• hazırlık okuyacağım sene elimde kitap listesi ile akmar'a gitmiştim. benim gibi 2-3 milyon kişi de o gün akmar'a gittiği için dükkanlara girmek bile imkansızdı. zor bela dükkana girsen ve satıcılardan birinin ilgisini çeksen bile "wuthering heights - emily bronte var mı?" soruna "yok" cevabını alıp dükkandan çıkıyordun.

    bu şekilde 10-15 dükkan gezdikten ve listemdeki hemen hiçbir kitabı bulamadıktan sonra yeni bir macera için yeni bir dükkana girdim. yine klasik kitapları saymaya başladım. tam satıcıdan siktiri yiyip dönüp gideceğim sırada içerideki müşterilerden bir tane kız bana dönüp "gel benle" demişti.

    sorgusuz kızı takip ettim. akmar'ın içerisinde kuytu köşe bir yer bulduk. kız elimden kitap listesini aldı. "hotline 1-2 var, workbook var, white fang var" diye diye çantasından kitapları çıkartmaya başladı. meğer hazırlığı yeni bitirmiş, hazırlık kitaplarını satıp lise 1 kitaplarını almaya gelmiş. almam gereken kitapların %80'i kızda mevcuttu. o gün o kızdan 1 liraya, 3 liraya filan satın aldım kitapları. muhtemelen dükkana satabileceği fiyatın üzerine almıştım ama dükkan dükkan gezmekten kurtulmuştum.
    ***
    bir başka gün ailecek evde çekirdek çitleyip savaş ay'ın a takımı programını izliyoruz. satanistlerin kedi kesip(!) yediği dönemler. bir anda siyah yağmurluğu ve kapşonu ile kadraja abim girdi. savaş ay, o an akmar'dan çıkmakta olan ve hiçbir şeyden haberi olmayan abimi ve arkadaşlarını göstererek "işte bunlar gibi satanist gençler şeytana tapıyor, ayin yapıyorlar" gibi bir şeyler söylüyordu. ağzımızda ne varsa püskürttüğümüzü hatırlıyorum.
    ***
    bende anısı büyüktür, hala her yolum düştüğünde muhakkak uğrarım. alt katından girer üst katından çıkar nereye gideceksem akmar'ın içinden geçerek giderim.
  • şimdi kendime "oha" dememe sebep olan bir anımın geçtiği pasajdır. bundan bir on sene kadar önce akmar bugünkü haline pek benzemiyordu. henüz satanist baskınları yapılmamıştı, benim çocuk halimle hissettiğim sıfatı kullanırsam daha bir "ürkütücüydü" o zamanlar burası. deli gençlik dönemlerini çoktan atlatsa bile içindeki akmar sevgisi bitmeyen eski kadıköy genci dayım, bir gün tutturdu yeğenimi akmar'a götüreceğim, o da görsün öğrensin buraları diye. kendisi elini eteğini çekmeye başlamış akmar'dan ama amacı yeğene öğretmek. o zamanki halimle anca beline ulaşabildiğim dayımın elinden tuttum katıldım yanına. kırmızı ışıklı mekanlar, bangır bangır bir müzik, simsiyah kıyafetli insanlar, yoğun bir sise dönüşmüş duman eşliğinde ilk girişimi yaptım akmar'a. dayım eşliğinde geze geze alt katta kaset vsr satan bir dükkan vardı oraya girdik. bonkörlüğü üstünde olan dayım kendisi albümlere bakarken bana da istediğim birşey varsa almamı söyledi.

    buraya kadar ne güzel diyorsunuz değil mi, çocuğu almış akmar'a getirmiş dayısı, bir de kaset al demiş üstüne. peki ama çocuk kaset olarak ne istemiş? işte burası benim akmar'a uzun yıllar uğramama sebebimdir. her aklıma geldiğinde kendime küfretme sebebimdir.

    - şey spice girls kasedi varsa alabilir miyim?

    dayıcığım bugün artık dükkan sahibiyle neden sessizlik içinde uzun uzun bakıştığınızı anlayabiliyorum. senden de dükkan sahibinden de yaşattığım bu ani şok için özür diliyorum.
  • eskiden az bilinen grupların kasetlerini almaya gittiğimiz yer.. emel vardı üst katta, muhabbet etmesi keyifli, sürekli siparişlerimizi çeker, şarkı listesini bile yazardı -hâlâ saçları turuncu..
    okulu kırıp, tee karşıya geçerdik bu kasetler için.. üniforma altındaki tişörtlerimiz, çantalara saklanmış pantolonlarımızla.

    sonra villa günleri başladı -kokusuna zamanla alışılan.. poşet poşet bira sokulurdu içeriye, marlboro light paketi koyu vernik sürülmüş, üzerine herkesin evdiği grubu yazdığı ağır masaları dolaşırdı.. sonra çıkılır, sahilde içilirdi.. eve dönerken otobüste kusulurdu bazen..
    alışkanlığa dönüşmesi kısa sürmez, başka öğrencilerle kaynaşılır, bass çalması öğrenilir, izbe stüdyolara taşınırdı muhabbetler..
    villa'ya adanırdı ilk grubun ismi: excreta.

    sonra salak satanizm bombası patlatıldı.. bitti her şey.. tüm hava yok oldu birden..
    emel bile kopya kasetlerini gizlemeye başlamıştı: “nerelerdesin?”i laf olsun diye soruyordu..

    istanbul'un belki de en konsept yeri bi şekilde mahvedildi işte..
    zaten internet filan, her şey elinin altında..
    o kasetler anlamını hâlâ koruyor ama..
    hâlâ eski günler, ilk sarhoşluk, tripler, ilk şarkı kaydı, gidilen konserler... filan falan...

    şimdi ise, müzik için bile uğranmaz olmuş.. hem nostalji minimo bu açığı daha iyi kapatıyor, kopya kasetlerine orijinal olarak sahip olmak için..
    o da kadıköy'de.. ama akmar'a giderken duyduğun heyecanı duymadan..
  • hiç bir ilkesi olmayan, gerçeklikten ve habercilikten uzak, basitliğin ve saçmalamanın bir ürünü olan türk haberciliğinin elimizden alıp yok ettiği hatıra yuvası...
  • çalıkuşu romanının ikinci elini almak için gittim dün. girişte "aradığınız kitap varsa yardımcı olalım" diye sağlı sollu soru bombardımanı başladı. müzikte bu tekniğin bir adı vardı. hani birinci kişi cümleyi tam bitirmeden ikinci kişi ortadan başa sarar ya.. anlatamadım ama kafada bişeyler canlanmıştır. öyle bir ses dalgası var ortamda.

    ikinci el kitap yazısını gördüğüm ilk yere girdim. sordum. "ikinci el yok ama uygun yollu var" dediler.
    özellikle ikinci el eski basım aradığımı söyleyince de
    "onların yaprakları sararmış oluyor. hatta bazılarının altı çizilmiş notlar alınmış falan. temizinden uygun fiyata vereyim ben sana yeni basımı"
    bunu söyleyen yüzdeki, "öğrencinin halinden anlarım. parası yoktur, abilik/ablalık yapayım." ifadesini net olarak okuyabiliyordum. acaba o da benim suratımdaki hayal kırıklığı ve şaşkınlık ifadesini okuyabilmiş midir?

    peş peşe kitapçılara girdim hepsi de korsan satmaya çalıştı. en sona doğru ufak birinde 93 yılına ait bir tane bulabildim. o bile "10 tlye vereyim yenisini?" teklifinde bulundu.

    sahaflar güzel insanlardı. ne oldu ki onlara?
  • satıcıların ellerinde olmayan kitaplara ürettikleri alternatifler dumurlara sokar.

    + "düşlerin yorumu" var mı?
    - kimin?
    + freud'un.
    - haaa. o yok da abla, rüya tabirleri var olur?
    + he olur!
  • 90'lı yılların baş medya müfettişlerinden savaş ay'ın iftira dolu yayınlarına kurban gitmiş mekandır. a takımı'nda satanizm üzerine yapılan dosya haberler öylesine çirkin ve rezil bir kurguyla izleyiciye sunulmuştu ki, hem mekan sahiplerinin hem de ziyaretçilerinin akmar'la içten bağları çok ciddi anlamda zedelenip kopma noktasına gelmişti. bugün itibarıyla bir iki dükkan dışında akmar ruhunun tarihe karıştığını rahatlıkla söyleyebiliriz.

    öğrencilik yılları kadıköy sokaklarında geçmiş biri olarak yolum düştüğünde mutlaka akmar'ın içinden geçer, o günlerin nefesini hala taşıdığına inandığım akdeniz kafe'ye sırf teselli bulmak için uğramaya çalışırım.
  • kurulus mantigina aykiri bir yer. ıcerideki cogu kitabi bilimum internet sitesinde daha ucuza temin edebilirsiniz. hic oyle romantik sahaf hali de yok iceride ales yds falan iste.
  • sıfırı 49 lira olan kitabın ikinci elini 50 liraya satmaya çalışan enteresan satıcıları bulunan yer. sıfırını 49 lira olduğunu söyleyince fiyatı 30 liraya çektiler. gitmeyin, batsın! böyle ticaret yapacaksalar.
  • en güzel yıllarıma ev sahipliği yapan ve 10 yıl sonrasında bile kadıköy'e her gidişimde uğramadan edemediğim pasaj.

    yıllar önce hazırlık kitaplarımı almaya gitmiştim, bambaşka bir alemdi. ekşisözlük'ün varlığını da orda öğrendim. o zamanlar sözlük yazarıyım denilince böyle ürperirdi herkes, nedir bu sözlük? neler yapıyorlar? biz neden yazar olamayız? vs...

    saflığımdan olsa gerek akmar'da ki herkesi sözlük yazarı sanırdım. o yüzden sık sık uğrardım kitap-kaset bahanesiyle. belki beni de yazar yaparlardı (!)

    düşündükçe kızarırım; ya ben çok saftım, ya onlar çok alçak!
hesabın var mı? giriş yap