• bireylerin toplum içinde bir sayıdan başka bir şey ifade etmediğini savunduğu halde çok ciciymiş gibi anlatılıyor.

    savaşlarda ölenler, savaş kazanildiginda değerini kaybeder. yarim milyon insan ölür, kimisi sakat kalır ve bunlar sadece istatistikten ibarettir, psikolojik travma yaşayanlar genelde istatistik dahi olamaz. ölenlerin birey oluşu yok sayılır çünkü önemli olan toplumun refahidir. bir yakinimizin ölümü bile trajikken, yüzlerce binin ölümü fedakarlıktan başka bir şey sayılmaz.

    altruizmin yüce bir şey olarak öğretildiği sistemlerde individualizm, egoistlik ve topluma zarar veren bir şey olarak tanıtilır. şehitlikle kandırılan insanlar toplumun yararı için ölmeye ve öldürmeye hazırdır.

    faşizmin temelinde kolektivizm vardır. bir düşüncenin hatasını göstermek için felsefi temellerini yikmaniz gerekir. ancak daha çocukken atılan bu temel o kadar derinde ve yıkılması zordur ki, sıra faşizme gelene kadar derindekileri aşmanız çok zordur.

    henüz 7 yaşında varlığını milletinin varlığına armağan eden çocuğun birey haline gelmesi, kendine has özellikler edinmesi beklenecek bir durum değildir. farklı yapıdaki insanları kontrol etmek daha zor olacağından, tek tip insan yaratmak bunun bir sonucudur.

    ayni zamanda savaşların en büyük sebebidir. bir bireyin tek başına başka toplulukları katletmesi için bir sebep yoktur, mümkün değildir.

    milliyetçilik, kolektivizmin tehlikesine örnek olabilir. bir yunanistan vatandaşının benimle bireysel olarak sorunu olmadığı halde, hükümetlerin tavırları yüzünden, kendini yunan toplumun bir üyesi saydigi için ve beni türk toplumunun bir üyesi sayarak benden nefret edebilir.
    bugün hala bir taraf kendini kürt, diğer taraf türk gördüğü için aralarında savaş var ve insanlar ölüyor.

    (bkz: liberteryenizm)
    (bkz: voluntarizm)
    (bkz: agorizm)
    (bkz: anarko kapitalizm/@crash bandicoot)
    (bkz: komünist yaşam tarzı/@crash bandicoot)
    (bkz: sosyalizm/@crash bandicoot)
  • bireyciliğin tam karşısında yer alan ve 19. yüzyıl liberalizminden uzaklaşarak, genel bir sosyal geliş­me çizgisi, ekonomik bir reform programı, insanlık için ütopik bir düzen ve, sosyalizm, komünizm, sendikalizm ve bolşevizmde ol­duğu gibi, otoriteye dayalı bir toplumsal de­netim mekanizması geliştiren ortaklaşacılık düşüncesine; üretim araçlarının bölgesel, ulusal ya da evrensel düzeyde ortaklaşa kul­lanılmasını amaçlayan iktisat sistemine verilen ad.
  • üretim araçlarından kişisel sahipliği kaldırıp ortak kullanmayı ve toplum içinde her türlü harekette ortak davranışı savunan öğreti, ortaklaşacılık.
  • komunizmin ekonomik görüsüdür....
  • teorik olarak dogaya karsi bir cesit baskaldiri,tamamrn insan bir felsefe ve iyi bir sey olsa da pratikte dogaya aykiridir ve ayakta kalmasi icin bir yigin (cogu baskiya ve endoktrinasyona bagli) mekanizma gerekir.onemli olan toplum mu yoksa birey midir,toplumun ilerlemesi kavrami nedir,hala bilinemeyen sorular ama bireysellikgin agir bastigi topluluklarda refah duzeyi ve bilim daha ileridir,cunku bireyler genis dusunmeye tesvik edilir,surekli farkinda olmadiklari mekanizmalarla hayatlari kontrol edilmez.ornek olarak iskandinav sosyalizmi verilebilir.
    bu modelde bireysellik gorece on plandadir ve toplum planlamasi da bireylerin iyiligini saglayarak yapilir (bu planlama aci ama gercek bir kavram).kabul edersiniz ki iskandinav sosyalizmi bilim adamlarinin onunu tikamasi disinda en basarili sosyalist sistemdir.

    sonuc olarak kolektivizmin bir cesit memeoid oldugunu soyleyebiliriz.kavram ilk asamalarda insanlarin iyi yasamasi icin ortaya ciksa da sistemi yurutecek mekanizmalar o kadar sikilasir,fire verdikce yama icin o kadar cok mekanozma cikar ki en sonunda sistemin amaci toplumun iyiligini saglamak degil,toplumun amaci sistemi ayakta tutmak olur ve bireylerin hayatlarini yonlrndirme sanslari neredeyse sifira iner.ayrica ileri kolektivizmde insan haklari ihlalleri daha sik yasanir.kaynak veremesem de konuyla ilgili olanlar kaynaklara daha rahat ulasabilirler.
  • bireyciliğin karşıtı olmasına rağmen, oksimoronik bir şekilde çarpık bireyciliği ve hatta narsisizmi teşvik eden toplum yapısı.

    şöyle ki; bireyciliğin hakim olduğu toplumlarda herkesin sosyal kontratmışcasına kabullendiği bir şey var: "her insanın hayatının merkezi yine kendisidir."

    kolektivizm ise ilgi budalalığını meşru kılıyor. herkes sırayla odak merkezi olmak istiyor ve gürültülü bir şekilde empati ya da sempati bekliyor. aksi bir tepki verdiğinizde vicdansızlıkla ya da insan olmamakla suçlanıyorsunuz ve toplum ile bağlarınız giderek gücünü kaybediyor. işin daha vahim yani, bireyselci bir şekilde düşünüp kolektivist bir şekilde yaşamaya çalışmak kabadayılığı, magandalığı, hırsızlığı ve dahi emek hırsızlığını meşru kılıyor ve toplum bu bayağı insanları kahraman ilan ediyor. bir kişinin doğrusu, toplumun doğrusu haline geliyor.

    işin en vahim kısmı ise, bu ülkede yirmi yıldan fazla yaşamış her insan evladı bu çarpık kültüre uzun süreli maruz kalmış demek. korkarım ki bu durum halihazırda hayatımızda problemlere yol açtı, açıyor ve açacak.

    edit: "entellektüel" kelimesindeki hatanın aynısı varmış.
  • daha çok öğrenciyken yaşanılan, evlendikten sonra ortadan kalkan bir durum. (bkz: bir evde on kişi) ortak sosyal yaşayış ve faaliyet. bireyciliğin tam karşıtı.
  • bireyciligin tersi, hofstede'in kültür siniflamasina göre, kültürlerin yapilarini belirleyen dört boyuttan birisinin parçasi. buna göre kültürler bireycilik-kolektivizm, erillik-disillik, güç uzakligi ve belirsizlikten kaçinma durumlarina göre farkli özelikler gösterirler. bunlaa bakilarak biribirlerine uzak ya da yakin kültürler tespit edilebilir.
  • "...düşmanca ortamın içinde hiç kimse bize saygı göstermiyor ve hiç kimse bizden korkmuyordu. gece ve orman bizi çok korkutuyordu. bu dünya zoolojisinin en savunmasız hayvanları, işe yaramaz yavruları, neredeyse bir hiç olan yetişkinleri bizlerdik; ne pençelerimiz vardı, ne keskin dişlerimiz, ne çok hızlı koşan bacaklarımız, ne de iyi bir koku alma duyumuz.

    bizim hikayemizin başlangıcı şu anda bir sis perdesinin altında gizli. o zamanlar tek yapabildiğimiz herhalde taşları fırlatmak ve bir odun parçasıyla vurmaktan ibaretti.

    şimdi insanın aklına şu soru gelebilir: hayatta kalmanın mucizelere bağlı olduğu bir ortamda bunu başarmamızın sebebi kendimizi toplu halde savunmak ve yiyeceğimizi paylaşmak mıydı acaba? bu günün insanlığı, herkesin kendi bacağından asıldığı ve herkesin kendi canını kurtardığı günümüz medeniyeti dünya üzerinde ne kadar sürebilir ki?"

    eduardo galeano
  • kollektivizm yani ortaklaşacılık üretim aletlerinin ortaklaşa kullanılması esasına dayanır. bireyciliğin karşıtıdır. felsefi bir soruya verilen cevaplardan biridir. gerçekten özgürlük diye bişey var mıdır? varsa bu saf (ari) özgürlüğe nasıl ulaşılır? felsefe proföserü aynı zamanda iktisat biliminin kurucusu adam smith, "özgürlük vardır ve ancak saf özgürlüğe bireylerin çıkarlarını en büyüklemesiyle ulaşılır." demiş. bu belli ılardan doğrudur. fakat daha sonraları bireylerin çıkarlarını enbüyüklemesi sürecindeki iktisadi dalgalanmalar sırasında bir zümrenin bir büyük çoğunluğu ezmeden çıkarını enbüyükleyemeyeceği ve özgürleşemeyeceği oluşan refah bireyi dahi rahat ettiremez olduğu anlaşılmıştır. 19.yy k. marks das kapitali yazar yabancılaşmadan bahseder. marks a göre birey saf özgürlüğe toplum özgürleşmeden varamaz. bunun için toplumun özgürleşmesi için katışık ortaklaşa bir işletme sistemi iş sistemiz oluşturur. bu ileri safhalarda insanı tüm israflardan ve verimsizlikten kurtaracak ve inanılmaz bir bolluk yaşatacak. işte bu bolluğu yaratmak için rekabet yerine milli planlama ortaya atılmıştır planlamayla ortaklaşa üretim kollektif çiflik fabrika vb. sayesinde kalkınma %150 lere çıkartılacaktır sovyetlerin ilk 30 yılında başarıyla uygulanmıştır.
hesabın var mı? giriş yap