• birinin davranışlarının nedenlerini çevrenin etkisini hiçe sayarak, sadece o insanın kişiliğine bağlama eğilimi.
  • bir kere bir teori gelistirdiginde onun basina fundamental gibi bir kelime koyarsan meshur olup tarihe gecme olasiligin artar, bize bunu gostermistir.

    neyse, bu cikarima onayak olan unlu bir deney yapilmis yillar once. bir gruba anti-castro ve castro yanlisi konusmalar dinletiliyor. daha sonra dinleyicilerden, konusmacinin politik gorusleri hakkinda yorum yapmalari isteniyor. dogal olarak castro yanlisi konusmayi yapan kisi icin cogunluk sosyalist, komunist, vs gibi ifadeler kullaniyor. daha sonra bunlara, konusmacilarin metinleri kendilerinin yazmadigini, sadece okuduklarini acikliyorlar ve bu bilgi isiginda onlarin kisisel gorusleri hakkinda tekrar fikir yurutmelerini istiyorlar. iste olayin kilit noktasi da burada. bu bilgi isiginda dahi, insanlarin buyuk kismi konusmacilarin samimi olduklarinda israr ediyorlar ve soylediklerini onlarin karakterlerine atfediyorlar. arastirmacilar allem etseler de kallem etseler de anlatamiyorlar bu iki degisken arasinda bir bag olmak zorunda olmadigini. bir aktorun rolunu yapip giden bir profesyonel degil de illa ki o karakterle paralellik gostermesi gereken bir insan oldugunda israr etmek gibi birsey.

    iste buradan cikmis psikoloji biliminin gordugu insan algisina dair gelmis gecmis "en temel hata".
  • soyle ki, burda isin error olan kismi, ayni durumda kalan insan kisinin kendisi oldugu zaman bu davranisin nedenini dis faktorlere, baska biri oldugunda ise onun kisisel ozelliklerine baglamasinda...
    misal, yemek yapiliyor, risottonun su hesabi iyi yapilamamis... kisi kendisi bu durumdayken felek su katti risottoma diye bir aciklama getiriyor benim sucum degil diye ama baska bir insanin risotto kivami soz konusu oldugunda sozlukteki kotu ahcilar acisindan bakiyor...
    (bkz: igneyi kendine batir cuvaldizi baskasina)
  • bir kişinin herhangi olumlu ya da olumsuz davranışı arkasında yatan nedenleri sadece o kişinin karakterine ve özelliklerine bağlama eğilimidir, birey merkezli toplumlarda daha çok görülür, örneğin; bir kişi işine geç kaldığı zaman elde yorum yapabilecek hiç bir veri olmadığı halde "bugün sabah yollar çok kalabalıktı, gecikmesi normal" diye düşünmek yerine "o zaten tembelin teki, gene uyuyakalmıştır" demek.
  • kisinin uzerine etki eden cevresel nedenleri hice sayarak olaylari genelde kisinin kendisine baglama hatasi. genelde -biz- icinde bulundugumuz olaylari cevresel etkenlere baglarken, kendimizin neden olabilecegi etkileri hice sayariz.

    peki efendim, neden yapiyoruz biz bu hatayi?

    perspektifte farkliliktir ilk nedeni. cevreyi izlerken ya da kendimizin davrandigi durumlarda degisik bakis acilarina sahibiz. kendimiz davraniyorken ilgimizi cevreye odaklariz, oysa gozlemlerken ilgi odagimiz kisi uzerindedir.
    mesela kendimizi videoda falan izliyorken, ya da sesimizi teyp'den dinliyorken bize bir degisik gelir. oysa davranirken ilgimizi cevreye degil kendimize yoneltirsek daha bilincli insanlar olabiliriz.

    ikinci nedeni ise kulturel farkliliklardir. mesela batili topluluklarda insanlar genellikle insanlarin olaylara neden oldugunu dusunurler, durumlarin degil. davranis genellikle diger insanin kisisel ozellikleri ile aciklanir.

    daha az bireyci toplumlarda insanlar daha cok cevresel etkenleri bagdastirir davranislara. mesela miller arkadasimiz hindistan'da bu hataya raslamamistir.

    oysa ki biraz adil olsak yargilarken, ne mutlu, ne bilincli yasariz. hey be.
  • bir insanın davranışlarına bakıp onun kişiliğiyle alakalı yanlış çıkarımda bulunmaktır.

    mesela koşan birini gördünüz ve "ne kadar da aceleci biri" dediniz. aceleci olduğunu nerden biliyoruz ki, belki ocakta yemeği kaldı? koştuğu için aceleci bir karaktere sahip olduğunu varsaydınız.

    veya çocuğunuz hastalandı. ertesi gün sınavı vardı. çalışamadı ve düşük not aldı. hocası "tembel bir öğrenci" diyor. düşük not almasını tembel olmasına yordu, halbuki hastalandığı içindi. hoca burada öze atıf hatası yapıyor.

    başka örnekler:

    "hiç konuşmuyor, demek ki kibirli."

    "alkol içmiyor, demek ki dindar."

    "açık giyiniyor, demek ki flörtöz."

    "komşuya tebligat gelmiş, kesin kriminal biri."

    "psikoloğa gidiyor, demek ki deli."

    "bana ters davranıyor, kesin narsist."

    "siyah giyiniyor, demek ki mutsuz."

    "atkısını şöyle bağlıyor, demek ki özenti."

    bunların tamamı öze atıf yanılgısıdır.

    özellikle psikologlar yapmamaya dikkat eder çünkü meyillidirler. mesela biri hayal gördü diye ona hemen şizofren teşhisi koyabilirler, halbuki bunun sebebi yüksek anksiyete veya sadece duyu organlarının zayıflamış olması olabilir.

    veya kendi inançlarına göre yargılayabilir. "bu danışanım tanrıya inanmıyor, o halde depresyondadır" gibi yanlış bir çıkarımda bulunabilir.

    temel yükleme hatası veya temel ilişkilendirme hatası diye yanlış çevrilir. doğrusu öze atıf yanılgısı olmalıdır.

    çünkü fundamental kelimesi burada error'ü tamlamaz, attribution'ı tamlar. "fundamental error"deki anlamında değil, "fundamentally wrong" veya "fundamentalist"deki anlamındadır. yanılgının kendisi öze yapılan bir yakıştırmakla alakalıdır. "temel hata" gibi bir anlam taşımaz. çeviren kişi birebir kelime kelime sözlükten bakarak çevirmiş. kaynak kaynak2

    diğer yanılgılarla birlikte el ele gider.

    adil dünya yanılgısı:

    adil dünya yanılgısı iyilerin hep mükafatlandırılıp kötülerin cezalandırıldığı inancıdır. öze atıf hatasıyla birleşince ortaya şöyle bir tablo çıkar:

    "onun başına kötü bir iş gelmiş" -> "dünyada herkes hakettiğini bulur, kötüler cezasını bulur iyiler de mükafatlandırılır" -> "başına kötü bir iş geldiğine göre demek ki o da kötü birisi."

    ne yazık ki bunu kendimize de yaparız.

    tevazu yanılgısı (bkz: modesty bias):

    "başıma bu kötü işler geldiğine göre iyi şeyleri hak etmiyorum."

    "başarısızlık yaşadım, demek ki kişiliğimde bir problem var."

    "bana kötü davranıyorlar, demek ki hak ediyorum."

    bunun tam tersi de olabilir.

    kendini kayırma yanılgısı (bkz: self serving bias):

    biz bir şeyi yanlış yapınca bunu hemen dış etkenlere bağlamaya meyilleniriz. ama aynı hatayı bir başkası yapınca hemen onun karakterine bağlarız. mesela sınıf arkadaşınız ödevini yapamaz. hakkında "demek ki beceremedi, bu derste başarısız" deriz. ama eğer biz ödevi yapamasaydık "başka şeylerle çok meşguldüm, benimle alakası yok" diyecektik. işte bu kendini kayırma yanılgısının öze atıf yanılgısıyla birleşmesidir.

    bana kalırsa self seving bias kadar modesty bias konuşulmuyor. yanlış bir şekilde kendini kayırma hatası, öze atıf hatası zannedilmiş. aynı şekilde ad hominem falan da diyen olmuş.

    idealizmle alakası yoktur.
  • bunu alan $unu da aldi: (bkz: halo etkisi)
  • bu eroru de kendindenlestirmemek icin:

    (bkz: ozculuk)
    (bkz: essentialism)

    ve haliyle

    (bkz: idealizm)
  • genelde kavga veya tartışma esnasında daha da açığa çıkan bir sosyal yanlışlık. taraflar birbirlerinin durum içi davranışlarını eleştireceğine, direkt birbirlerinin kişiliklerine saldırır sen şöylesin böylesin diye... sonra da yakın köprüleri oh rahatladın mı?
  • x kişisi telefonda nahoş bir haber alır. 5 dakika sonra y kişisi yanına gelip, uygunsuz bir espri yapar. x kişisi suratını asıp espriye gülmez ve ortamdan uzaklaşırsa, y kişisi x kişisi için "geçimsiz biri." diyecektir. oysa geçimsizlik x kişisinin fıtri bir niteliği değildir.

    bu örnekte görüldüğü gibi; fundamental attribution error, insan davranışlarının sebeplerini yorumlarken davranış sahiplerinin şahsi niteliklerine, içlerinde bulundukları dışsal vaziyetin gerektirdiği koşullardan daha fazla atıf yapmaktır. genellikle sebeplere atfedilen şahsilik mantıklı veya adil olmaz. eğer masadaki bir bardağı biz düşürmüşsek, bu bardak masanın fazla kenarına konduğu içindir lakin başkası düşürmüşse o insan sakardır.

    temel atıf hatalarının açık örneklerini ekşi sözlük'ün "ilişkiler" kanalında bol bol görebiliriz. insan ilişkilerinde bitmek bilmeyen bir çatışma mevcuttur. söz konusu "ego"muz iken, "öteki"nin yargılanmasında orta çıkan yüzeysel sebeplerin yerini bahaneler almaktadır, bu durum da objektif bir değerlendirme ile insanlar veya belirli bir kimliğin çatısı altında birleşen topluluklar arasındaki uzlaşmayı sağlamaya ve insan davranışlarının ardındaki hakiki motivasyonları akılcı bir perspektif ile irdelemeye ket vurmaktadır.

    bir homo sapiensin davranış nedenleri irdelenir iken, nedensellik ilişkisi iki farklı şekilde kurulabilir:

    1) içsel atıf: davranışın ana nedenleri şahsidir.
    2) dışsal atıf: davranışın ana nedenleri çevreseldir.

    elbette, yapılan bu atıflar doğru bile olsalar, nedenlerin sonuçlara etki oranlarını tam olarak yansıtamazlar. alınan her nihai karar içsel ve dışsal faktörlerin bir bileşkesi olacaktır. lakin insanlar, çoğu zaman, davranışı belirleyen etmenlerin ağırlıklı olarak çevresel olduğu durumlarda bile başkalarının davranışlarını yorumlarken içsel atıflarda bulunmayı yeğleyeceklerdir.
hesabın var mı? giriş yap