• ucuz mu değil mi karar verin artık amk üç gündür elimde valiz havaalanında bekliyorum sizin yüzünüzden.
  • abd'de bir üniversite hastanesinde plastik cerrahi bölümünde 4 hocayız. geçen eylülde aramızdan biri ayrılınca sayımız 5'ten 4'e indi. yeni birinin eklenmesi için hala araştırmalar devam ederken durduk yere yönetimden gelen bir mesajla bu süre boyunca 5 kişilik görevi 4 kişi gerçekleştirdiğimiz için teşekkür ve 5 . kişi için biriken paranın bize verileceğine dair mesaj geldi. özetle çalışanın hakkını savunmasına dahi gerek olmayan ülke. sistem sizin yanınızda.
  • lan bu adamlar 1950’lerde filtre kahve makinası, waffle makinası, yumurta pişirme makinası falan kullanıyordu at tarrakları. bak senin dedenin evinde o dönem televizyon, çamaşır makinesi falan yoktu. deden çarık, nenen lastik ayakkabı ile geziyordu. o günden bu güne de pek bir şey değişmedi. kiraz ile güzelleme yapmış. senin iç piyasada bulacağın en iyi kiraz, ithal ettiğin kirazın bir alt kalitesi. iyisini sen yemiyorsun zaten, alman yiyor, neyin romantizmi bu? götünde donu yok, kiraz güzelliyor. te allam!

    edit: biri de diyor ki güzel ülkemizi aşağılıyormuşuz! bak, bak lafa bak. biz olanı söylüyoruz at daşşağı, ülkeye bu hali reva görenler ülkeyi aşağılayanlar. sizin bu yaptığınızın sinan çetin’in çıkıp da benim filmlerim nolan’ınkilerden iyi demesinden farklı değil. canım ülkemiz ne de olsa. her şeyin ikinci kalitesini, yan sanayisini görüp de romantizm kasan canım ülkemiz.
  • maocu çintaparlara göre batan ülkeymiş. *

    nasıl batıyor merak ettim. 50 eyaletin her biri bağımsız devlet olsa oecd'yi oluşturan ilk 20 ülkenin 4 tanesi bu eyaletlerden oluşurdu. (california, new york, texas ve florida).

    ilk 50 ülkede içinde ise 17 eyaleti olurdu.

    hadi ekonomiyi geç. abd'nin asıl gücü kültürel etkisi ve yaşam tarzı. bugün senin çin'in ve abd aynı anda sınırlarını açsa dünya nüfusunun kaçı abd'de, kaçı çin'de yaşamayı tercih eder bir düşün bakalım.

    ulan gece gündüz batıya ve israil'e söven ama ilk fırsatta suudi arabistan, iran veya pakistan'da yaşamak yerine abd ve avrupa'ya kapağı atan yurdum siyasal islamcıları gibi ikiyüzlüsünüz. sizi gidi maocu perinçekçiler sizi.
  • türkiye'nin en çok devlet ihalesi alan 5 şirketi: cengiz, limak, kalyon, kolin ve mng. bunların hepsi ağırlıklı inşaat şirketi.

    abd'nin en çok devlet ihalesi alan 5 şirketi: lockheed martin, boeing, general dynamics, raytheon, northrop grumman. bunların da hepsi ağırlıklı teknoloji şirketi. özellikle lockheed martin ve boeing uzay, havacılık ve savunma sanayisinde sapıkça işler yapan firmalar. kaynak

    sonra da insanlar "ama siyonistler, ama yahudiler, kapitalizm, dış güçler bunlar abd bizi sikiyoo :'(" diye ağlasın.

    2020 yılının sonunda boston dynamics 921 milyon dolara hyundai'ye satıldı.* türkiye'de hiç bir işe yaramayan ankapark'a 750 milyon dolar harcandı. *

    çin volvo'yu 1.8 milyar dolara satın aldı. togg denen belki hiç göremeyeceğimiz projenin maliyeti 3 milyar dolar olarak belirlenmiş. * osmangazi köprüsü için 13 milyar dolar hazine garantisi verilmiş. * bu arada hazineden 128 milyar doların kaybolduğunu da unutmayalım. türkiye'nin en büyük holdinglerinden birisi koç holding'in değeri 66 milyar dolar. mercedes-benz net değeri 60 milyar dolar. hazineden kaybolan parayla 2 tane mercedes-benz alınır.

    ama pardon ya ah şu siyonistler, yahudiler ve gaddar amerika var ya. hep onların yüzünden. onlar olmasa uçup kaçacağız, dünyanın süper gücü olacağız. bunların işi gücü türkiye.

    senin ülkenin gencine bilgisayarı bile çok görüyorlar, kendini geliştirip ortaya bir şeyler koyabileceği bütün araç ve gereçlere vergiyi dayıyorlar. üniversiteye daha başlarken borçlandırıp barınma ihtiyacını bile karşılamıyorlar.

    ülkenin en büyük seçmen grubunun savunması "çıkar telefonunu göster." lan siz ne anlatıyorsunuz burada?

    yazılım geliştirip freelance olarak çalışarak para kazanmak istersin değil mi? kullanabileceğin en mantıklı ödeme aracı paypal. paypal yasak lan ülkede. bir ara wikipedia bile yasaktı. abd az bile sikiyor.
  • hayatında türkiye cumhuriyeti sınırlarından çıkmadığından emin olduğum zevat, yine 330 milyonun tümüyle ilgili bilgi vermiş.

    15 senelik araç abd'de 3000 dolar falandır. 3000 dolar 1.5 asgari maaş değildir. 15 senelik araba artık tedarikçinin parça bulundurma zorunluluğu olduğu bir araç değildir. 15 senelik araba senin gibi açlıktan ağzı kokan ülkeler haricinde, genelde %80'inin hurda presslerinde yok edilir, bu nedenle parça bulmak zorlaşır. ve abd yan sanayi yedek parça ülkesi değildir.

    oto tamircilerinin dolandırıcı olduğunu kıçını yaydığı yerden nasıl anlamış bilmiyorum ama, sanayiye bilmeyen bir adam gittiğinde anasını sikerler burada. avuç içi kadar boyaya 5 sene önce 500 tl isteyen usta gördü bu gözler. lokal boya bak. 5 dk falan sürer en fazla. 50 liraya yaptırdım. öyle işte. bilmeyeni sikiyorlar.

    hayır iki farklı arabanın ortadan birleştirilmiş hali olan arabayı kazasız boyasız diye satanların olduğu ülkede, gidip bir başka yerin, üstelik hiç gidip görmediği bir yerin tüm ikinci el araç satıcılarına dolandırıcı demek de, ne bileyim aşırı komik ya. zavallılık sanki. ne bileyim ben bütün avustralya'lılar şöyledir, böyledir diyemem mesela. hayatımda 2 tane tanıdım ama diyemem yani.

    ha bir de, abd'de ustalık işleri çok pahalı. o yüzden herkes garajında araba tamir ediyor. dolandırılma korkusundan değil. keza ikinci el satış için de aynı. beyan edilenden farklı bir şey çıkma ihtimali düşük. türkiye'nin %0.1'i falan bile olabilir. zira abd'de sizi dolandırırlarsa, anasını sikebilirsiniz tazminatla. o yüzden buradaki gibi git derdini marko paşa'ya anlat diyemezler.

    bir de araba üzerinden devleti nasıl hırsız çıkardınız amk? ne yapıyor, biden gidip vergilerden yazlık saray mı yaptırıyor, garantili mega projeler mi açıklıyor? trump central park'ta top kek dağıtacağız diye 9/11 paralarını mı cukkalladı? apostolik kilisesinin imamına makam aracı mı çektiler? sayntoloji tarikatına para mı aktardılar? anasını siktiğimin vergilerinin tek tek nereye gittiğinin açıklandığı, hesabının çatır çatır sorulduğu, vergi konusunda en şeffaf ülkede devlet nasıl hırsız olabildi araba satışı üzerinden.

    bok atacağım diye iyice gerizekalıca argümanlar üretmeye başladınız.
  • ülkemizdeki kalitesiz devlet okulları ve fahiş fiyatlı özel okullar yeniden gündeme gelince hakkında bazı şeyleri hatırladığım ülkedir.

    abd'de de aynen türkiye'de olduğu gibi devlet okulları ve özel okullar var. gerçi burada bizim devlet okulu dediğimiz kurumlar "public school" olarak anılıyor... halk okulu.

    burada çocuğunu özel okula gönderen grup genellikle şu iki (göreceli olarak küçük) kümelerden birinde:

    1. çocuğunun din temalı eğitim almasını isteyenler.
    2. çocuğunu "prep school" denen ve biraz bizim eski anadolu liseleri ile karşılaştırılabilecek aralıksız 7 ila 12 senelik okullara gönderenler.

    bu iki kategori genellikle hayli pahalı.

    mesela benim evimin yakınında "philips academy" adındaki prep school var. baba ve oğul george bush'lar yale'e gitmeden önce buradan mezun olmuşlar. prestijli bir özel okul. bu okulun bu seneki yatılı fiyatı 70 bin dolar, yani 2 küsür milyon tl. siz buna ekstra masraflarla 2.5 milyon diyebilirsiniz.

    din temalı eğitim veren ve yine yakınımdaki diğer okul da "st. john's prep school" adındaki bir katolik okulu. bunun seneliği de sanırım 40 bin dolar civarında. ekstrası ile 1.5 milyon olarak düşünebilirsiniz.

    tabii ki bunlardan daha ucuz özel okullar da var. ben abd'nin en pahalı eyaletlerinden birinin en pahalı kasabalarından birinde yaşıyorum. etraf böyle.

    öte yandan...

    abd'de 12 senelik eğitimi özel okulda alan öğrenci oranı toplamın sadece %10'u. yani çocukların %90'ı halk okullarına gidiyor. kapitalist abd'deki eğitimin belkemiği halk okullarıdır.

    ama siz bunları türkiye'deki devlet okulu gibi düşünmeyin. istisnaları ve bazı detayları atlayarak genel yapıyı anlatacağım.

    abd'de halk okulları öncelikli olarak devlet bütçesinden beslenmez. göbekten bir milli eğitim bilmemnesine de pek bağımlı değillerdir. abd'de demokrasi de, eğitim de mahalleden başlar. halk okullarının ana finansal kaynağı bünyesinde bulundukları kasabalardır. bir kasaba, bütçesi yetiyorsa istediği gibi yeni okul açabilir. devletten para beklemez. kasaba bütçesi, o kasabada yaşayan halk tarafından oluşturulur ve bunun ana gelir kaynağı emlak ve bireysel mal vergileridir.

    benim yaşadığım kasabada sanırım 3-4 ilkokul, 1 ortaokul, 1 de lise var. bunlar halk okulları. ilkokullar çocuklar daha küçük oldukları için kasabaya yayılmış durumda. maksat küçük çocuklar zorluk çekmesin.

    buradan çıkan çocuklar aynı ortaokula ve sonrasında da aynı liseye gidiyorlar. ama ortaokul ve özellikle lise dediğimde gözünüzde üniversite kampüsü gibi şeyler belirsin.

    kasabadaki halk ortaokulu biri 3 bin kişilik tribünlü iki futbol sahasına, tam teşekküllü ve tartan pistli atletizm sahasına, 2 bin kişilik tribünlü spor salonuna, konser salonuna, sanat galerisine, müzik stüdyosuna, kendi radyosuna filan sahip.

    varın liseyi siz düşünün... türkiye'de "ben de buradayım" diyen üniversite kampüsüne rahmet okutur.

    ilkokuldan başlayarak liseyi de bu okullarda okuyan her çocuk için eğer evi okula 1 milden uzaksa çift yönlü servis var. bunu okul sistemi ayarlıyor ve bizim kasabada bunun senelik ücreti 190 dolar.

    kitap zorunluluğu yok. forma zorunluluğu yok. ortaokul ve lise her sene çocuklara yeni ve bedava tablet verip sene sonu geri alıyor.

    bu eğitim için ödenen para ne? sıfır dolar. evet, bedava. sı-fır.

    çocuğunuzun okulda yemek yemesini istiyorsanız ve maddi durumunuz iyi değilse, o da bedava. bunlar beyan usulü işliyor. kimse sizden banka dökümü filan istemiyor, çünkü yerel halk muazzam ahlaklı. dolandırıcılığa alışık değiller. eğer maddi durumunuz varsa, o bile günde 3-4 doları geçmiyor.

    kısacası okul servisi ve yemek için ödenen gayet cüzi rakamlar dışında bir gider yok.

    ama tabii ki önemli olan eğitimin kalitesi...

    bu sene lise ikinci sınıftaki bir çocuğun aldığı dersler (bahar dönemi için) şöyle:

    - honors algebra 2
    - murals class (büyük boyutlu duvar eserleri)
    - honors spanish 2
    - honors united states history 1
    - personal fitness and nutrition
    - english 10
    - honors organic chemistry
    - advisory

    bu derslerin hepsi büyük ölçüde sınıfta işleniyor. ev ödevi var, ama ağırlığı düşük. sınıftaki katılıma büyük önem veriliyor. kitaptan takip diye bir şey yok. zaten kitap yok. çocuklara araştırmacı olmaları öğretiliyor.

    en sonda "advisory" diye bir şey var... bu her hafta 1 saat yapılıyor. çocuk burada kendine atanan danışmandan teke tek "coaching" alıyor. bu danışman ta üniversiteye kadar çocuk ile birlikte.

    ama eğitim sadece sınıftan ibaret değil.

    bu çocukların hepsi en azından iki ekstra kulüp ya da aktiviteye üye. bunlar arasında fotoğrafçılık, robotics, yazılım, şiir, edebiyat, aşçılık ve daha bin türlü konu var. çocuklar bunlardan kendilerine uygun olanları seçip her gün okul sonrası bunlarla da uğraşıyorlar.

    dahası... spor konusunda muazzam bir motivasyon var.

    bir çok çocuk okul bünyesindeki en az bir spor dalı ile ilgili. kulüp aktiviteleri sonrası ya da onunla çakışsa da hemen her gün antrenmanları var. haftada 1-2 diğer okullarla yarışmaları var.

    o da yetmedi...

    çocuklar senede iki defa - eğer isterlerse, ekstra ücret ile - uluslararası projelere gidiyorlar. bu sene costa rica'da yağmur ormanı araştırmasına gittiler... yaza peru'ya gönüllü hayır kurumu çalışanı olarak gidecekler. bunlar da sicillerine işleniyor.

    kısacası...

    çocuklar deli gibi hayata hazırlanıyorlar ve bunun gideri (uluslararası projeler dışında) neredeyse sıfır dolar.

    şunu da net bir şekilde söyleyebilirim... bizim kasaba lisesinden her sene harvard'a, mit'e, yale'e, clemson'a, tufts'a, northeastern'a ve bilimum ivy-league okuluna öğrenci gönderme yüzdesi türkiye'deki en premium okuldan yüksektir.

    o zaman biraz bütçeye bakalım... bu para nereden geliyor?

    dediğim gibi, eğitim giderlerinin çoğu yerel emlak vergilerinden karşılanıyor. benim senelik emlak vergim 18 bin dolar. bunun üzerine senede 1-2 bin dolar araç vergisi ödüyorum. yaşadığım eyaletin gelir vergisi %6. buradan da eyalet tarafından yaşadığım kasabaya belli bir ödenek aktarılıyor. federaller konuyla pek alakalı değil.

    genel olarak durum bundan ibaret.

    bu noktada aslında adaletsizlikten bahsedebilirsiniz. çünkü her kasaba, her eyalet aynı değil ve bu sistem zengin kasabalar ve zengin eyaletler için tıkır tıkır işlerken gelir düzeyi daha düşük yerlerde durum farklı. ben uzun süre güneyin daha fakir eyaletlerinin en fakir semtlerini de tecrübe ettim. oralardaki halk okulları gerçekten inanılmaz özverili öğretmenler ve yöneticiler sayesinde dönüyor. o okullara federallerden de daha fazla yardım gidiyor.

    kısacası her gelir düzeyi yukarıda saydığım halk okulu ayrıcalıklarına sahip değil.

    abd'de insanlar ev alırken genellikle bu konuya çok ciddi eğilirler:

    - çocuğumu halk okullarına göndermek için pahalı bir kasabaya mı taşınsam?

    - ucuz kasabada yaşayıp çocuğumu özel okula mı göndersem?

    bu son derece bireysel bir seçim, ama gördüğünüz gibi çocukların %90'ı bir şekilde halk okulu sisteminden geçiyor.

    bir de şuna değinmek lazım...

    ben hristiyan değilim... kasabada iki tane kilise var. bu kiliseler için cebimden ve vergilerimden çıkan para sıfır. bu kiliseler tamamen cemaatlerinin yardımları ile dönüyorlar. kilisenin bakımı, rahibin maaşı, her türlü gider bağış ile karşılanıyor. işin ilginç yanı, burada cami de var, sinagog da var... oralara da gitmiyorum. dindar değilim. ama o cami de, o sinagog da bağış ile dönüyor. demek ki istenirse oluyor. türkiye'deki gibi devlet okullarının içi boşaltılıp özel okul sahibi bakanlar zengin edilirken bir yandan da din yönetimine milyar dolarlar akıtılmıyor burada. inanıyorsan gidiyorsun, bağışını yapıyorsun. o kadar.

    demokrasi kasaba düzeyinde demiştim... işte her şeyin başlama noktası o. burada eğitimden sorumlu bürokratlar ve yöneticiler atama yoluyla gelmiyor. kasaba bazında periyodik olarak yapılan seçimlerle o görevlere getiriliyorlar. kütüphane sorumlusuna kadar seçimle geliyor. işini iyi yapamayan da seçimle gönderiliyor. şu anda eğitim ile ilgili kasaba kurumlarının tepe noktaları hintli, koreli ve japon annelerle dolu :)

    uzun yazdım, ama kapitalist abd'nin bu konuda - benim sınırlı açımdan da olsa - bir röntgenini görün istedim.

    türkiye'nin de kaynakları var. yapılması gereken bu kaynakları ona buna peşkeş çekip parayı bilfen'de "çocuğum fakir görmesin" laçkalığı ile harcayan lümpen tabakası yaratmak yerine dürüstlükle, istekle, heyecanla "fark yaratacak" eğitim kalitesini yükseltmeye harcasak bir yerlere geliriz.
  • amerika'da ilkokula gittim, 20 seneden fazla oluyor. bir sene komple afrika tarihi okuduk. ertesi sene komple cin tarihi. amerika tarihi ile afrika tarihi kesisti tabii ki malum bati afrika'dan amerika'ya olan kole ticareti daha 1500'lerde mi ne basliyor, cok uzun bir tarih.

    biz kucuk cocuk halimizle her seyi ogrendik. o gemilerde insanlarin nasil istiflendigi, o zaman ki kaynaklardaki eskizleri inceledik, gemilerdeki olum oranlarini, sartlari, hastaliklari, varinca nasil hayvan gibi satildiklarini, "plantation" larda ki ekonomiyi ve calisma sartlarini, vb.

    disislerine mevlut cavusoglu ve yanindakiler gibi isbilmez kompleksli koyluleri koyarsan, tarihi kayitlarini, arsivlerin hepsini kamuya acmazsan (burada millet acik diyor ama bunlara ulasmak oyle kolay degil. dijitalize edilebilir, ingilizceye cevirilebilir), her bir boku sansurlersen, egitim sistemini bastan beseri bilimlerde guduk ve sig isletirsen, o zaman hic kimse seni dinlemez cunku insanlarin dinleyecegi adam yetistirememissindir. amerika'nin iyi yetismis her hangi bir adami/kadini, bir mevlut cavusoglunu iki saniyede sah mat eder; arada oyle bir egitim, gorgu, ve gormusluk farki var.

    debe editi: arsivlerin acilmasi fikrini elestiren cok mesaj geldi. evet, bence butun o zamana dair arsivlerin, kaynaklarin duzenlenip kamuya acik veritabanlara konulmasi gerekir. bir arkadas "sanki arsivleri gorunce soykirim yok mu diyecek abd" diyerek bu fikri elestirdi. bu dunyanin her ulkesinde tarihci var, sirf amerika degil. tarih hem kacinilmaz olup hem de son derecede cok seslidir. turklerin arasinda kimlerin ne yaptigi da ortaya cikar, ermenilerin de, ruslarin da, ve boylece ermeni amerikan lobisinin sesinin disindaki butun sesler marjinal bir kategoriye sokulmaz. saklanmanin hic bir alemi yok ayrica buyuk bir devlete de yakismaz.
  • midwest'te bir şehirdeyim.

    kampüsten çıkıp eve yürürken geçirdiğim süre yaklaşık kırk dakika. normal ana yol yerine genelde büyük bir parkın yakınından geçiyorum; çünkü devasa yeşil alan ve baseball falan oynayan tipler hoşuma gidiyor. bu parka ulaşmak için tren raylarının ortadan ikiye böldüğü bir alandan geçmem gerekiyor. bunun için de eski bir üst geçidi kullanıyorum.

    tam bu noktada gece görüşümün çok zayıf olduğunu belirteyim. yani normal bir insanın yeterli bulduğu ışık benim için yetersiz geceleri.

    hava karardıktan sonra yürüdüğümde üst geçitten aşağıya inerken merdivenlerde sıkıntı çekiyorum. zira ışıklandırma yeterli değil. hani gencim, hayat doluyum, enerjiğim (selam ederim) falan; ama bir kez tökezlesem on tane basamak birden göt üstünde ineceğim. dolayısıyla elime telefonumu alıp onun ışığıyla iniyorum her seferinde.

    bir gece ellerim doluydu ve çıkaramadım telefonu. merdivenlerden inerken sövüp saydım göremediğim için. eve geldim, yaşadığım şehrin ilgili makamlarını buldum, bir email yazdım durumu açıklayan. sonra unuttum gitti.

    olaydan iki hafta sonra falan bir gece yine oradan geçiyordum ve merdivenlerin apaydınlık olduğunu fark ettim. adamlar yeni bir ışıklandırma yapmışlar üst geçidin iki tarafındaki merdivenleri aydınlatacak şekilde.

    ...bu entry'yi bir yıl önce yazıp kenara atmışım. şimdi kenar'dakilere bakarken gördüm. köprü hâlâ aydınlık geceleri. bir yıl daha geçti abd'de ve genel olarak çok ciddi, köklü sorunları olan bir ülke olsa da, işi olan bir insan için çok rahat bir ülke. sikik asistan maaşımla türkiye'de yaşadığımın on katı rahat yaşıyorum.
  • dün los angeles’ta walmartta dolaşırken yanıma bir kadın geldi ve aşı olup olmadığımı sordu ve eğer olmadıysam hemen ücretsiz yaptırabileceğimi söyledi. amerika vatandaşı değilim sadece bir kaç günlüğüne iş için geldim yine de yaptırabilir miyim diye sorduğumda da pasaportum yanımdaysa yine ücretsiz olarak yaptırabileceğimi söyledi. ülkemizde ilk dozu yaptırmış insanlara dahi ikinci doz aşıyı zamanında planlayamayan yetkililerin süreci çok iyi yönettiğini iddia edenler var hala o yüzden paylaşmak istedim.
hesabın var mı? giriş yap