190 entry daha
  • tam da "lan bi gidemedik şu programa da..." şeklinde iç geçirdiğim bi dönemde üniversitenin panosunda şu ilanı gördüm: "selam arkadaşlar 24 şubat günü makina'ya gidiyoruz..."

    hiç düşünmeden kayıt oldum ve izmir'den yola çıkılacak cuma gecesini beklemeye başladım. ve evet, 9 saat sonra istanbul'a geldik. o müze benim, bu saray senin derken akşam oldu ve uzun bi bekleyişten sonra stüdyonun bulunduğu binaya vardık. eveeet buraya kadar her şey iyi, hoş, güzel. daha önce gitmiş olanlar bilirler (lan ben de sanki her gün oradayım amına koyim), binanın girişinden yaklaşık 30 metre ilerdeki, güvenliğin falan beklediği girişten bizim üniversitenin kızlarını hemen içeri aldılar. zaten bizim otobüsün hemen hemen hepsi kız olduğu için biz üniversitenin erkekleri olarak yaklaşık 10 kişi kapıda kaldık. tek tesellimiz şuydu ki kapıda bekleyen sadece biz değildik, hemen sağımızda boğaziçi üniversitesi vardı. biz hepsini "ohaa bu muymuş lan boğaziçi üniversitesi dedikleri?", "bunlar da bizim gibi insanmış abi" bakışlarıyla süzerken onların kızlarının da içeri alınmadığını gördük. evet, en azından o an boğaziçi üniversitesi'nden bir adım öndeydik, bizim üniversitenin kızları stüdyodaki yerlerini çoktan almıştı. güvenlik elemanı bizi görmezden gelip kendi halinde takılırken, bizse artık son umutlarımızı da kaybetmeye başlamışken boğaziçi öğrencileriyle muhabbetin içinde bulduk kendimizi...

    - sizin kızları aldılar bizimkileri almadılar
    - beğenmediler heralde sizinkileri

    boğaziçi öğrencisi genç lafa atıldıkça bizim eleman lafı koyuyordu, iki üniversite arasında soğuk bir savaş başlamıştı adeta:

    - sizden kızları aldılar bizden de erkekleri alsınlar bari
    - bizim kızlar size fazla gelir, yetmezsiniz...

    derken kapıda, kar soğuğunda ve ayakta geçirilen birinci saat geride kaldı. evet, bir saattir ayakta binaya alınmayı bekliyorduk. bu arada stüdyoya yerleştirilmiş kızlardan bir bir haberler gelmeye başladı: "yaa içerde yer kalmadı, sizi almayacaklarmış...", "bence siz dönün ve otobüse binin, girmeniz imkansız..."
    ve bazı duyarlı kızlardan gelen mesajlarsa "ya burada yer kalmadı sana, istiyosan ben de çıkayım" tarzındaydı.

    artık iş inada binmişti. "nasıl, nasıl... nasıl girebiliriz içeriye? bi yolu olmalı..." şeklinde bir beyin fırtınası başlatmışken birden aziz kedi geldi aklıma. "lan olm ben aziz kedi'yi tanıyorum bu arada" dedim. "hasiktir" dediler. "valla bak, sözlükten mesajlaşmışlığımız var hacı, kankayız..." dedim. bu sefer az da olsa inanmışlardı sanki. tam o sırada içeriye girmek üzere 3 adet ağır abi geldi ve içlerinden biri güvenliğe "hooeyt mustafa abi içerde mi?" diye seslendiği an güvenlik görevlisi geldi, kapıyı açtı ve "bizi de al abi, bizi de, donduk ulan burda" serzenişlerimiz eşliğinde adamları içeri aldı. "lan sen de aziz kedi içerde mi lan?" diye bağır bizi de alsınlar" dedi bi arkadaş. tam "aziz kedi nerdesin ulaaan" diye bağıracaktım ki (yavaş bağırayım da saçım başım dağılmasın) içeriden gelen talimatla güvenlik görevlisi geldi ve kendinden gayet emin bi şekilde "tam 8 kişi alcaz" diyerek kapıyı açtı ve biz 10 erkek görevlinin "biiir, ikiii, üüüç, dööört..." şeklindeki sayımı eşliğinde aynı anda daracık kapıdan girmek için hücum ettik ve sonunda stüdyonun bulunduğu binaya girmiştik... (sona kalan 2 kişi dışarıda kaldı mı, şu anda nerede ne yapıyorlardır hala merak ediyorum)

    neyse biz kafeteryada beklemeye başladık, zira stüdyoda bi köşede ayakta durmaya bile izin vermiyorlardı. makina'nın başlamasına dakikalar kalmıştı ve "sizi sadece dışarıda üşümeyin diye içeri aldık, stüdyoda yer yok" dedi kimliği belirsiz biri bize. tam da "hasiktir, napcaz şimdi?" diye oturup kara kara düşünürken "amına koyim hani aziz kedi arkadaşındı, bulup konuşsana lan adamla" şeklinde baskılar gelmeye başlamıştı ki o belirdi karşıdan, aziz kedi belirdi. harbiden de aziz kedi'ydi lan, rüyada değildim. hemen koştum yanına... "ben incredible" dedim, "sözlükten"... cevabı tam olarak hatırlamıyorum ama hemen hemen şöyle bişeydi:

    - ahah incredible mı? abi ben seni 30 yaşlarında, kel ve şişman bi bankacı olarak hayal ediyodum...

    programın başlamasına dakikalar kala çok da zamanını almamak için direkt konuya girip mevzuyu anlattım. taa izmir'den sırf makina için geldiğimizi, dışarıda kaldığımızı söyledim. çok da sikleyeceğini sanmıyordum açıkçası ama adam sözlük kardeşliği olayını doğrularcasına acayip derecede ilgilendi bizimle (ilk reklam arasında stüdyodaydık). bununla da kalmadı, programın başlamasına dakikalar kala, onca telaş arasında 5-10 dakikasını ayırıp geldi yanımıza, muhabbet etti fütursuzca. o kadar samimiydi ki... sanki çocukluk arkadaşı falandık kendisiyle.

    biliyorum çok uzattım ama şunu da eklemeden geçemeyeceğim; adam program bittikten sonra, saat 5'e gelirken çıkışta tekrar yakaladı bizi ve 3 saat boyunca aynı pozisyonda, bağdaş kurmuş bir şekilde oturan ben pek kendimde olmasam da memnun kalıp kalmadığımızı, tekrar beklediğini falan söyledi (yani sanırım öyle dedi... dememiş de olabilir. dostum eğer hatalıysam mesaj at, editlerim).

    yalnız şu diyaloğu yanlış hatırlıyor olamam:

    aziz kedi: eve gidince mutlaka sözlükten mesaj at, ya da mailim şu, mail bekliyorum
    ben: ne konuda atiyim? (gayet ciddi bi şekilde)
    aziz kedi: selam, ben incredible*. dün gece senden çok etkilendim... (bu da gayet ciddi bi şekilde)

    şunu da belirtmeden geçemeyeceğim...

    sözlükte on binin üzerinde yazar var, bunların sadece küçük bi kısmıyla zirveler sağolsun yüzyüze tanışma imkanım oldu ama aziz kedi'yi gördükten sonra şunu kesin bir şekilde söyleyebilirim ki şu koca sözlükte bu adam kadar cana yakın, samimi, daha da önemlisi bu adam kadar gerçek bir başkasını bulabileceğimi sanmıyorum.

    ve evet, nick başlıklarına girdiğim entrylerde beş cümleyi aşamayan ben ancak rüyamda görebileceğim uzunlukta bir entryi sonlandırmış bulunuyorum an itibariyle, esen kalın.
332 entry daha
hesabın var mı? giriş yap