5 entry daha
  • menemen - izmir arasında çocukluğumun geçtiği dolmuşlardır.

    sene 84 - 86 civarı, kubilay ilkokulu'na yeni başlamışım, menemen'in yavaş yavaş büyümeye başladığı yıllar. ilçe henüz 20.000 nüfusu ile küçük, yeşil, şirin, biraz da mutaassıp bir yerleşim yeri. okullar henüz yarım gün. sabahçı- öğlenci diye seçim yapıyoruz hepimiz. sabahçıyı seçiyorum, öğleden sonralarım bana kalsın umuduyla.

    öğleden sonraları agafi oynuyoruz okulun bahçesinde, atlıyoruz bisan çift kadrolu bisiklete, arkadaşlarla daracık menemen sokaklarına turluyoruz özgürce. en çok da oyun oynamaya kubilay anıtının bulunduğu tepeye gidiyoruz. orası aynı zamanda askeri talim alanı, küçük bir çocuğu cezbedecek bir yığın oyuncak buluyoruz kendi fikrimizce.

    menemen o yıllar henüz göç nedir bilmez; ilçe, kubilay anıtı'nın biraz ötesinde, demiryolu köprüsüne varmadan biterdi. emlak bankası idi buradaki ilk konutları yapanlar. buralarda ve karşısında bölük pörçük çingeneler yaşardı; roman demeyi yıllar sonra öğrendik biz onlara.

    işte o yıllarda menemen - izmir arasında iki vasıta vardı işleyen; bir tanesi kırmızı mercedes belediye otobüsü, diğeri ise menemen dolmuşları. eski garaj'dan önce ve çok daha önemli olmak üzere karşıyaka'ya girmeleri idi asıl olan. her iki vasıta da alaybey tersanesi'nin yanından içeri kıvrılır, karşıyaka meydanı'na yolcularını bırakırdı. belediye otobüsü hızlı gittiği zaman ve yol da boşsa (henüz altınyol açılmamıştı), yaklaşık 30 - 40 dakikada alırdı bu yolu. dolmuşların ise varış süresi minimum 1 saat idi.

    dolmuş şöförlerinin yanında mutlaka bir de en aşağı çocuk bir biletçi olur, paraları toplar, dolmuş kapısı açık hızla ilerlerken, akrobatik numaralar ve ne dediği anlaşılmayan ama aslında herkesin bir şekilde anladığı sözlerle ile araca iner biner yolcu toplardı. bir keresinde hiç üstüme vazife olmadığı halde, araçta biletçi olmadığını ve şöförün ricası üzerine biletçilik yaptığımı bile hatırlarım. "menememenemenememene" şeklinde bağırmanın keyfi bir başkaydı.

    bunca yıl sonra en çok aklımda kalan, sıcak bir yaz günü, annemin kucağında oturup, izmir'den menemen'e dönerken, çiğli'den, elinde ufak bir kap ile bir dondurmacı çocuğun dolmuşa binmesi; benim de tutturmam üzerine dondurma almamız; ancak çocuğun dondurmayı külaha tam oturtmaması neticesinde, ilk ani frende elimdeki 3 ceviz büyüklüğündeki dondurmanın külahtan fırlayıp, hemen önümde oturan şişman, 40 yaşlarında oturan adamın ensesinden içine doğru düşmesi idi. adamın menemen'e varana kadar, donuna değin indiğini sandığım dondurmadan rahatsız olarak oturduğu yerde bir sağa bir sola kıvırmasını hiç unutamam.

    (bkz: bu da böyle bir anımdır)
64 entry daha
hesabın var mı? giriş yap