91 entry daha
  • "yanılgı: on üzeri bilmemkaç tane maymun daktilo başına oturtulup rastgele tuşlara bastırtılırlarsa birinden biri şekspir' in bi eserini yazar. ama bu çok düşük olasılık pek de zor gerçekleşir çünkü on üzeri bilmemkaç tane maymun yoktur."
    (bkz: bindokuzyuzseksendort) #1806787

    gerçek: evrimde bu denli bir rastgelelik yoktur. evet evrim yoluyla şekspir eserleri ortaya çıkar ama adı üstünde, daha basit eserlerden evrilir. sözgelimi önce sözcükler evrilir. maymunlar rastgele tuşlara basarlar, rastgele sözcükler üretilir. işe yarayan sözcükler seçilir, işe yaramayanlar yok edilir. yani öncelikle daktilodaki harflarden sözcükler evrilir. işe yarar bir sözcük bir kez elde edildiğinde onu kopyalamak kolaydır. sözcüğü her defasında yeniden üretmeye uğraşmayız. daha sonra basit sözcük grupları, tamlamalar vs. bu kelimeleri rastgele yan yana getirerek üretilir. yine işe yarar olanlar seçilir yaramayanlar yok edilir. sonrasında sözcükler ve sözcük grupları rasgele yan yana getirilerek cümleler oluşturulur. anlamlı cümleler seçilir, anlamsızlar yok edilir. akabinde anlamlı cümleler rasgele yan yana getirilerek paragraflar oluşturulur. bunlar arasından anlamlı paragraflar seçilir. anlamsızlar yok edilir. en sonunda da anlamlı paragraflar rasgele dizilip, anlamsız eserler yok edilerek kalan anlamlı eseri şekspirin yazıp yazmadığına bakılır. yazmamışsa o da yok edilir.

    bir örnek vermek gerekirse; gözün ve görme duyusunun ortaya çıkışını anlatayım.
    insan gözü gibi komplike bir yapının bir anda oluşması; yani tüm hayvanlar kör iken bir mutasyon sonucu birden bire insan gözü gibi bir yapıya sahip bir hayvanın ortaya çıkma olasılığı hakaten on üzeri bilmemkaçtır.

    ama en basit yapıya dönersek.. basit bir gözsüz hayvan türü düşünelim. bu hayvanın derisindeki bir dokunma duyargasını kodlayan gen bir mutasyon sonucu ışığa duyarlı bir madde kodlasın ve hayvanın derisindeki dokunma duyargalarından bazıları ışık algılayıcılara dönüşsün. (gayet olası bişey) (reseptörde bir mutasyon sonucu bir protein sentezlenmiş olsun ki mesela ışığa duyarlı bir madde; -atıyorum- fosforla reaksiyona girsin, fosforu bağlasın. fosfor ışığa tepki verdikçe de bu dokunma duyargacı bir sinyal üretsin.) bu yeni durumda, sözkonusu mutasyon geçirmiş hayvan, "kör" türdeşlerine göre avantajlı olacaktır. mesela hayvanın güneşe doğru yönlenmesi gerekiyorsa ve derisindeki dokunma duyargaçlarının uyarıldığı yöne doğru harket etmeyi "öğrenmişse". veya yalnızca gece/gündüz farkını algılayabilir olmuşsa. belki aynı durumdaki kör türdeşlerinin ölüm oranı %10/gün ise, kendisinin ölüm oranı %6/gün olacaktır. böylece ışık algılayıcı genin gen havuzundaki oranı hızla artacak ve belki de birkaç jenerasyon sonra popülasyondaki kör bireylerin nesli tükenecektir.

    bu arada hayvanın üst derisinde fotoreseptör oluşabiliyor da neden hiç bağırsağında fotoreseptör oluşmuş hayvan görmüyoruz diyebilirsiniz. tabi bunların mutasyon yoluyla gerçekleşme olasılıkları aynıdır. ama hayvanın üst derisinde oluşan fotoreseptör hayvanın çevreye duyarlılığını artırıp hayatta kalma ve üreme olasılığını arttırmıştır. oysa bağırsakta oluşan fotoreseptör o hayvana bir yarar sağlamadığı gibi, bu reseptörü üretmek hayvana bir miktar enerji ve maddeye malolmuştur. yani bunu üretmek, hayvanın hayatta kalma ve üreme olasılığını düşürmüştür. dolayısıyla üst deride fotoreseptör oluşturan genin gen havuzundaki frekansı artacak, bağırsakta fotoreseptör kodlayan genin frekansı düşecek ve birkaç jenerasyon sonra sıfırlanacaktır.

    elimizde artık derisi fotoreseptörlerle kaplı yeni bir tür hayvan popülasyonu var. şimdi farzedelim bir mutasyon daha meydana gelsin ve bu mutasyon hayvanın derisi üzerinde minik oyuklar oluştursun. bu durum en azından oyukların dibindeki fotoreseptörlerin ışığın geliş yönü hakkında daha detaylı bilgi sahibi olmasını sağlayacaktır. bu reseptörlere tepki vermeyi öğrenen bir hayvan, ışığın yönünü algılayamayan türdeşlerine göre avantajlı olacaktır. ve oyukların şekli, büyüklükleri ve içlerinde ne sayıda ve ne hassasiyette fotoreseptörler barındırdığı, hayvanın çevreden ne kadar haberdar olduğunu, dolayısıyla hayatta kalma oranını etkileyecektir. bu durumda oyuklar dışında fotoreseptör üretmenin gereksiz olduğu, ve sadece oyuklar içinde fotoreseptör üreten hayvanların hayatta kalma şansının artacağı beklenebilir.

    yani bu durumda elmizde derisinde, oyuklar içlerinde fotoreseptörler bulunan bir hayvan nesli var. farzedelim yine bir mutasyon sonucu bir hayvanda bu derideki oyukların üstü bir zarla kapanıp, oyukları içi su dolu kesecikler haline getirmiş olsun. ve bu zar içindeki su basıncıyla dışa doğru bombe yapsın. ve bu bombe ışığı kırarak fotoreseptörlere doğru odaklasın. (nasıl? göze benzemeye başladı mı?) biliyorum elde edilen görüntü hala çok ilkel ama gene de eski durumdan çok daha iyi hale geldi, hayvanın görsel duyarlılığı. bu yapıyı kodlayan genler de bilindiğine göre, bu yapı hayvanın vücudunda çeşitli sayı, büyüklük ve özelliklerde bulunabilir.

    sonunda elimizde üst derisinde, dibinde fotoreseptörler olan su dolu kesecikler taşıyan bir hayvan nesli var. bir sonraki adım ne olabilir? mesela bu ortak atadan iki çeşit hayvan oluşsun.
    birincisi, bu keseciklerden küçük boyuta ve çok sayıda bulundursun. kesecikler dar bir alanda sıkışıp tüp şeklini alsınlar ve her bir tüp küçük bir alanı tarasın. bu tüpleri de hayvanın hareket yönü ağırlıklı olmak üzere küresel bir yüzeye yerleştirelim ve voila: petek göz.
    ikinci hayvan ise bu keseciklerden az sayıda ve büyük boyutta bulundursun. böylece her bir kesecik çok daha fazla fotoreseptör barındırıp, tek bir kesecik bile çevrenin gerçekçi bir görüntüsünü oluşturabilir, bir fotoreseptör matrisi üzerinde. şimdi bu su dolu kesenin dışarı bakan zarı bir değil çift deri katmanından oluşsun. böylelikle daha sağlam olması garantilenir. ssonrasında ise bir bireyde yine bir mutasyon sonucu bu iki şeffaf deri katmanı arasında -atıyorum- yoğun miktarda çözünmüş madde biriksin. bu yoğunluğu telafi etmek için de bu iki deri katmanı arası bölgede sıvı birikip basınç ve bombe oluştursun. böylece bu yoğunluk farkı ışığı daha güçlü kırıp, ışığı fotoreseptör matrisi (bkz: retina) üzerine daha iyi odaklayabilir. sonuçta tüm bu yapı zamanla daha da gelişerek insan gözünü oluşturur. yine bu göz hayvanın hareket yöne doğru konumlanır ve bilateral simetriden dolayı ikiye kopyalanır.

    yani bu durumda bizim hayali sırtında su dolu kesecikler olan hayvanımız (muhtemelen suda yaşayan bir yumuşakça), böceklerin ve omurgalıların (yani bizim) ortak atasını oluşturmuştur. biyologlara göre bir ortak atadan iki farklı tür oluşabilmesi için ortak ata popülasyonunun fiziksel olarak ikiye ayrılması ve bu iki grupta oluşan mutasyonlarla bu iki grubun yeniden biraraya geldiklerinde, birbirleriyle çiftleşip üreyebilen bir yavru oluşturamayacak derecede farklılaşmaları gerkiyor. yine bu iki grupta da daha başarılı bir mutantın * ortaya çıkmasıyla beraber eski canlının genleri hızla tükendiğinden bu sözkonusu ortak ata dünya üzerinde aslında çok kısa bir süre ve az sayıda varolmuş olmalı. çünkü yalnızca kendisinin ortaya çıkmasıyla, daha başarılı versiyonunun ortaya çıkması arasındaki, jeolojik zamanla düşünüldüğünde çok ufak bir zaman diliminde var olduğundan, genelde ortak ata gibi geçiş canlılarının fosillerini bulmak çok güç olmakta. ama yine de imkansız değil.

    ps. bu görmeyle ilgili örneğin mantığını nerden arakladığımı unuttum. richard dawkins, francis crick veya edward oswald wilson olabilir. ama yine de varsayımların %90'ı öz mabadımın mamulüdür.
42 entry daha
hesabın var mı? giriş yap