• pek çok yerde adı "bilyalı" olarak geçen ama genel olarak "tornet" isimiyle tanınan, bir metreden biraz uzun ve 30-35 cm eninde bir tahtanın ön alt tarafına yine 30-35 cm uzunluklarında 2 adet beşlik tahta parçasını sağlı sollu çakıp, tam ortasına büyükçe bir ruman geçirilmiş uzunca bir tahtayı direksiyon mahiyetine bunların arasına sıkıştırma ve en arkaya da uçlarına 2 adet küçük rulman takılmış arka tahtayı makas niyetine kullanaraktan oluşturulmuş teknoloji harikası, yolların sahibi delikanlıların henüz "at-avrat-silah" kavramını tanımadığı dönemlerdeki "çiklet-gofret-tornet" fenomenlerinin en önemli unsuru.

    memleketimin sosyo-kültürel gelişimini takip etme açısından çok küçük ve önemsiz gibi görünen, ama pek önemli ayrıntılar ortaya koyar tornet anıları. yaş itibariyle yoğun olarak 10-12 civarının hüküm sürdüğü tornet ortamı, hafta sonlarında tenis kursuna gitme, evde bilgisayarla chat yapma, 12 vitesli bisikletiyle gezip dolaşma, eğitici faaliyetlerde bulunma şansını teknolojik ve ekonomik olarak elde edememiş, sokak arasında futbol oynamaktan başka şeyler arayan canım memleketim çocuklarının en önemli faaliyetlerinden biri olmuştur. bu yaş grubunun günümüzdeki yansımasını incelerseniz belki bişeyler anlatır bu size. kaldı ki, yalnızca çocuklar arası bir sosyo-kültürel faaliyet kavramından öte, o tornetlerin karakterleri de pek çok şey anlatır. tek kanallı zamanların en ünlü dizisi "kara şimşek", küçücük eller tarafından üretilmiş yüzbinlerce tornetin belki de %90'ına adını vermiştir. hatta üstüne yazılan yazılar, tornetin boyundan büyük ve zar-zor dik duran antenler, tornette görünür yüzey bırakmayacak şekilde heryerine çakılmış kedigözleri, koca koca tahtalardan özene bezene yapılmış zebellah gibi kokpitler, zamane çocuklarının hayal gücünü, ruh yapısını, bilinçaltını ortaya koyma açısından eşsiz örneklerdir. düzgün sayılabilecek kadar toz-topraktan arınmış asfalt yollara sahip kentlerin çocukları için, pek de pahalıya patlamayan, kendini özdeşleştirebileceği birer dost, arkadaştır tornet.

    kaldı ki, modifiye konusunda otomobillere taş çıkaracak kadar geniş yelpazeler sunmuştur bu küçük beyinler. 10-15 kişinin arka arkaya oturabileceği kadar uzun ve ara dingillere sahip modellerden, bildiğimiz direksiyon sisteminin tahta ile üretilmiş şekli olan 4 tekerli modellere kadar pek çok model mevcuttur anılarda.

    çözüm bulunamamış ve bizlerin içinde ukte olarak kalmış şeylerden biri rulmanlardan çıkan o sesti. yağlamayla falan çözülemezdi ve bunun kaçınılmaz sonucu arkanızdan koşan ve ana avrat küfreden adamlardı. yasak ama güzel bişey yapmanınn verdiği zevk ve gurur vardı içimizde. o yaşlarda insanın kendini farklı ve özel hissetmesi için başka ne gerekirdi ki. kendini yaşıyordun tornetinin üstündeyken. herkes farklı, sen farklıydın.

    tabi şimdi herşey mantığa sığmayacak kadar farklı. 16-17 yaşına gelmiş ama bir çiviyi tahtaya çakmaktan aciz zavallı embesil yeni nesle bakınca insan bir garip hissediyor kendini. ne zaman marangozlukla ilgili bişeyler görsem aklıma tornet günlerim gelir. o küçük çocuklar takım taklavatsız, kimi zaman yerden bulduğu taşlarla vurup düzelterek ne sanat eserleri koymuştu ortaya. en ince ayrıntısına dikkat ederek hem de. sahip olduğu en değerli şeyi, torneti, kendi emeğinin ve alınterinin ürünüydü. özene bezene üstünü süsler, asfalttan aşağıya salına salına inerken tarif edilmez bir haz alırdı.

    artık bu duyguları yaşatacak şeyler farklı o yaş grubu için.

    - baba biz arkadaşlarla counter oynıycaz. klan kurduk kendimize. süper bişey...
    - bu klanı herkes kurabilir mi? aynı şekilde..
    - eveet..
    - peki senin farkın ne olacak onlardan?
    - hı?
    - bişey yok.. hadi eğlenmenize bakın...
  • bitip tukenmez "neden bizden iyi bir formula 1 yariscisi cikmiyor?" geyiginin kaynagidir tornet. yasitlari daha okula bile baslamadan karting pistlerinde go kart kullanmaya baslamisken (misal ayrton senna, michael schumacher, mika hakkinen, ve bilimum diger finli, alman, ingiliz, brezilyali, fransiz zamaninin gencleri), bir tahtaya dort tane bilyeli tekerlek baglayip sadece yokusu bulunan semtlerde yokus asagi birkac saniye inebilmek icin kendini paralayan bir neslin acikli dramidir.

    go kart gormedik ki anasini satayim, bizim tornet'te fren bile yoktu, yokusun sonu cadde oldugu icin eger ayagimizi yere surterek durduramazsak tornet'ten atardik kendimizi olmeyelim diye. cok zor gunlerdi azizim. ondan sonra "neden formula 1 yariscisi cikmiyor?" cikmaz tabii lan, bilyeli tahtayla nereye kadar? ah o zamanlar bize de imkan saglasalardi, biz de karting pistlerinde aile destegiyle fink atsaydik bak nasil domine etmistik formula 1 i simdi.

    zaten daha sonra da millet maserati, ferrari, lotus kullanirken bize fiat in, renault nun en teneke versiyonlarini "araba" diye ittirdiler. cok sanssizdik cok.

    bir de baska ulkelerde yasitlari kar pistlerinde son model kayak takimlariyla kayak egitimi alirken legen ile kaymaya calisanlar vardi ki, o da baska bir dramdir, anlatmayayim simdi.
  • cocukken para kazanma amacli olarak da yaptigim, cocuklugumun en aci verici kazalarini ya$adigim cihazlar. aslen son derece tehlikelidirler.
    neyse yapima gecelim.
    olabildigince buyuk rulmanlarla cok daha iyi olur. 4 e$it degil 2 kucuk 2 buyuk rulmanla hem estetik bir gorunum hem yon verme kolayligi saglanir. one kucukleri takaraktan. $asi, 2 dingil ve rulman kismi genellikle klasik ve kolay olup, iki fark yaratan oge, ondeki donebilen dingil ve fren sistemidir. ondeki dingil arkaya gore uzun olmalidir. cunku yuksek suratte donme icin daha cok moment ta$iyabilmelidir.
    ondeki dingil olabildigince ince ama donmenin merkezinde kalacak bolumu olabildigince kalin ve etli olmalidir. ayrica bu donen sistemde de ayrica bir kucuk rulman kullanimi $ahanedir...
    frenler genelikle ayakabi tabani olup, on dingilin rulmanlari icine civilenerek elde edilir. gerci eninde sonunda yiner biter bu lastikler.
    yazarken yapiyormu$ gibi hissettim, hey gidi gunler be... ne kral bilyeli arabalar yapardik pederle. rulman uzerine eritilmi$ kaucuk ile ustun yol tutu$, alternatif fren sistemleri bile denedik. az miktar kullanip satardim ben bunlari mahallede. her haftasonu gibi de yeni fikirlerle yenilerini yapardik...
  • tekerlekli tahtadan yapılan,bayır aşşagı kayılan bi nevi kaykay...iernç bi seside vardır,bazı sivrilerde vites bile vardı(bkz: hey gidi gunler)
  • tornet komik bir şeydir. bizleri çok güldürmüştür. allah da onu güldürsündür. skutır'a kaptırdığı tahtını bir an evvel geri almayı nasip etsindir allah. iade-i itibarını dört gözle beklemekteyizdir yıllardır.

    bu tornetin, bandırma'nın bayır sokaklarında pazardan karpuz almış sakin sakin evine giden adama doğru önlemez biçimde gideni vardır ki, değme aksiyon filmlerine taş çıkartacak macera yaşanmasına sebebiyet vermiştir. tornetteki iki çocuğun direksiyon hakimiyetini kaybederek adamın direk ayaklarına yönelmesiyle başlar. tornetin yolcuları bir kişi daha artmıştır. görüntü şudur: karpuzlar yerlere saçılmış, kimi bütün olarak kimi de parçalanmış halde yuvarlanmaya devam etmektedirler. karpuz taşımakta iken kendisine az evvel çarpılmış adam ayakları elleri havada çocukların üzerinde, çocuklar da hala tornetin üzerinde bayır aşağı gitmektedirler. tornet durduktan yani bir şekilde durdurulduktan sonra olanları anlatmaya gerek yok.
  • ön tekerlere bağlanmış bir dümenle ayakta sürmeye de izin veren, böylece scooterların öncülüğünün tr'de başladığını kanıtlayan araç.
  • 3 rulman birkac tahta ve civi ile yapılabilecek, binene verdigi keyif ve cevreye verdigi gurultunun hat safhada oldugu, gunumuzde marketten bile satın alınan 'scooter'in atası.
  • ömrümün altı yılını tasarım, üretim ve pilotajına harcadığım en güzel oyuncağım. eve en yakın asvalt yol 5 km ötede olduğundan biz bunu karadenizin ölümcül tepelerinde kullanıyorduk. ama asıl kullanım yeri yazın gittiğimiz yaylalardı. köydeki yamaçlar test pistimizdi yayladakiler ise yarış.
    kapalı bilya büyük bir fark yaratırdı arazide ama sahip olacak para ve bağlantı hiçbirimizde olmadığından bir hayal olarak kaldı içine giren toz toprak veya çamur nedeniyle kitlenmeyen kapalı bilyalar. bilya kitlendimi hemen yan çevrilir ağız yettiğince tükürülüp açılırdı.
    korkunç inişlerin sonu hep düşüşle biterdi. o hızla o eğimde frenle durmanın yolu yordamı yoktu. ayak bileklerimiz, dizlerimiz, dirseklerimiz çürük içinde olurdu hep. yaylanın kadınları ineklerine çarpacağımız korkusuyla hep peşimizde olurdu ama dinleyen kim.
    arada bir komşu yaylaya gidilip milli yarışlar yapılırdı.
    çok ağır olurdu bu meretler küçük bünyelerimiz için dik tepelere çıkarana kadar anamız ağlardı. zevkler için acıya katlanmayı öğretti bana 20 kiloluk bilyalıyı 500 metrelik tepeye taşımak. 20 santimlik mazgal çivisini en sağlamından olsun diye akasya ağacından kesilen yaş dingile çakmak. bilyalar sert dönüşlerde dingilden çıkmasınlar diye alınan önlemler. direksiyon kollarını köpeğin zincirininden aşırılan parçalarla yapmak. çivileri sabunlamak olmadı ateşte kızdırıp çakmak. frenler basıldıktan sonra eski pozisyona geri gelsin diye yatağın yaylarından söküp çakmak, mısır kurutulan mereğin evden görünmeyen duvarındaki tahtaları bilyalı için aşırma sonucu sert bir rüzgarda merek yıkılınca enselenmek, duvarlardan ve çitlerden çivi sökmek, üzerinden geçmek eğlenceli diye derin bir çukur kazıp köprü yapmak, bilyaların evdeki yemeklik yağ ile yağlandığının komisyonca tesbit edilmesi sonucu dayak yemek, bir sürücü bir itiklemeci olmak üzere çok dik olmayan arazide bile hızlı yarışlar yapmak..
    taşıyamadığımızdan süslü, aksesuarlı bilyalılarımız olamasa da arazinin zorluğu ve malzemenin çok kısıtlı olması nedeniyle çok sağlam aletlerimiz oldu. bilyalar çıkmasın diye altına ekmeklik hamur sürer öylece takıp fırına sürerdim ki taş gibi olup kaynasın yerine. bilyayı yerinde tutacak çivi bulup çakabilen mercedes üretirdi direk. sonra bollandı malzeme işler değişti o yaratıcılık tükendi. çözüm bulmak değil karar almak oldu herşey. şu yok ne yapayım değil bu şu ve o var hangisini alayım oldu işler. bıraktık zaten bizde bisiklete geçtik.
  • scooter'in evrimleşmeden önceki hali
  • lan bu acaba kimin aklina geldi ilk defa? hangi cocuk yayginlastirdi ki bunu. bir de sadece tek bir sehirde degil bir suru sehirdeki cocuklar benzer seyleri yaptilar. dusununce baya etkileyici aslinda. sonucta 1 firmanin oyuncagi degil, televizyonda, radyoda, gazetede reklami yapilmaz. ama muthis bir sekilde yaygin ve populerdi.

    bu tornet denen seyi ilk dusunen cocuk kesin nasa'da muhendis simdi.
hesabın var mı? giriş yap