini aldıktan sonra osmanlı toplumunda ne osmanlı gururu ne de gelecek ümidi kalmıştı zaten.
    o dönemlerin toplumsal psikolojisini anlamak için bugünden ahkam kesmke değil, o günün insanlarının anılarını, yazdıklarını çizdiklerini karıştırmak gerek. o zaman da görülür ki osmanlı kurtuluş savaşından önce bitmişti.
    o nedenle kurtuluş savaşının kazanımları türkiye içinde olsun dışında olsun bir çok osmanıl türkü için oldukça büyük kazanımlardı zaten.
    bir çok kişi bundan çok daha azına razıydı!
    cumhuriyet'in ilk yıllarındaki abartılı düşman, büyük zafer, vs gibi propagandalara dayalı eğitim sisteminin nedeni neydi peki?
    çok basit:
    tüm dünyada devletler milliyetçilik üzerine kurulurken, türkiye topraklarında ümmetçilikten başka bir şey bilmeyen ve dünya gerçekliğinden uzak, milliyetsiz bir insanlar topluluğunun yaşıyor olmasıydı.
    atatürk, o ilk yıllardan itibaren türkiye'de hızlandırılmış bir millileştirme programı yürütmek zorunda kaldı.
    unutulmamalıdır ki, 1917 yılında türk dendiğinde anadolu halkının aklına alevi/kızılbaş geliyordu ki onlar da dinsiz, imansız, ahlaksız bir zümre sayılmaktaydı hakim sunni osmanıl iktidarı tarfından ve halk da bunu yemişti yüzyıllar boyunca.
    1917 yılında doğu cephesinde görev alan şevket süreyya aydemir'in suyu arayan adam kitabında bu konudan bahsedilir. aydemir o zamanlar yeni yükselen türkçülük akımlarına sıcak bakmaktadır. genç bir subay olarak görev aldığı erzurum civarında emrindeki askerlere sorar, aranızda türk var mı diye, haşa! diye cevap alır. yani baya ahlaksız, dinsiz olmakla bir tutulur türk olmak.
    işte atatürk milliyetten bu kadar uzak olan bir halk kalabalığı ile türklük üzerine kurulu bir ülke yaratmak zorundaydı.
    bunun için de halktan hiç bir yardım görmüyordu zira halkın saltanat ve ümmetçilikten başka bildiği bişi yoktu. atatürk'ü de ya enver gibi payitahttan bir hatun alarak ülkenin başına geçecek, ya da direk kendini padişah ilan edecek sanıyorlardı.
    oysa atatürk halkı o dönemin dünya gerçeklerine hazırlamak istedi.
    ama bunun için yeterli kültürel geçmiş, burjuva birikimi, homojen kültürel ve ırksal yapı ellerinde yoktu. ama o çaresizce hızlandırılmış ve ister istemez çaresizce abartılmış bir millileştirme çabası gösterdi.
    bir türk dünyaya bedel değildi elbet. sanmıyorum ki her şeyin farkında olan, bence yaşadığı çağın en büyük düşünce ve eylem adamı olan atatürk buna inansın.
    ama türk olmayı sokak köpeği olmak değerinden, bir ülkenin vatandaşı olma düzeyine getirebilmek için kantarın öte tarafına fazla ağırlık koymalıydı. o da 'bir türk dünyaya bedeldir' dedi. az da olsa bir türklük bilinci yaratmayı başardı.
    en azından artık türk olmak pislik olmak anlamına gelmiyordu.
    am ne olursa olsun daha iyisi yapılamazdı bence ve türk milliyetçiliği işte böyle yarım yamalak, yamuk yumuk, hem kendine hem etrafgına zararlı bir milliyetçilik oldu. o kadar kısa zama9nda o kadar kısıtlı hammadde ile o kadar kaygan bir zeminde ancak böyle 'gecekondu milliyetçilik' ortaya çıktı. her geçen gün de kötüye gidiyor durum.

    velhasıl sonuç olarak bu kendinden hiç hazetmediğim yazar kişi çok doğru saptamalar yapmış ama olaya yannış yerden başlamış.
    yannış kapıdan girmiş olmasına rağmen doğru kapıdan çıkmış diyelim.
  • şimdi anlamayanlar için ön özet:
    biz artık o ulus dğeiliz yazısında yazar kurtuluş savaşını değil, savaş sonrasındaki tarih derslerinde (yani neymiş barış zamanı okulda okutulan dersmiş, evet, aferin) savaşın, uluslararası ilişkilerin, türkiyenin işleniş tarzını hatalı buluyor. bu usul yüzünden şimdiki kuşakların düşmanca ve cahil yetiştiğini söylüyor.

    yabancı dediğimiz özbeöz türkiye cumhuriyeti vatandaşı olan insanlara karşı "onlar mal mülk edinmesin, kendi dinlerine dair eğitim görmesin, bu ülke sadece türk ırkına müslüman inancına aittir" diyebilecek seviyeye gelmiş bu toplumu eleştiriyor, kurtuluş savaşını veya atatürkü değil.

    buraya kadar tamam mıyız bilmiyorum?

    sözlük yazarları da cehaletleriyle adeta ahmet altanı onaylamak, onun söylediklerine birer örnek teşkil etmek için birbiriyle yarışıyor maşallah.

    "halkın bütün hafızasını boşaltıp o hafızayı yeniden oluşturmak gerekiyordu.
    bunun için de “eğitimi” kullandılar.
    tarih kitapları, bu amaca uygun biçimde yazıldı.
    kahramanlığımız, cesaretimiz, zaferimiz vurgulandı, “düşmanlar”ın kötülüğünün altı fazla abartılı çizildi."

    arkadaşlar bu ahmet altanın uydurmadığı, ortalama bir iktisadi idari bilimler talebesinin de size anlatabileceği üzere, ulus inşasında gayet uygulanmış bir usuldür. eğitimle bir ortak tarih, dil gelenek yaratılır, geçmişte kalmış bir altın çağa özlem var edilir, bir ortak düşman yaratılır vs vs ve
    bu usul birçok kereler birçok yerde kullanılmış, eleştirilmiş, değişmiş gelişmiş ve bitmiştir.

    "bu, öylesine koyu ve kaba bir şekilde yapıldı, çocukların beyni öylesine yıkandı ki, bu ülkenin “hukukçu” bir cumhurbaşkanı, “gayrimüslim vatandaşlarımıza” açıkça “yabancı” diyen yasalar imzaladı.
    yıllar boyu süren bu “propagandist” tarih eğitimi sonucunda türk ve müslüman olmayan herkesi düşman sanan insan kalabalıkları türedi ülkede.
    şimdi bunlar rahatça kışkırtılabiliyorlar ve gidip gidip “yabancıları” öldürüyorlar."

    şimdi bunlar yok mu diyorsunuz, ermeni öldü ermeni oldunuz, asker öldü türk olmadınız diyebilecek gerizeklılıkta denyolar yok mu bu memlekette. ermeninin de çerkesin de kürdün de kendi anayasasına göre "türk" olduğunu görmeyen, türk kelimesini işine geldiğinde ırk olarak kullanıp, soy olarak kullanıp, bilmemneredeki soydaşlarımız falan diyen; işine geldiğinde "hayır sen ermeni dğeilsin türksün zira türkiye cumhuriyeti vatandaşısın" diye kıvıranlar yok mu? bu ülkenin yasal metinlerinde bu ülkenin özbeöz vatadaşı olan azınlıklar "yabancı" olarak geçmedi mi bunu mu iddia ediyorsunuz?
    yok bunları reddetmiyorsanız, neye itiraz ediyorsunuz tam olarak??

    "tarihi, propaganda amacıyla kullanmak yerine, gerçekleri anlamamıza yardım eden bir bilime dönüştürmeliyiz yeniden.
    çocukları bu korkunç “beyin yıkama” ve “düşmanlaştırma” seanslarından kurtarmalıyız.
    düşünsenize, bugünkü eğitimden geçmiş olan “hukukçular” bile devleti adaletten daha önemli zannediyorlar. "

    sözlükte bile alay etmiyor muyuz kemal kara kitaplarıyla, okulda bize verilen eğitimle. hanginiz çıkıp utanmadan diyecek bize okulda tarafsız çok sağlam tarih eğitimi verildi, siyaset bilimine çok hakim çok donanımlıyız diye? adaleti yok saymıyor muyuz işimize geldiğinde, "tehlike" gördüğümüzde kanunları delerek, delilleri yok ederek, katilleri koruyarak?

    biz artık o ulus değiliz yazısına karşı çıkmak için en azından adamın öne sürdüğü bu iddialara değinseydiniz bari onu diyorum.

    ve netice olarak ahmet altana bir ek de ben yapayım.
    o ulus değiliz, artı o ulusu kuran ata'nın varmak istediği asri medeniyetler seviyesinde, fikri hür vicdanı hür ulus da olamadık. sosyal bilimlerde tarafsız olmamız yasak, eğitim sistemimiz zır cahiller yetiştiriyor, cehaletimizle gurur duyuyoruz, öyle ki tartıştığı konuya dair bilgi edinene yok bilgi verene de "ikinci cumhuriyetçi" dedik miydi adamın yazdığı koca bir yazıyı çürüttük sanıyoruz. bizim ne bilgi vermemiz ne fikir üretmemiz gerekmiyor ne de olsa. bir yazıyı eleştirmenin yöntemini "aptal, pis adam, hiç bile sensin o sensin o" sanacak basirette, kendisine sunulan fikre nasıl itiraz edeceğini bile bilmeyen kuşaklar yetişirmiş bu sistem. sistemle gurur duyuyor, bizi eleştiren herkesin de hain kötüler olduğuna emin olarak yürüyoruz yolumuzda tam gaz.

    aferin
  • anafikri, kurtuluş savaşının nasıl kazanıldığı olmayan bir yazıdır. "o ulus değiliz" derken de artık bir savaş içinde bulunan bir ulus değiliz, biraz sakin olup düşünelim ve bizim gibi olmayandan korkmayı ona düşman olmayı bırakalım diyor.
  • wilson ilkeleri'nin ne anlama geldiğini çözememiş okuyucu kitlesince okunduğu anlaşılan yazıdır.

    kurtuluş savaşını küçümsemeyen yazıdır. tam tersi ne zorluklarla yapıldığını yazısının en başında teslim eden yazarın elinden çıkmıştır. bununla birlikte kurtuluş savaşının sadece yunan ordusuna karşı yapıldığını bilen, ingilizler istanbul işgalinin 6 ekim 1923 te sona erişini "sakarya meydan muharebesindeki başarıdan ürken ingilizlerin işgali sonlandırması" olarak açıklayan ders kitaplarının varlığını bilen yazarın elinden çıkan yazıdır.

    güneydoğudaki fransız işgalinin karşı, antalya'daki italyan işgalinin, kuva i milliye çete saldırılarıyla sonuçlanmadığını bilen bir yazıdır. itiraz etmeden önce cevaplanması gereken soru "neden ingiliz ve fransızlar galip geldikleri savaşın ardından başlattıkları işgali apar topar sonlandırmış da yunanistan devam etmiştir?" olabilir. cevabı belki woodrow wilson'un itilaf devletlerine yaptığı baskıdadır. belki fourteen points diye geçen ilkelerin onikincisinde saklıdır: "the turkish portion of the present ottoman empire should be assured a secure sovereignty, but the other nationalities which are now under turkish rule should be assured an undoubted security of life and an absolutely unmolested opportunity of autonomous development, and the dardanelles should be permanently opened as a free passage to the ships and commerce of all nations under international guarantees."

    ne kadar ders kitabı haricinde bilgilenmeyenlerden tepki alırsa, o kadar haklı çıkan yazıdır.
  • ters açı: yazının başlığının ahmet altan 'ın değil yılmaz özdil'in mürekkebinden izler taşıdığını varsayınca bir çok okurun/okuyucunun kafasını anlamlı bir şekilde yukarı aşağı simetrik açılarla sallayarak , içinden "evet, bu ülkeyi ne hale getirdiler. cumhuriyet'in tüm değerlerini yitiriyoruz" diyeceğini şöyle bir belli belirsiz düşündüm ve kendime hak verdim.
    yani artık cümlelerin içerdiği anlamlardan çok faliine bakarak karar verir halde olduğumuzu ispatlar bir ifade daha. fiilden çok failin kim olduğu önemli. şimdi bunun kâh iletişim teorilerinde kâh psikoloji ilminde yeri vardır. okutmayın bana külliyatı. bilen biri deyiversin sessizce. cehaletimi kabulüm takdire şayan olsun.
  • ahmet altan'ın ne dediği anlaşılmaya çalışılmadan, vatanı satmakla, sömürge olmak istemekle falan suçlandığı yazı. yazıya gelen tepkilerin aşırılığı ahmet altan'ın aslında bazı şeyleri doğru söylediğini gösteriyor.

    kurtuluş savaşının eğitim sistemi içerisinde efsanevi bir şekilde anlatılarak ulusal bir kahramanlık öyküleri oluşturulması gibi süreçleri sadece osmanlı'nın çok toprak kaybetmesi yüzünden kendine güveni kalmayan bir milleti yeni kurulacak düzene ikna aracı olarak göstermesi biraz basit bir yaklaşım. osmanlı toprak kaybetmeseydi de tarih kimlik oluşturmak amacıyla kullanılacaktı bir şekilde.

    tabii ki kurtuluş savaşının büyük bir yalan olduğunu falan söylemiyor ahmet altan da. mühim olan kurtuluş savaşında yaşanılanların daha sonra ne şekilde kullanıldığı. "yunanlılarla savaştık, artık savaşmamak için birbirimizi anlamalı ve saygı göstermeliyiz, barış içinde yaşamak için hep iletişim içinde olmalıyız" mi yazıyor tarih kitaplarımızda? yoksa "bizi kestiler yakıp yıktılar, zalimlikler yaptılar bunları unutmayın, kininizi koruyun, her an yine gelebilirler, aramıza gizlice girebilirler, hristiyanlaştırabilirler bizi dikkat edin" olarak mı kullanılıyor? yani savaş yıllarındaki acılar, ölümler, göçler, kahramanlıklar falan daha barışçı, birbirine saygılı bir toplum oluşturmak için de kullanılabilirdi, ama öyle kullanılmıyor pek.

    tarih eğitimimizde tarihi gerçekliği sorgulanabilir bir çok kahramanlık öyküsü var, bunu biliyoruz. bugün hala gazetelerde boy boy vahdettin'in hain mi olduğu falan tartışılıyor tarihçilerce.

    tarih eğitimimizin tamamen tarafsız ve doğru olduğunu mu iddia ediyor acaba bu kadar kızanlar ahmet altan'a?

    dürüstçe ilk ve orta öğretim düzeyinde verilen tarih derslerinin tamamen doğru ve tarafsız olduğunu iddia eden varsa, muhtemelen bu düzeyin üzerinde bir tarih eğitimi almamıştır, bu bakımdan kendi içinde haklıdır. bu problem bir çok ülkede var. bugün romanya'da, ilk-orta tarih kitaplarının türklere karşı kazanılan sayısız savaşları ve kahramanlıkları anlatması gibi (her nasılsa yüzyıllarca osmanlı altında yaşamışlar), bize komik gelen fakat onlar için sorgulanması (aynı ahmet altan örneğindeki gibi) ihanet, satılmışlık naralarına sebep veren abartılarla dolu tarih kitapları olan bir çok ülke var. bizi ülkemiz de bunu yapıyor ve bu doğru değil.

    tüm bunların dışında, tarihe ve bugüne olan bakışımızın, aşırı miliyetçilik, yabancı düşmanlığı, kendine güven eksikliği, iç düşmanlar paranoyaları, sürekli birilerini yokedilmesi gereken tehditler olarak algılamak ve fırsat buldukça yok etmek, eğitim sistemindeki yanlışlar, özellikle tarih eğitiminin yanlılığı ve çarpıklığı gibi gerçek sorunlara yolaçtığını göstermesi açısından faydalı yazı.
  • ahmet altan'ın yazısında ülkemizdeki tarih dersi/ milli şuur yaratıcılığı yöntemine olan itirazına karşı kendisi karşımda olsa ( ah bir olsa!) şunları sormadan duramam.

    özellikle komşularımız başta olmak üzere bir çok ülkede milli tarih yazıcılığı aynı esaslara dayanmıyor mu?

    başka dillere pek tercüme edilmediği, tabiri caizse elin günün içine pek çıkmadığı için tarih kitapları rahatlıkla çocukluktan itibaren aidiyet ve öteki yaratmada milli şuur oluşturmada -içeriklerinin yalan yanlış ve taraflı ollması önemsenmeden- kullanılmıyor mu?
    mesela avusturya'lılar viyana kapılarındaki türklere karşı gösterdikleri kahramanlıklarını almanların nüfuzundan kurtulup bir "avusturyalı" yaratmak için kullanmadılar mı? hala barbar türkler korkusunu fişeklemiyorlar mı?
    ispanyolların endülüsteki islamiyet egemenliğine kadar götürdükleri düşmanlık kokan söylemleri yok mu ?
    dünya savaşları geçti ülkeler milyonlarca insan kaybetti. ama bu ülkeler savaşlar bitince ölülerini sineye çekip öteki olarak -özellikle sscb'den sonra- yine türklere ve müslümanlara yönelmediler mi?

    daha birkaç gün önce banu avar 'ın programında izledim. ab üyesi ülkelerin siyasetçilerinden sokaktaki vatandaşlarına kadar kendisine mikrofon uzatılan hiç kimse türkiye hakkında olumlu bir söz tek söz söylemedi. yaklaşımlar hep olumsuz! hep olumsuz! bu olumsuzluklar da avrupa birliği kriterlerindeki eksikliğimize dayandırılmıyor. "türkler doğulu" deniyor. "islamiyete inanıyor bizden farklı" deniyor. "araplarla ve iranlılarla kültür ve coğrafya olarak daha yakınlar, onlarla bir araya gelsinler " deniyor. bu adamların kafasındaki bu fikirler de onların eğitimlerinin sonucu değil mi?

    bir nefeste sorduklarım bunlar. daha onlaca soru da ekleyebilirim...

    fransa kendi kitaplarındaki milliyetçi ve düşmanlıklara dayanan söylemden kurtulmak için 20 yıl uğraşmış. yine de tam başarılı olamamış. türkiye yunanistan ve bulgaristan başta olmak üzere unesco öncülüğünde yapılan ve uzun yıllar uğraşılan ders kitaplarındaki ülkelerin birbirine karşı düşmanca ifadeler içeren metinlerin ayıklanması projesi unesco'nun işi kovalamaması nedeni ile yarım kalmış. belki her ülkede aydınlar bu konuda çalışıyor ve iyiniyetli. ama bunu tabanlarına götüremedikleri gibi siyasetlerine de yansıtamıyorlar.

    şimdi oturup akşamdan sabaha kendimizi eleştirmekle olmuyor. eleştiride de bir hakkaniyet ölçüsü olacak ki sadece tepki doğurmasın. düzelme yolunda adımlara da olanak versin.

    ahmet altan biraz iyi niyet taşıyorsa itirazını yalnız türkiye'ye değil dünyada geçerli olan tarih yazıcılığı yöntemlerine yapsın. aynanın diğer yüzünü de göstersin. kendimizi bir ucube olarak değil dünyada sıkça başvurulan bir yanlışın parçası olarak görelim. onun da maksadı üzüm yemek mi bağcıyı dövmek mi bir anlayalım!...
  • bir bankada sosyal güvence sağlayan bir iş , bütün dünyayı sayılar ve formüller ile çözerek hayatını kazanan bir hesap makinesi ya da resmi bir kurumda herhangi bir şekilde işleyişi devam ettirmekle memur bir görev adamı olabilmek için minimum 15 yıl tarih sınavlarında sorulan soruların cevaplarına hayatının yatırımını yapmış bireylerin doğru bir şekilde anlamasını beklemenin hayalcilik olduğu yazıdır.
  • bu ülkenin sözde aydınlarının nasıl da ülkelerinin sömürge olması için can attığını gösteren üzücü yazı.

    gerçekten sömürge olan ülkelerin aydınlarının bile, "tabulardan kurtulabilmek, daha esnek ve yaratıcı olabilmek, daha derinliğine düşünebilmek için mutlaka “yabancıların” bir yerinden değdiği eğitimlerden geçmemiz gerekiyor." böyle bir cümle kuracaklarına inanmıyorum.

    bir de tanım, kurtuluş savaşı'nın önemsiz gösterilmeye çalışıldığı yazıdır.

    ek: yahu duraklama, gerileme ve çöküş dönemindeki osmanlı ve bu dönemin bütün padişahları sütten çıkmış ak kaşık da... ümmetten millet yaratmış, yıkılan bir imparatorluğun küllerinden yepyeni ve modern bir ülke yaratmış, koca mustafa kemal atatürk ve silah arkadaşları mı kötü, bir yaranamadılar şu ikinci cumhuriyetçilere.

    bu yazıyı yazan şahsın, osmanlı'nın yıkıldığı dönemde manda ve himaye yanlısı, padişah sevdalısı ve anadolu karşıtı olan istanbul aydınlarından bir farkı yoktur gözümde.

    ek2: osmanlı'nın kendi kendine kaybettiği bütün toprakları unutup, birinci dünya savaşı sonrasında düştüğümüz durumu ve kurtuluş savaşının kazanımlarını sorgulamak ve bunu küçümser tarzda yapmak ayıptır.

    birinci dünya savaşında çanakkale'de mustafa kemal ve o'nun müthiş dehası olmasa, itilaf devletleri çarlık rusyasına büyük yardımlar ulaştıracak, çarlık rusyası yıkılmayacak ekim devrimi yapılamayacak sscb kurulamayacaktı. dolayısı ile çarlık rusyası doğu cephesine güçlü ordusu ile saldıracak ve rus imparatorluğu ülkenin doğusunu bir daha bırakmamak üzere işgal edip daha da içlere kadar ilerleyecekti.

    ama mustafa kemal çanakkale'de, rus imparatorluğuna yardım götürmek isteyen donanmaları durdurmakla kalmadı, karadan yürütülmeye kalkışılan güçleri de kara savaşlarında mağlüp etti.

    ardından kurtuluş savaşını örgütledi, halkları birleştirip, ümmetlere millet olma bilincini, vatanın bölünemez bir bütün olduğu ilkesini benimsetti. ve kurtuluş savaşı ile yoktan bir vatan yarattı.

    işte bütün bunları bu yazı çok basit ve önemsiz işler gibi göstermekte. ve bu başarıların abartılarak anlatıldığını söylemekte.

    elbette biz de katillere karşıyız. biz de atatürk'ümüzün yurtta sulh cihanda sulh ilkesini benimsemiş ve bu ilkeye sıkı sıkı bağlı insanlarız. biz de milletler arasında barış olsun anlaşmazlıklar bitsin kardeş kardeş yaşayalım istiyoruz. biz de yunanlı kardeşlerimizle ouzo içip sirtaki yapmak istiyoruz.

    dünyadaki bütün milletlerin tarih kitaplarında türkler'in medeniyet'e katkılarından, orhun yazıtlarından, kilim dokularından, şaman kültüründen, türk cam eserlerinden*, minyatür'den, mimari eserlerden vb. bahsedilmesini istiyoruz. türklerin geliştirdikleri üstün savaş taktiklerinden bahsedilmesini istiyoruz mesela barbar türkler deneceğine. diğer bütün milletlerin tarih kitaplarında türklere saygı gösterilmesini istiyoruz tıpkı mustafa kemal'in yunan bayrağı ayağının altına serildiğinde "bir milletin simgesini çiğnemem" demesi gibi. yabancı milletlerin ders kitaplarında türkiye haritalarının doğru gösterilmesini istiyoruz. mesela bizim şu an sahip olduğumuz sınırları göstermesini istiyoruz, birilerinin uydurduğu haritaları görmek istemiyoruz onların okul ders kitaplarında.*

    biz mesela mustafa kemal atatürk'ün bütün dünya'da ilk çevreci olarak tanınmasını istiyoruz, bir ağacın dalları kesilmesin diye koca köşkü raylarla yerinden kaydırıp ağacı kurtardığını dünyanın bilmesini istiyoruz. atatürk orman çiftliği'nin nasıl kurulduğunu bilsinler istiyoruz.*

    o yazıyı yazan sözde aydından çok daha duyarlıyız biz atatürk'ün çocukları. atatürk'ün 10 kasım 1938'de gözlerini kapadığı andan itibaren bütün eserinin sistemli şekilde yok edilmeye başlandığını da biliyoruz. atatürk'ün tarih kitapları değil bugün okutulan. atatürk'ün bu topraklar üzerinde, eğitimde, sağlıkta, adalette, eşitlikte, yaşamda, kültürde kısaca her alanda yapmak istediği değişikliklerin hiç biri yapılmadığı gibi yapmaya başladıkları da yok edilmiştir.

    "en parlak kadrolarımızın çoğunluğu ya başka bir ülkede ya da “yabancı dilde eğitim yapan” bir okulda okumuş oluyorlar." denmiş yazıda parlak mı bilmem ama ülkesine en yabancı kişiler de bunlardan çıkıyor evet.

    ve bu yazıyı yazan sözde aydın bilmez, belki işine gelmez ama atatürk der ki, "türkiye cumhuriyeti'ni kuran, türkiye halkına, türk milleti denir." ırk, din, dil, etnik köken gözetmeksizin bu ülkeyi kuran herkes birdir. eşittir. ve birlikte barış ve kardeşlik içinde yaşama hakkına sahiptir.

    şu an eğitim sistemi ile ilgili bir eleştiri yapılacaksa bu eleştiri cumhuriyeti kuran kadroya değil, onların ardından ülkeyi yönetmiş olan kişilere yapılmalıdır. cumhuriyeti kuran kadro'nun kuralları ve eğitim sistemi 1938'den itibaren sistemli olarak ortadan kaldırıldı zaten...
  • kendini bilmek sonu gelmeyen bir adım gibidir, hem aydınlanmanın ta kendisi hem de o aydınlamaya giden yolda sadece bir adımdır. ancak bu adımı atarken bir çok şeyin yanında denge en önemlilerindenir. dengesiz adam adım atamaz. şimdi bu başlığa "ulan bu ne, böle diye diye zaten o ulus olmamız imkansız. yani mağlubiyeti kabul etmişlik bataklığı" düşünceler fırlattım. ancak diyeceğim şudur ki insan kendini bilmelidir, ülkeler de insan gibi bir karaktere sahiptir. toplum da kendini bilme (ki bu toplum gibi devasa örneklerde farklı boyutlarda gelişir) yolunda giderken dengeyi bulmalıdır. ne böyle biz artık o ulus değiliz deyip saçlarındaki kepeklere aldırmayıp hatta bunu karakterinin parçası yapan çok pis metalci kişiliğine girmemeli; ne de "ayıp ediosun kaptan, amına bile koruz" modunda en büyük biziz lan olayına da mesafeli kalmalı. gücünü bilip birliği seçen adama selam olsun, ama gücüyle pimp modlara giren amerikansılara yuh olsun. bizimkiler de kendini överken ve yererken denge kavramını "olmadı bu sayfa" diyip buruşturup çöpe basket atmak gibi şeetmesinler yani, ayıp oluyor. kimse demiyor zaten ulan biz hala pos bıyıklıyız demiyor. ha diyenlere de zamanında uzakdoğuda hafiften köseydik diyip göt edin, tabi vücut varsa.
hesabın var mı? giriş yap