• şu sıralar japonya'da gündemden düşmeyen hastalık ve bu hastalığa yakalanan kişi. efendim sözkonusu hastalık bütün günlerini odalarında geçiren gençler için kullanılıyor. "hikikomori" japoncada "elini ayağını çekmek", "geri çekilmek" gibi anlamlara geliyormuş. müzik dinlemek, internette dolaşmak, uyumak dışında bir işle uğraşmayan gençlerin sayısı gün geçtikçe artmaktaymış. şimdilerde japonya'da bu konu ile ilgili kitaplar dahi çıkıyor. depresyon, kişilik bozukluğu ya da bir tür şizofreni sanılan hikikomori, artık ayrı bir kategoride ele alınmaktaymış. allah göstermesin.
  • japonyada 1 milyona yakın kişide olduğu düşünülen problem. her ne kadar erkeklerde daha sık görüldüğü gibi bir düşünce varsa da bunun böyle olmayabileceği; sadece ailelerin erkekler ve kızlardan beklentilerinin farklı olması dolayısıyla rapor edilen hastaların daha çok erkeklerden oluşması gibi bir ihtimal söz konusu. yani aileler kızlarının odasına, eve kapanmasını daha normal buluyor gibi bir durum var ortada.

    bu sorunun nedenleri arasında okulda dışlanma ya da kötü bitmiş bir ilişki olabileceğine inanılıyor. japonlarda sık görülmesinin nedeninin eski japon edebiyat yapıtlarının yalnızlık ve asalet gibi kavramlara çok önem vermesi olabilirmiş. ayrıca japonyanın istihdam durumu, yüksek seviyeli işler için uzun yıllar süren eğitimlerin gerekli olması, bu eğitimlerin sonrasında da zaten bu işlerin, bu çocukların babaları ya da dedeleri tarafından doldurulmuş olduğunu görmek gibi nedenler de bu sosyal geri çekilmeyi tetikleyen faktörlerden (bir an için bizim insanımız ne yapsın o halde diye düşünmedim değil). yine aynı şekilde hikikomori'ye sahip çocuklar genelde ailesinin uzun yıllar bakabileceği orta sınıfa mensup kişiler. çünkü daha dar gelirli olan ailelerde çocuk küçük yaşlarda çalışmaya başladığı ya da en azından sorumlulukları daha belirgin olduğu için bu sosyal çekilme ile karşılaşmıyorlar. japonların diğer ırklara göre biraz daha iyimser olmaları ve ailenin, çocuğa olan sabırlı ve oluruna bırakan yaklaşımı hikikomori'nin süresinin uzamasına sebep olabiliyor.

    hikikomori'li gençler nadir durumlarda aşırılığa kaçıp saldırgan hareketler sergileyebiliyor. bu saldırıların kendi sosyal eksikliklerinin, sosyal olabilen diğerlerine karşı nefret olarak dışavurumu olduğuna inanılıyor ama bu gibi durumlar çok da fazla olmuyor ve zaten şu an japonyada hikikomori hala öncelikle ailelerin ilgilenmesi gereken problemler listesindeymiş.
  • akut sosyal çekilme olarak özetlenebilecek durum. japon sağlık bakanlığına göre, hikikomori (hikikomorik kişi dememek gerekiyor, çünkü tanıma göre direk kişiyi tanımlıyor), evden çıkmayı reddeden, kendisini toplumdan izole eden ve bu durum altı aydan fazla süren kişiyi ifade etmekte. genelde ilk bulgusu okula gitmeyi reddetmek oluyor.
    günümüzde çoğu kişi toplum baskısından ve sosyal hayatın zorluklarından şikayetçi olsa da hikikomorilerde durum tam bir sosyal izolasyon. bu kişiler genelde ev aktivitelerini tercih ediyorlar. etkilenen bireyler mutsuz bir mizaç sergilemekteler, çevrelerine karşı bir güvensizlik sergilemekteler, utangaç ve az konuşan kişiler.
    sebeplerine bakınca bir grup araştırmacı, otizm grubunda incelenebilecek bir rahatsızlık olarak tanımlamakta. bazılarına göre ise sosyal fobi olarak da isimlendirilen, sosyal anksiete bozukluğunun bir alt grubu. sosyologlara göre ise toplum yapısı ile yakından ilişkili. bu teori, temellerini hastalığın uzak doğu ülkelerinde sık görülmesine dayamakta. bu rahatsızlık japonya yanında çin, singapur ve güney kore'de sık görülmekte. bu ülkelerin ortak yönü eğitim sistemleri. etkilenen nüfusun da okul çağı genç erişkinler olduğu düşünülürse mantıklı yönleri var. bu teoriye göre, aşırı ulusal emeller yüklenmiş, sen çalışıp başarılı olacaksın ki, ülken, milletin ilerleyecek duygusu yüklü katı eğitim sistemi ve beraberinde getirdiği sınav yapısı, gençlerde baskıya karşı koyamama, topluma karşı görevini ifa edememe duygusu ve içe kapanmayı tetiklemekte.
    biraz daha japon özelinde derine inecek olursak, ikinci dünya savaşı sonrası, o ortamda yetişen kişileri düşünün, hepimizin zaman zaman ahlaki olarak yücelttiği, hatasını kabul edip, ulusuna ihanet ettiği duygusuyla intihar eden tipleri. bize kolay binlerce kilometre öteden helal çekmek, bir de o toplumun bir parçası olduğunuzu düşünün daha iyi anlayabilirsiniz, gençlerin üzerindeki baskıyı. okula gittiğinizde, hocalarınız tarafından, hafif uçarı, haşarı olarak nitelenmek yerine, japon milletine ve yüksek emellerine ihanet etmiş biri olarak tanımlandığınızı. zor olsa gerek.
    son olarak ek bir bilgi; seksenli yıllarda japon eğitim sistemine ingilizce dilinin yabancı dil olarak eklenmesi ile, gençlerin batı toplumu ve sosyal hayatıla tanıştığı ve sonuç olarak, orta yaş, yüksek ulusal hassasiyetli, model kabul edilen kişilerle, gençler arasındaki toplumsal yarılmanın daha belirginleştiği gerçeği.

    (bkz: fushügaku).
  • batı tıbbının anlayamadığı bir hastalık, japonya'da kendisini toplumdan soyutlayan çocuklara böyle deniyor.hikikomorinin temelinde japon kültürü ve özellikle yalnızlığı öne çıkartan, teşvik eden geleneksel japon müziği ve şiirinin olduğunu söylüyor bilim adamları.japonya'da yaklaşık 1.2 milyon kişinin bu hastalığa sahip olduğu düşünülüyor.yani devlet, en az 30 yıl boyunca, çalışmayan, vergi vermeyen, yüz binlerce kişiye bakmak zorunda kalacak.
    batıda okula gitmek sitemeyen çocuklar ya da işe gitmek istemeyen yetişkinler olmasına rağmen böyle bir hastalık olmamasını japonların çok hoşgörülü davranışlarına ve savaştan sonra anne-erkek çocuk arasında kurulan özel bağın devam ettirilmesini isteyen annelere bağlıyor uzmanlar.hatta bazı uzmanlara göre asıl hastalar çocuklarının kendilerini hayattan soyutlamalarına sessiz kalan aileler.
    bu hastalık japon basınında şiddetin,seri katillerin bir basamak önceki hali olarak gösteriliyor.ve basın bu hastaların tedavi edilmesini istiyor,toplumu bu yönde bilgilendirmeye çalışıyor.sağlık bakanlığına göre ise bu sadece sosyal bir durum.ilginç katil portrelerinin altından bu hastalık çıkıyor.örneğin; 3 mayıs 2000 günü, fukuoka otobüsünde 20 yolcu vardı. saat tam 12.56'da binen, temiz giyimli, masum yüzlü genç adamın yanında bir ekmek bıçağı vardı. o gün, fukuoka otobüsünün 70 dakikalık yolculuğu, tam 15 saat sürdü. gazeteler, hiroşima yakınlarında 200 kadar polisin katıldığı operasyonla ancak durdurulabilen otobüste, 6 yaşındaki bir kız çocuğunu rehin alan, bir kadını öldüren, dördünü ağır yaralayan gencin, bir hikikomori olduğunu yazdılar. üç yıldır odasından çıkmadığını, günlerini çizgi film seyrederek ve internette sohbet ederek geçirdiğini, iki ay önce tedavi için hastaneye yatırıldığını, kendisini terk eden annesinden intikam almak için kadınları öldürmeye kalkıştığını söylemişti.
  • hakikaten de ciddiye alınması gereken bi sorundur..
    sosyal fobiye sebep olan travmalar bunda da mevcuttur (aile baskısı, topluluk içinde küçük düşmek/düşürülmek, okulda başarısız olmak, arkadaş çevresinden dışlanmak).. fakat, sosyal fobi yaşayan birey bunun üzerine giderek tedavi olabilir..
    ancak hikikomorik kişi, bu tedaviyi reddeder-
    sosyal fobiye nevroz dersek, hikikomori psikozdur..

    kişi, birden eve kapanır, aile bireyleriyle iletişim kurmaz.. internet, bilgisayar oyunları, tv, kitap vs.. gibi şeylerle vakit geçirir.. kendisine verilmediği sürece yemek yemez, odasından sadece tuvalet ihtiyacı için çıkar, çok seyrek duş alır..

    enn kötüsü de japon ailelerin bu çocukları tedavi ettirmek istememesi, onların bu durumunu kabullenmeleri..
    aklıma üye olduğu forum sitesini takip etmek için bilgisayar başından kalkamayıp açlıktan ölen kişi geliyor..
    kore'de bilgisayar bağımlılığı yüzünden ölen onlarca genç..
    ancak, yine de bi tedavi şansı vardır..
  • çin, tayvan ve güney kore'de de sık görülen bir hastalık. ya da kapitalist rekabetin hardcore yaşandığı uzakdoğuda naif ve doğal bir tepki.
    kore sineması'nda da son zamanlarda işlenen bir konudur. (bkz: woetoli) (bkz: kimssi pyoryugi)
  • tez zamanlarinin en iyi procrastination yontemlerinden biridir..
    on sart olarak da televizyon, kablosuz internet, telsiz telefon ve cep telefonu gerektiren hastaliktir..
    hepsini aliyoruz, tvnin karsisina geciyoruz.. cisimiz gelene kadar yerimizden kalkmiyoruz..
  • nasıl ki; ilkokulda nezle olsam da evde yatsam televizyon izlesem derdik,
    aynı öyle çalışırken bu hastalığın (japon hastalığı olduğunu yeni duyuyorum) hayalini kurarım sık sık ofiste...
  • son zamanlarda ismini daha da sık duyduğum hastalık. gayet de normal, teknoloji geliştikçe böyle şekilli isimli hastalıklar da artacak. sonuçta tüm dünyada bilgisayar - daha da detaya inersek oyun ve internet - bağımlılığı var. bilgisayar başında, hamburger yiyip, 100 kilo bir şekilde 50 kiloluk modellerin resimleri wallpaper yapmak moda. ama türkiye'yi örnek alırsak bizimkiler böyle bir tercih yaptıklarının farkında değil. neden devamlı oyun başındasın diye sorulduğunda büyük ihtimal ''ya abi seviyorum, ne var bunda?'' diyecektir. yani bilinçli bir yalnız kalma isteği yok. sadece bağımlı olmuş. japonya'daki durum ise sanırım gönüllü bir yalnızlık. teknolojiye bağımlılık değil teknolojiye sığınma. japon kültürü bana çok karmaşık geldiği için her zaman çok ilgimi çekmiştir. tanımlanamıyorlar bence. teknolojiye hakimler ama bir o kadar da kendi değerlerine bağımlılar ve bence esas problem burada. hem bir kabuğa sığınmaya çalışıp hem de o kabuğun dışındaki dünyaya hakim olma içgüdüsüyle hareket ediyorlar. japonya sokaklarından görüntüler hep aynı. batılılaşmaya çalışan japon gençleri. ama evde durum öyle değil. aşırı derecede gelenekçi aileler evde onları bekliyor. sanırım bu tezat, açılsak mı daha iyi yoksa kapansak mı kısır döngüsü, kültürün empoze ettiği ''yalnız ama gururlu öl'' öğüdü, bir şekilde gençleri etkileyip onları dış dunyaya kapatıyor. benim okuyup anladığım kadarıyla bu hastalık daha çok sosyolojik açıdan incelenmeli. hatta hastalıktan çok bir trend gibi geliyor bana. aileyi reddediş trendi. çocuk internette bütün zamanını harcıyor, gördüğü dünya o kadar değişik ki. babası bilgisayar fabrikasında o teknolojiyi yaratıyor ama kabullenmiyor. işte çocuk da o internette gördüğü dünya ile ailesini bağdaştıramayınca sanırım bir çatışma çıkıyor ortaya. japon yönetmenlerin filmlerindeki yalnızlık olgusu, gri hava, birbirine bakan soğuk yüzler, insanı türkiye gibi bir akdeniz ülkesinde bile etkiliyor ki japonya'daki bu durumu da perçinlemiştir diye düşünüyorum

    ben bu hastalığın adına ilk kez sevil atasoy'un hürriyet'te adli tıpla ilgili yazdığı köşesindeki bir yazısında rastlamıştım. hikayeyi okumak isteyenler için:

    http://www.hurriyet.com.tr/…azarlar/6465937.asp?m=1
  • ilahi japonlar yine abartmış bi de isim bulmuşsunuz bu halimize` : hangimiz hikikomori değiliz ki ` dedirten hastalık.
hesabın var mı? giriş yap