• size haklarınızı öğretmez. hakkınızı nasıl arayacağınızı da öğretmez. bir şekilde neyin hakkınız olduğunu öğrendiyseniz bile yapabileceğiniz bir şey yoktur bu yüzden. 12 yıl okuyup bu sistemin içinde eğitildikten sonra liseden mezun olursunuz ve mahkemeye nasıl müracaat edilir, hiçbir fikriniz yoktur.

    size çok temel sorunlarla nasıl başa çıkılacağı öğretilmez. nüfus cüzdanınızı kaybederseniz yapmanız gerekenleri tanıdıklarınıza sorarsınız. olur da üniversitede ailenizin yanından ayrıldınız diyelim, kiraya çıktığınız evin suyunu elektriğini üstünüze almanız gerektiği söylendiğinde ne yapacağınızı bilemezsiniz. aynı şekilde hastalandığınızda aileniz tarafından hastaneye götürülmeye alıştıysanız, bir de sosyal güvenceniz yoksa , ailenizden uzakta kalırken hastalandığınızda ne yapacağınızı şaşırırsınız. “hangi hastaneye gitmem gerek, geçen sene dişim çok ağrırken gittiğim dişçi bile muayene için bir servet istemişti bunlar ne isteyecek, hem ben neresine başvuracam bu hastanenin noluyor, hangi yıldayız başkan kim” diye düşünürken hastalığınız ilerlemiştir büyük ihtimalle.

    ekonomi hakkında zerre kadar fikriniz yoktur. “olm parayı biz basmıyor muyuz basalım parayı dağıtalım herkeslere kalmasın fakirlik falan, dış borcu da kaparız nedir yani ehuhu” dersiniz. (bkz: #9685118)

    12 yıldır her sene resim dersi aldığınız halde resimle ilgili bir şey bilmezsiniz. o kadar yıldan tek hatırladığınız ‘bunlar nasıl çalı’ diye sizi azarlayan bir öğretmenin verdiği düşük nottur. ondan sonra picasso sergisinde ‘bu ne lan? niye çok beğeniliyor, çok değerli bunlar? ben niye beğenmiyorum bişe anlamıyorum olm bende ne sorun var?’ diye dolaşırsınız. matisse resimlerine bakıp ‘bunu ben de yaparım lan ahaha bi de 12 milyon dolara satılıyormuş boşuna okuyoruz o zaman biz bu kadar mühendislik dersi’ dersiniz. (bkz: #4817792) (bkz: #582046)

    müzik dersinde notunuzu fülüt çalarak alırsınız. okulda müzik adına dinlediğiniz tek şey beethoven senfoni no 9’dur. okul zilinde o da.

    tarih hocanız ‘arapların hepsi iğrenç, sırplar ayrı bir şerefsiz’ diye başlayarak dünya halklarının yarısını aşağılar, bu oldukça yorucu bir iş olduğu için de boş zamanlarında tahtayı silmeyen öğrenciye tekme tokat girişerek stres atar. okullarda yakın tarih okutulmaması apayrı bir başlığın konusu zaten.

    milyonuncu coğrafya dersinden sonra dünyada kaç ülke vardır, bu ülkeler hangi rejimlerle yönetilir bilmezsiniz.

    kimi okullara gazete getirmek yasaktır. arada bir kontrol yapılır, politik (veya başka sebeplerle zararlı) bulunan yayınlar toplanır. lise öğrencisinin politikayla siyasetle ne işi var lan? ha lise bitti, on sekizini doldurdun, birden gel oy ver mi dediler sana? ‘bu kim? ne diyor bu adam, orda neler oluyor?’ dedin paralize mi oldun? olur öyle. (bkz: #9516052)

    fotosentezin nasıl yapıldığını sanki kendin yapacakmışsın gibi ayrıntılarıyla öğrenebilrsin. fakat olur da bir gün biyoloji dersinde evrim teorisini tartışmaya kalkarsanız, o konuda kimsenin tam bir şey bilmediği ortaya çıkar. en son birileri dalga geçme amaçlı ‘şimdi ben böyle kollarımı sallasam hep, yüz yıl sonra kanatlarım çıkçak öyle mi ahuaha’ , bir başkası ‘ben maymundan gelmiyorum kardeşim senin atan maymun olabilir benimki değil bana ne bana ne’ der. zaten okulda bir şeyi adam gibi tartışmayı bu kadar öğrenebilirsin.

    edebiyat hocan okulun istediği katkı parasını vermediğin için karne notunu düşüreceğini söyler. utanmasını bekleyerek ‘vermeme hakkım olan bir parayı vermediğim için, edebiyat notumu düşürecekseniz, düşürün hocam ben bir şey demiyorum’ dersiniz. düşürür.

    sınıftan bir arkadaşınız psikolojik tedavi görmektedir. niyeyse hocaların hiçbirinin bundan haberi yoktur. ingilizce hocanız zırp pırt kaldırıp sorur sorar, arkadaşınız cevap veremedikçe ‘ahahahaa ne diyor çocuklar yahu bu ahaha’ diye güler eğlenir. diğer hocaların çoğu ne olduğunu anlamaz, anlamlandıramadıkları bir sürü davranışından dolayı azarlayıp dururlar çocuğu. okul idaresinden kimsenin aklına gelmez hocaları önceden bilgilendirmek. sınıf arkadaşlarınız söyler hocalara dersten sonra, bazıları gene de umursamaz, ‘ne diyor yahu bu ahaha’ şeklinde geçer bütün ingilizce dersleri.

    çoğu okulda kütüphane ve laboratuvar yoktur, varsa da işlevsizdir. ilk okulda bir derginin öykü yarışmasında mansiyon alırsınız. okulunuza bir takım belgeseller ve kitaplar hediye edilir dergi tarafından. bu belgeselleri vesaire ilk ve son görüşünüz o zamandır. sonra büyük ihtimalle müdürünüzün salonundaki vitrinde çanak çömlek porselen takımının yakınlarında bir yerlere taşınırlar. lisede, okulda izlediğiniz tek belgesel din kültürü ve ahlak bilgisi dersi dahilinde izlediğiniz harun yahya belgeseli olur.

    her şey bir yana, üniversite hayatınızda da kurtulamazsınız bunlardan.türkçe dersinde hocanız ‘herkes beşer dakikalık sunum yapacak, konu türkçeyle ve dille alakalı olmasın, onun dışında serbestsiniz’ der. sonra yunan mitolojisine hazırlanmış bir öğrenciyi ‘türk mitolojisi varken yunan mitolojisini niye anlatıyorsun, hümanist olmayı ne zaman bırakacaksınız anlamıyorum’ diye azarlayarak oturtur.(hayatımda duyduğum en anlaşılmaz azarlama cümlesi budur sanırım) frp kulübünden bahsetmek isteyen arkadaşın başına gelenleri anlatmak istemiyorum. ne menem bir serbestlikmişse artık bu?

    lineer cebir hocanız ‘çocuklar valla ben bu dersi tam bilmiyorum, her sene bana vermeyin diyorum ama gene veriyorlar, cevaplayamadığım şeyler olursa kusur bakmayın ne olur’ der. daha da beteri matlab hocanızın hem matlab hakkında nerdeyse hiçbir şey bilmemesi, hem de bunu söyleyemediği için soru sorulmasın diye bilgisayar laboratuvarında her soru sorandan kaçmasıdır. şans eseri bir kere yakalayıp bir şey sorabilirseniz ‘valla ee şimdi onu ben de unuttum’ deyip hızla gözden kaybolacaktır, şaşırmayınız.

    sonuçta bence asıl sorun ezberlenen 32 tane maden isminden çok öğrenemediklerimizde. bir de öğretmenlerimiz bizi azarlarken, onurumuzu kırarken, başka halkları düşman ilan ederken, okul katkı payını ödemediğiniz için notumuzu düşürüken farkında olmadan öğrendiklerimizde. zaten madenlerin isimlerini de hatırlayamıyorum..

    not: burda bahsedilen ‘siz’ genellikle benim. benim olmadığımda durumlarda da çevremdekiler. aynı sistemin içinde yetişen kimileri için yazdıklarım geçerli değildir tabi, ‘hiç kimse okulda şunu öğrenmemiştir kesinlikle’ diyebilmek mümkün değil. bunlar benim öğrenemediklerim ve öğrendiklerim.
  • türkiye'nin modern dünyada geçerliliği olan uzun vadeli bir eğitim sistemi yok. bunu dayatan da bu ülkenin kaynaklarını ve gücünü istediği gibi kullanmak ve sömürmek isteyen başta abd olmak üzere küresel güçler.

    işin temelinde bilinçli olarak eğitimsiz bırakılan bir halk, bu halkın sorgulamadan uzak tercihleri ve bu tercihler sayesinde ülkenin kuklalarla idare edilmesi durumu var. türkiye gerçeği maalesef bu.

    ikinci dünya savaşı ve nato sonrası, abd bölgede etkinliğini artırdığından beri aynı yöntem izleniyor. hedef kitle belli; nüfusun büyük bölümünü oluşturan ve ülkenin kutsalları konusunda zafiyeti olan ve de bu kutsallar üzerinden kolay yönlendirilebilen milliyetçi ve muhafazakar kesim.

    idareci kuklalar ise özenle seçiliyor. hedef kitleye sıcak gelecek hitabeti güçlü parlak isimlere yıllarca sabırla yatırım yapılıyor. abd tepedeki ismi, o isim de peşinden sürüklediği kitlelerle ülkeyi yönetiyor. söz konusu isimler zıvanadan çıkıp kullanım ömürleri tamamlanınca da bir temizliğe gidiliyor, bu iş için de genellikle askerler ya da finans sektörü kullanılıyor. zaten kırılgan olan yapı ya bir ekonomik krizle ya da bir darbeyle çökertiliyor. sonra, sonra sil baştan.

    abd ve onu yönlendiren küresel güçler platon'un yüzlerce yıl önce söylediğini ciddiye almış ve bunun üzerinden bir strateji geliştirmiş aslında;

    "demokrasinin esas prensibi, halkın egemenliğidir. ama milletin kendini yönetecekleri iyi seçebilmesi için, yetişkin ve iyi eğitim görmüş olması şarttır. eğer bu sağlanamazsa demokrasi, otokrasiye geçebilir. halk övülmeyi sever. onun için, güzel sözlü demagoglar, kötü de olsalar, başa geçebilirler. oy toplamasını bilen herkesin, devleti idare edebileceği zannedilir.

    demokrasi, bir eğitim işidir. eğitimsiz kitlelerle demokrasiye geçilirse oligarşi olur. devam edilirse demagoglar türer. demagoglardan da diktatörler çıkar."

    yani diktatörleri yaratan da sonra onları yok edip kahraman olan da ve tüm bu süreçte bu politikayı uyguladığı ülkeleri rahatça sömüren de abd.

    geçmişte köy enstitülerinin kapatılması, bugün eğitim dünyasını esir alan imam hatip lisesi dönüşümleri, atama rektörlerle içi boşaltılan üniversiteler hep bu eğitimsizliği hedef almış uzun soluklu ve sürekli uygulamada olan projenin ve de sömürü düzeninin bir parçası.

    tüm bu bağlamda bir toplumun günümüz dünyasında iyi eğitime dair vereceği mücadele aslında bir bağımsızlık mücadelesidir. ve maalesef biz bu mücadeleyi veremiyoruz.
  • öyle bir eğitim sistemidir ki, çok ciddi olarak söylüyorum, şu anda üniversiteler dahil bütün okulları kapatsak hiçbir şey kaybetmemiş oluruz. hatta ülke olarak kazançlı bile çıkabiliriz.
  • "bir insanı nasıl köreltiliriz" temalı beyin yıkama sistemidir.
  • turkiye jokey kulubu de ayni sistemi kullanir ve seckin safkan yaris atlari yetistirilir.
  • bugün sokakta yürürken 2 tane 11-12 yaşlarında çocuk önümde yürüyordu. ikisinin de elinde tuğla gibi soru bankası vardı. ve gururlanarak ne kadar çok soru çözdüklerinden, sbs'den bahsediyorlardı.

    içim bi' tuhaf oldu. o yaşlarda iki çocuğun oyun oynaması, çizgi film izlemesi gerekli, yüzlerce soru çözüp sayfalarca ezber yapması değil.

    bu çocuklar ileride psikolojik olarak sorunlu olacak. kafayı yemiş olacaklar. en azından tahminim böyle.

    bir de soru bankası demişken, bi' hesap yaptım, ortalama bir lise öğrencisi 11. sınıfta çalışmaya başlıyor. matematikten ygs, 11. sınıf ve temel matematik çözüyorlar. senede 3 tane sırf matematikten. geometriden de aynı şekilde. tarih, edebiyat, dil ve anlatım vs.den de 2'şer soru bankası desek, soru bankasına harcanan para kişi başına bin liraya yakın, hatta geçebiliyor bile. 2 senede 2 bin lira desek. bunu milyonlarca öğrenciyle çarp, işte ortada dönen para milyonlarca lira. bir de dershaneler, özel kurslar var. bunlardan da bir o kadar.

    eğer sen bir insanı hayat görüşünü oluşturmaya başlaması yıllarda teste, ezbere boğarsan o insan aptal olur.

    tamamen aileyi maddi olarak sikmek, çocukları aptallaştırmak üzerine kurulu, muhteşem bir sistem.

    ne aileler bu işe bir dur diyor, ne öğrenciler. daha iyi eğitim sistemi olan ülkeler örnek alınamaz mı? alınabilir. de bu iktidarın işine gelmez. sorgulayabilen, ezberden sıyrılmış, dogmatik olmayan, objektif bireyleri iktidar pek istemez.

    george carlin'e selamlar.

    edit: cümle eklendi.
  • 1) okullardan yapılan bağlantı üzerinden ekşi sözlüğe erişimi engellemesinden, ne tür bir sistem olduğu anlaşılabilir.

    2) bunun yanında, beden eğitimi derslerinde öğrencilere kız erkek demeden mini bir temel askerlik eğitiminin verildiği, kıt'a dur içerikli bir garabettir.

    3) ülkedeki öğretmenlerin performansı ile değerlendirilecek bir sistemdir. girdisi emek, zaman, umut; ürünü insan olan bir programdır. değerlendirilmesinde öğretmen performansı anahtar rollerden birini oynar.

    her ne kadar genellenebilirliği tartışma konusu olsa da bir örnekle öğretmen performansını aşağıdaki olayla anlatmak isterim: ülkenin batısında yer alan gelişmiş bir ilçedeki bir anadolu lisesinde geçer. orta okul sınıflarından birinde türkçe dersinde bileşik kelimelerin bitişik ya da ayrı yazılışları bahsi işlenmektedir. bir kelime üzerine tartışma çıkar. o tür kelimeler için tdk'nın yeni bir kural çıkardığını öğretmen daha önce açıklamıştır. fakat nedense o kuralın o bahsi geçen kelime için işlemediğini savunur hoca. derken git bir sözlük bul gel emriyle öğrenci gider 1970lerden kalma bir sözlüğü bulur getirir. hoca 'aç bak' der. öğrenci açar bakar, hocanın dediği gibi bitişik yazılmış. ama aklına başka bir şey gelir. eskiden ilk okul bitişik idi ama artık onun ayrı yazıldığında bütün sınıf ve hoca hemfikir. 'hocam' der, 'ilk okula bakalım onu da bitişik mi yazmış ayrı mı diye' ona göre karar verelim.' neyse ilk okul kelimesini sözlük bitişik yazmıştır. böylece sözlüğün bahsi geçen kurala riayet etmediği anlaışmıştır. öğrenci 'demek ki, bu kaynak güvenilir bir kaynak değil hocam' der. bunun üzerine anadolu lisesi öğretmenliği yapan bu kişinin cevabı bir tokat eşliğinde "sen misin lan güvenilir kaynak" olur. işte öğretmen performansı ile değerlendirildiğinde memleketimizdeki eğitim sistemi budur.

    aslında hep yermek hep yermek de iyi olmuyor bir çıkış, bir düzelme yolu da ortaya konmalı ki bu kadar yazılanlar sadece taraflı olmasın. neyse hikayeye devam edelim:

    aradan yıllar geçer. o öğrenci eğitim üzerine amerika'da yükseklisans yapar, geri döner. sokakta artık emekli olmuş olan o hocasını görür. konuşurlar sohbet ederler. derken laf eğitim sistemine gelir. vakt-i zamanında "sen misin lan güvenilir kaynak" dediği kişiye "nasıl olacak nasıl düzelecek bu işler hocam" diye sorar. cevap 'senin gibi malakları öğretmenlik mesleğinden uzak tutarak düzelir zamanla' olsa da verilemez, geçilir, es geçilir.

    sonuç olarak, türkiye'deki eğitim sistemi, öğretmen kalitesini yükseltecek önlemlerin alınması ile iyiye gidecektir.
  • turkiye'deki egitim sistemi, turkiye cumhuriyeti'nin gelisimini baltalayan yegane unsurdur. bunun bir dolu sebebi vardir.

    turkiye'deki egitim sistemi, yillarini verip okuyan gençlere kalici kazanimlar, bilince yerlesecek pratik bilgiler vermek ve uygulamali ögretimi benimsemek yerine, teori,teori,teoriyle insanlari doldurur ve ögrencinin aklinin almak istemedigi bu teorileri gerekirse zorla ezberletmek yoluna gider. ama pratik ve faydali(pragmatik) bilgi vermez. illa ki kisi birseyleri ezberleyecek, öyle sinav olacaktir. bu nedenle, o ezberlenen bilgilerle beraber ögrencinin kafasinda var olan pratik zeka da birkaç ay icinde kayboluverir.

    turk egitim sistemi yaraticiliktan tamamen uzak bir sistemdir. kafasi örümceklesmis yöneticiler ve ögretmenlerle dolu okullarda, kendini yeni fikirlere ve olusumlara, aktivitelere kapamis ögretmenler yüzünden binlerce genç yetenek heba olup gitmektedir. bunlarin yaninda, yeni bir seyler yapmak isteyen hevesli ögretmenler de diger bir grup dinozor kitlesi tarafindan durdurulmakta ve kendilerine benzetilmektedir. bu bakimdan, türk egitim sisteminde ögrenciye sans zaten verilmez, ögrenci kendi çabalayip denese de alamaz, bu nedenle hiçbir firsati yoktur, gelecekte de olsa dahi degerlendiremeyecek hale gelir, inisiyatif alabilme, yepyeni ve taze fikirler sunma becerisi sifira iner. daha çocukluktan boyama kitaplarinda,"gökyüzü mavidir ve sen onu maviye boyamalisin diger renkler olmaz" diyerek yetistirilen, fen derslerinde deney yapmadan, sosyal derslerde sebep-sonuç analizi ögrenmeden, yargilama ve bilgiye ulasma yetenegi ve kendini gelistirme hevesi kazanamayan bir ögrenci nasil gercekten egitilmis bir birey olabilir?

    turkiye'de okullarda laboratuvarlar,bilgisayar odalari ve spor salonlari vardir. ancak bunlarin var oldugu bir okulda okuyan bir ogrenci, nedense bu tesislerin cogunu bir kez dahi goremez, usengec ve orumcek kafali hocalar, gene, kitaptan bilgi okuduklari icin branslarina dair deney yapmayi bilmezler, bilseler dahi usenirler ve deney yaptirmazlar, ogrenciyi sinifa mahkum ederek, mesleklerinin hakkini vermezler. bunun istisnalari elbet pek coktur, ancak nispeten "kaliteli" egitim kurumlari olarak addedilen anadolu liseleri gibi yerlerde dahi, cogu ogretmen onun bunun torpiliyle, yok bilmem kim beyin, x önemli sahsin tanidigi olarak okula getirildiginden, ogrenciye egitim basarili bir bicimde verilemez..

    turk egitim sistemi oyledir ki, ogrencilerine en iyi sekilde bilmeleri gereken ana dili, salt dilbilgisi kitaplarinda biraktigi gibi, ona modern edebiyat, dunya edebiyati egitimini basarili bir sekilde veremez, ustelik buna ek olarak, simdi kalkmis olsa dahi, uzun sureler var olan birseydi; ogrenciye fen ve matematik derslerini yabanci dille vermeye kalkisir, bu da zaten dersi turkce olarak dogru duzgun anlatamayan yabanci dil de bilmeyen hocalarca verilir.zira, buyuksehir belediyelerimizden birinin en yuksek puanli anadolu lisesi'nde, ingilizce bilmeyen ingilizce hocalarina dahi rastlanmistir.

    turk egitim sistemi haksizliklara pabuc birakir,evet bunu yapar. hoca kafasina gore,ya da tek bir tahtaya kaldirmaya gore sozlu notu verir, bir sene boyunca ogrenciyi takip etmekle, gelisimini izlemekle, birseyler ögretmekle ugrasmaz, hatta emekli olma yasi gelmis bunamis bir kisidir bu...itiraz edersiniz, ancak sonuc alamazsiniz, bosa gider. ogretmen ogrenci dover, okul yoneticileri bunu gecistirir, ancak sahidiniz varsa mahkemede sonuc alirsiniz, ya da valinin, bilmemnenin oglu olmaniz gerekir.

    turk egitim sistemi deneysiz ve ezberci metodlu fen derslerinin yanisira, sosyal dersleri de baltalar. en iyi okullarda bile bölgeler cografyasi konusunda trakya'daki demiryolu istasyonlari veya ege'de pamuk yetistirilen gediz kiyisindaki ilceler gibi sacma sapan seyleri ezberlemek zorunda birakilirsiniz. tarihte ataturk sonrasi ele alinmaz. sebep-sonuc iliskisi kurulmaz, analiz yapilmaz.halbuki, kendi yakin tarihini bilmeyen bir ogrenci, nasil memleketini taniyabilir, nasil memleketini iyisiyle kotusuyle sevmeyi ogrenebilir, tarih bilinci asilanmamis biri gelecekte ne derece kuvvetli bir vatandaslik ve insaniyet bilinci olusturabilir?tarih derslerinde içi bos propaganda yapilmaktadir. turk hep haklidir hep muzafferdir. neden yoktur, bir turk dunyaya bedeldir ,hatta almanya yenildigi icin biz de yenilmisizdir hepsi bundan ibarettir. ataturk inkilaplari ezberletilir ama nitelikleri ogretilmez. boylece daha sonra sagda solda birsey bilmeden ahkam kesen, psikolojide foreclosure olarak anilan bireyler olusuverir. cikarlar yok ben komunistim yok ben ulkucuyum ben soyle boyleyim diye, halbuki daha bunlarin ne oldugunu bilmezler... zira ulkemde, istiklal marsi'ni ezbere okuyan cocuklar takdir toplamakta, esma ul husna'yi ezbere okuyan cocugun karnesinde din notu yuz gelmektedir, ancak hocalarca bilinmemektedir ki onemli olan ozunu kavratabilmektir.

    turk okullarinda sosyal yasam da yoktur.kizlar erkeklerle oturdugunda dolastiginda bu pek cok kimse tarafindan ayip addedilir. ogrenciye tiyatro,muzik gibi etkinlikleri yapma hakki taninmaz, ogrenci cabalasa da izin verilmez. ogrenci ders saatlerinde disari cikarilip toprak kazdirilir. ayiptir gunahtir. ogrenci ilim ogrenmek, bunun yaninda sosyal yanlarinin gelismesi, insanlarla etkilesim kurabilmek icin ordadir, ama ogrenciye ot muamelesi yapilir, biyonik bir robottur o, sosyal bir varlik degildir. egitsel kollar yetersiz kalmakla beraber, ozel okullarda bulunan kulupler sistemi etkilidir. okul butcesinden cuzi bir miktar ayrilarak bu yapilabilir.

    sistemi baltalayan unsurlardan biri de oss ve dersanelerdir. dersaneler sagda solda ne kadar kaliteli hoca varsa toplarlar veya kaliteli hocalar artik devletten bir ayda kazandigini bir gunde kazanabilecek ozel hocalar olurlar. oss ise bir insan ve para ogutucudur. milyonlarca insan, ya sadece konsantre olamadiklarindan hakettikleri yerlere gelememekte, bir o kadari perisan bir sekilde askere gitmektedir. hayatin gidisatini 180 dakikaya sinirlandiran bu sinav, 15 yilda devletin kasasindan 35 milyar dolar, yani toplamda ulkenin bu seneden hesaplarsak senelik gayri safi milli hasilasinin yedide birini yutmustur. halbuki bu para milyonlarca yerde olan bitmemis yatirimlara veya sistemin duzenlenmesine harcansa, pek cok kisi cahillikten kurtulabilirdi.

    politika turkiye'de egitimin yakasini bir turlu birakmamaktadir. politik nedenlerle gençlerimizin yetismesi baltalanmaktadir. hatirlayalim, 1950'li yillarda, siyasetçilerimiz, en iyi sekilde hizmet veren ve koydeki ogrencilere cok basarili bir bicimde hayata dair herseyi ogreten, avrupa ulkelerinde dahi model olmus bir kurum olan koy enstitülerini, sirf populist nedenlerle, "ben odunu aday gostersem onu bile sectiririm" diyen adamlarin bu sozleri pratige dokulebilmesi, halkimin kasten cahil kalmasi amaciyla kapatilmis, her gelen politikaci kendince birseylere mudahale etmis, en sonunda lise gencleri bile sag-sol kavgasina sokulmustur. buyuklerimden duydugum kadariyla, 60li yillarda, anadolu'nun ucra kasabalarinda dahi okullarda fen deneyleri yapilirken, ogrenciler daha ilkokulda dunya cografyasini dahi ogrenerek bilinclenmeye baslarken, ataturk'un gosterdigi muasir medeniyetler seviyesinde egitim hedefinin cok uzagina gidilmis, hatta durum gitgide kotulesmeye baslamistir. hatta yine akrabaya ese dosta torpil olsun diye, ya da oy kaynaklarina yaranmak icin, cope atilmis milyonlarca dolarlik yatirimlar yapilmistir, ki bunlari artik televizyon ekranlarinda gorebilmekteyiz.

    butun bunlar ozel okullarda da gorulmesine ragmen, ne yazik ki genelde devlet okullarinda gorulmektedir. halbuki, oyle bir sistem gelistirilmelidir ki, insanlar dersanelere ozel hocalara akittigi parayi keske okullara akitabilsin, okullara devletçe verilen para, mudur ve muavinlerine mp3 dinlemeleri icin bilgisayar almakta kullanilmasin...yukarida saydiklarimin elbet istisnalari vardir, ancak genel durum boyledir, umulmaktadir ki ulke gelistikce bunlar da azalsin...

    bir yerden baslamak gerekmektedir. bu sistemin duzeltilmesi elbet zordur ve maddi imkanlar kisitlidir.ancak imkansiz diye birsey yoktur, olmamalidir. ama bu sekilde devam ederse, "boyle gelmis boyle gider" zihniyeti hakim olmaya baslayacaktir. oncelikle, egiticinin egitimi e rehberlik programlari verimli bir sekilde gerceklesmeli, taassup ve onyargi dolu hocalarin beyinleri kirilmali, en azindan yeni neslin kurtulmasi, dolayisiyla gelecek nesillere iyi birer ogretmen olabilmeleri icin, hemen simdi egitim sistemine rotuslar yapilmali, bizim her alanda, ilim, teknoloji, ekonomi,refah,sanat ve benzeri alanlarda yukselebilmemizde en onemli unsur egitim oldugundan, butceden egitime ayrilan pay derhal artirilmalidir. biraz olsun sorumlu siyasetciler ortaya cikip,devlete hayirli olacak icraatlara girismeli, parayi çarçur etmeden, uzmanlara da danisarak birtakim duzeltmeler yapilmalidir. yoksa ulkemiz, yillardir bekledigimiz saha kalkmayi,atilimi asla yapamayacak, gelisemeden, hep yabanci devletlere mahkum ve mecbur durumda kalacaktir. halbuki turkiye'nin bir buyuk guc olmasi icin yeterli potansiyeli vardir.
  • eğitimde sondan üçüncü ülke başlığını gördüm. gayet normal. bakın size ironiyi anlatayım:
    sosyoloji, psikoloji, felsefe bölümleri tm'den alıyor. fakat bunların dersleri sözel bölümünde okunup lys'de de sözel kısmında çözülüyor.

    yani bir öğrenci psikoloji, sosyoloji veya felsefe okumak istiyorsa bu dersleri bırakıp edebiyat ve matematik çözecek. muhteşem. psikoloji çözen psikolojiye gidemiyor. ahahaha.

    bakın bu o kadar mantıksız, o kadar hatalı bir şey ki hiçbir justification kurtarmaz.

    on numara beş taşak bir sistem.
  • ögrenmeye ket vurduran ezbere dayanan, saçma sapan zorunluluklar koyan yapıcı olmayıp yıkıcı olan...
hesabın var mı? giriş yap