• ki$iliginizi parcalamaktan ba$ka hicbir amaci yok tecrit in... demi$ ispanyol f tipinde 16 yil yatan tomax carrera juarros ve $oyle devam etmi$:

    ''insanlarin 15 gun tecritte kalarak konu$mayi nasil unuttuklarini ,daha dogrusu konu$madiklarini gordum.dunyadan ve hayattan koparilmi$sin,ama hala varoldugunu biliyorsun.biliyorsun ki hala bir sesin var ,ama senden alinmi$ istesende sesin cikmiyor..''

    1977-92 yillarinda frankfurt f tipi ceza evinde yatan gunter sonnenberg o yillarini $oyle anlatiyor:

    ''insan uzun sure kapali bir odada kaldiginda ,hicbir ses duymadigi ve hicbir insan gormedigi zaman ,pencereden dahi bakamadigi zaman ,yani ses ,gorme gibi uyaricilari almadigi zaman,hastalaniyor.bu bir i$kence.hic delil birakmayan bir i$kence.yani vucutta herhangi bir yara izi yok.ama insan farkediyor.cunku bilincini kaybediyor.hafiza kaybediliyor.gercekle hayal arasindaki cizgi kalkiyor.insan konu$mayida unutuyor,konu$tugunu ve du$undugunu ayırt edemiyor.yillar sonra di$ari ciktigimda ,insanlara soru soruyordum ama cevap alamiyordum.cok kiziyordum.sonra farkettim ki konu$muyormu$um, sadece soruyu du$unuyor$um...insan , tecriti kelimelerle anlatamiyor .serbest kaldiktan sonra,tecriti insanlara anlatabilmek icin bircok etkinlige katildim.her seferinde farkettim ki,insan bunu anlatamiyor.bunu ancak ya$ayan anlayabilir.tecritin insanin ki$iligine verdigi zararlari hissediyorsunuz ,ama anlatamiyorsunuz.bunu anlatabilecek kelimeler yok.sorunda burda zaten ''

    gunter sonnenberg un belki biraz gozlerinden anla$ilabiliyor ya$adiklari ve hissettikleri..ama yinede anlattiklarinin uzerine fazla bir$ey soylenemiyor, benim de bu noktada yazicak ba$ka bir$eyim kalmiyor maalesef...

    (bkz: kelimelere yabancilasmak)
    (bkz: sessiz ve olumcul)
    (bkz: iskence) vesaire...
  • birini surekli izleme ve bulundugu yerden uzaklasabilmesi icin gerekli olan alandan mahrum birakma fiili.
  • behiç aşçı'nın ölüm orucunu sürdürürken de belirttiği gibi, gelinen bu noktada ölüm orucunun sona erdirilmesi, belki bir zafer değildir. üstelik "tecrit'in sona erdiğini söylemek bile mümkün değilken... ölüm orucu tecride karşı süren ve sürmesi gereken mücadelenin bugüne dek başat konumdaki mücadele aracıydı. f tiplerinde süren tecridin hafiflemesi için bir kapı aralanmış, hayatlar kurtarılmıştır. fakat gerek hapishanelerde ve gerek dışarıda halka uygulanan tecride karşı mücadele sürecektir. üstelik eskisinden daha da güçlü ve edinilen kazanımlarla beraber. 12 eylül'den beri artarak süren, yalnızlaştırma, salt kendini kurtarma, kendini üstün gösterme, düşünme ve akıl yürütmeyi yok etme, bilimi ve felsefeyi yaşamdan kaldırma çalışmalarının yarattığı polat alemdarcılık oynayan gençler, tecrit politikalarının ürünüdür. ogün samast, gökten zembille konmadı aramıza. izole edildiği dünyasında, bir oyun oynuyor belki hala.

    sorun, f tiplerinde artan görüşme saatleriyle bitseydi keşke. kendimizi nasıl kurtaracağız, her an içine daha bir gömüldüğümüz tecritten?
  • yaşaması için tek sebep bırakmamak ama öldürmemek.
  • her ne kadar başta abd olmak üzere bir çok ülkede ve türkiye'de belli suç tiplerine ve "faillere" yönelik bir ceza infaz rejimi olarak uygulanagelse de, esasen bir infaz usulü değil, açıkça zamana yayılan bir yok etme, öldürme biçimidir.
  • dayatılmış yalnızlaştırma. insanın en temel hakkı olan sosyalleşme hakkının elinden alınması. sanırım şu sıralar ben self-imposed bir tecrit halindeyim. çevremdeki insanların bana ne kadar zarar verdiklerini gördüm ve onlara kapımı kapattım, içerden kilitledim. anahtarı da kaybettim. onların baskısı yüzünden, "bana yaptıkları muamele"den dolayı kilitlenmişti kapı; benim isteğimle değil. içerden yüklensem de kırılmıyor. kontrol dışarda.

    ne zamandır insan içine çıkmıyorum. bir yandan da, çıkamıyorum. kurallar ve önyargılar boğuyor. içeride kilitli kalıp, kendimi bir süreliğine hayattan soyutlayayım demiştim. benim kendimi soyutlamış olmam hayatın umrunda mı? var gücümle çabalıyorum tecritimi kırmak için. kendi kendime konuşuyorum, kitap okuyorum. aklıma bir şey geliyor, deli gibi gülüp duruyorum. kendime yemek pişirip, kendi başıma yiyorum.

    kendi başıma film izliyorum. kendi başıma müzik dinliyorum. okuduğum kitaplarla, dinlediğim şarkılarla, ve izlediğim filmlerle konuşuyorum. şarkının ortasında kendimle dans ediyorum, filmi izlerken karakterlerden biri oluyorum... ve kitabın sayfalarına, sevgilime dokunur gibi, dokunuyorum.

    kendi kendime hastalanıp, kendi başıma iyileşiyorum. kendi yağımla kavruluyorum adeta. self-sufficiency hali. dışta olup bitenlere pek ihtiyacım olmuyor, gibime geliyor. gerçekten öyle mi? dışarısı nasıl? bir yolunu bulup çıksam beni aralarına alırlar mı? beni, olduğum gibi, sorgulamadan, değiştirmeye çalışmadan, kabul ederler mı? dışlarlar mı? ve, yine kendimi içeriye kilitlemek zorunda bırakırlar mı beni?
  • izole edilmis olmanin ne demek oldugunu bilmeyen, guvenlik gucleri ve ceza sistemi ile munasebeti kimlik kontrolunden gecip konserlere, tribunlere girmekten oteye gitmemis olanlarin 'tecrit ve iskence' hakkinda soylenenleri en azindan bir kez olup elini vicdanina koyup dusunmesi cok da zor olmasa gerek. zira konunun ideolojik ya da politik olmasinin yaninda insani ve psikolojik boyutlari vardir ve haliyle bu noktada subjektiviteden bahsetmek imkansizdir.

    'tecrite hayir' demek icin yapilan ve yapilacak eylemler var. eylemleri destekleyenler var, desteklemeyenler var. destekleyenleri destekleyen var, desteklemeyenler var. birine hayir derken digerine evet diyenler var.
    mesela olum orucu bana gore solun tarihi icinde simdiye kadar yapilagelmis eylemlerin en bir yanlis olanidir. nedenlerim var kendimce...su batasica dunyada insan hayatindan daha onemli bir sey olmadigi konusunda genel bir fikir varligi olmasina ragmen karsisina cikarilacak olan 'onursuz yasamak, yasamak degildir' soylemine de boynum kildan incedir.

    kisi icerdedir, inandigi sey ugruna mucadele edebilecegi yegane arac kendi bedenidir. yalniz disarda kamuoyu olusturmak, insanlara bikmadan yilmadan 'tecrit'in ne oldugunu anlatmaya calismak varken kendi bedenini olume yatirmak benim icin anlasilmazdir. zaten anlasilmaz oldugundan bugun sokakta degil de ofisteki deri koltugumda oturup entry yaziyorum.

    bir kisinin "devletimdir ne yapsa yeridir" deyip bugun tecriti onaylamasi bile anlasilabilir bir durumdur. oyledir o, duzen ve medya boyle buyurmustur. ifade ozgurlugu idealleri ugruna olumu goze alanlarla dalga gecmek, asagilamaya calismak degildir. ifade ozgurlugu iskenceye hayir diyenlerle dalga gecmek ve iskenceyi savunmak hic degildir.

    bu ulke kimseye ozgurluk vermiyor sorun biraz da burda. ozgurluklerini kisitlamak icin cezaevine attigi insana, yine kendi gibi olan bir baska insanla gorusme hakkini bile vermiyor. ozgurluk istemli her talep (turban, ruhban, toplumsal, siyasi....) susturulmaya calisiliyor..
  • kişiyi dış dünyadan uzaklaştırma durumu. bir nevi ceza yöntemi, işkence.
  • aslında asıl yazılışı "tecrid"dir. olayların, yaşananların kendisinden ziyade kişi üzerinde bıraktığı intibaları merkez alır. yaşadıklarından ya da meselelerden yola çıkarak sanatkâr bu olayların kendi üzerinde bıraktığı etkiyi belirli sembollere dönüştürür ve dil üzerinde bunu uygular. bir yönüyle mimesis'e benzer. fakat aslında mimesisten yola çıkarak, bir farklı şekli olarak görürüz tecridi. mimesis yaşanılan dünyadan ve hayal dünyasından ya da başka bir deyişle harici alemden alınan unsurlar ile kendine başka bir alem yaratmaktır. tecrid ise harici alemde var olan mevzuların sebep olduğu durumlar sembolikleşir, harici alemden de itibari alemden de uzak bambaşka bir alem yaratmaktır. tamamen soyutlanma durumu başka bir deyişle de. daha çok edebiyatta kullanılan bir terimdir. kendinden çıkıp kendine bakma-seslenme durumu. yazar ya da sanatkâr kendinden tam anlamıyla soyutlanıp kendine yarattığı o dünyadan seslenir. yani apayrı, mücerret bir alemdir.
  • sirat köprüsünden ince.
hesabın var mı? giriş yap