• emine ışınsu'nun bir romanı. 80 öncesi ülkücü hareketi anlatır. ankara'da geçen roman gerçek kişiler ve olaylarla örülüdür. tarihi bir yanı olmasa da ülkücü literatürde hep bilien isimler romanın esas kahramanlarıdır. sürükleyici ve ilgi çekici kurgusuyla o döneme dair minimal bir fotoğraf verir. çatışmalar, silahlar, kavgalar başarılı tasvir edilmiştir.
  • anlık çok keskin bir acının bedende hissedilen halidir. çığlığa dönüşerek zuhur eder. ruhta hissedilen hali ise ne olduğunu anlayamadan yaşanan bir panik ve yıkımın eşiğine gelmiş olma korkusudur. ruhtaki o mecalsizlik anında vücutta tezahür eden şey ise, dizlerdeki ferin kesilmesiyle beraber aniden dökülmeye başlayan gözyaşlarıdır.

    sızı ile karıştırılır. halbuki sancı bıçak darbesidir. bir kere ya da birkaç kez girer art arda, ama ayırt edici özelliği kesikli olmasıdır. araya "an" girer. sızı ise süreklidir. nispeten daha katlanılabilirdir sancıya göre, alışılabilir belki git gide azalan bir ivmeyle nihayete ereceği düşüncesi hasıl olmuşsa.

    hoşlanma ve peşinden gelen "sürekli o kişiyi düşünme durumu" da aslında bu sancı-sızı ikilisine benzer bir yönüyle. ilk hal yani bir anda gelen hoşlanma ve ilk merak sancıdır. aniden geliverir. sonrasında sevmeye başlanılan kişinin akıldan çıkmaması ise sızıdır.

    bilinmeze duyulan korkuyla karışık bir ilgi, şu sancılı hali sevimli kılar. zira insanın içinde bir şeyler değişiyordur. ayrıca oyalamıyordur da insanı. zira aniden olup geçmiştir.

    peşinden gelen sızı ise pek sevilmez. çünkü kimi insan, kontrolünü yitirmek kaygısıyla bu akıldan çıkaramama meselesinin bitmesini ister. lakin aşk o sızının hiç geçmemesidir. hisler karşılıklı olsa da olmasa da, o sızıyı tatmalı insan. şu bile, ruhun bir mesafe kaydetmesi için insana verilen ayrı bir lütuftur.
  • 1969-1971 yillari arasinin siyasi atmosferini ulkucu dursun onkuzu nun hayat hikayesinin akisi icinde (ki ilginctir) roman teknigi acisindan basarili bir bicimde anlatan ve ulkucu kesimin bir donemler basucu kitaplarindan biri olan otuken yayinlari ndan yayinlanmis emine isinsu romani
  • insanı iki büklüm yapıp süründüren lanet olası ağrı. gece tam 3 buçuk saat yatakta kıvrandıktan sonra tek düşüncem allah düşmanıma vermesin. öyle illet öyle insanı canından bezdiren bişi...
  • sanrı ile karıştırılmamalıdır, sanrı psikolojik olarak yıpranan kişilerin hayali şeyler yaşamasıdır. sancı ise fiziksel ağrıların verdiği bir şeydir. ayrıca (bkz: sancı dergisi)
  • ruhun küçücük bir noktaya büzülüp sıkışmasıdır bazen... bir karadelik gibi çektikçe içine çeker durur. kocaman bir kütleyi alır sıkıştırırsın bir küçücük noktaya, al sana muazzam bir enerji! yuttukça yutar, yuttukça enerjisi artar.. o enerjiyle neler yapılır kim bilir.. doğumdur işte aynı zamanda. ruhun daralacak, bunun sancısı çekilecek ve doğum gerçekleşecek.. gerçekleşecek de bu süreci bilmek ne işe yarayacak onu bilemiyorum bir türlü.

    hayatım boyunca evrende ne varsa hepsinin bilimle bir şekilde bağlantılı olduğuna inandım. baktığım her yerde doğanın yasalarını görür oldum.. bu muazzam döngü zaman zaman başımı döndürdü.. fakat ne kadar farkına varırsan var, ne kadar kural keşfedersen keşfet sancıları, acıları dindirmenin bir yolunu bulamadım.. nasıl da sadece seyrediyorum şu alemi.. bir derde derman olabileceğini zannederken bile nasıl da sadece seyrediyoruz aslında...

    buyur daralasın varsa daral o vakit sevgili ruhum.. sen daral, ben doğumu dahi merak etmeden yine yollara düşme planları yapayım..
    https://www.youtube.com/watch?v=y-1_ebivhre
  • dertler, kederler bizi köşeye sıkıştırdığında, anlamalıyız ki hayat bizi gelişmeye zorluyor esasında.tekamülümüz için fırsat sunuyor. vermemiz gereken tepkileri erdemli bir şekilde verebilecek kadar gelişip gelişmediğimizi ölçüyor her kriz..

    krizi fırsata dönüştürmek ifadesi her ne kadar zihnimde masum çağrışımlar uyandırmasa da; manevi/ insani yönden ele alındığında aslında her krizin bir doğum sancısı olduğunu düşünüyorum..aslımıza rücû etmek , o bebek masumiyeti/ safiyetini tekrar yakalamak için bu sancıyı dibine kadar yaşayıp kendimizden yeni bir ben çıkarmalıyız.. sancıyı hafifletmek adına alınan tüm suni materyallar acıyı hafifletmez, bastırır ve bir dahaki sefere çok daha büyük sancılara gebe bırakır sizi.
  • emine ışınsu'nun veya romandaki tabirle "emine abla'nın" 1970'lerin başında sancı çeken türkiye'sini anlattığı siyasi romanı. sovyet ideoloji saldırısı karşısında şaşkın iktidar. üniversitede, sokakta silahlı terör. işkenceler, saldırılar ve ülkücü direnişin yükselişi. yazar, pek çok politik meseleye tatmin edici cevaplar vermekle birlikte gerçek şahısları eserinde kullanmış. dursun önkuzu, dündar taşer, süleyman özmen gibi isimler kitapta geçiyor. dönemin siyasi atmosferi, üniversiteler, ailelerin bakış açıları, atatürkçülük nedir, millet nedir, milliyetçilik nedir vesaire... atsız'dan sonra milliyetçilerin başucu kitabı olması gereken kitap.

    ülküsü uğruna şehit düşen dursun önkuzu'ya saygı ve rahmetle... sadece dursun önkuzu değil, ha, ertuğrul dursun önkuzu!
  • emine ışınsu'nun artık öksüz kalan eserlerinden sadece birisi.
  • -lar da eskir.
    'kabuğu sert fakat güç bela kırıldığında içi çürümekten neredeyse var olamamış bir ceviz gibiyim.
    saat dokuzu dokuz geçiyor, saatler birbirini geçiyor, konuşasım geçiyor ve tüm zaman benim durağanlığımın içinde öyle tazyikli akıyor, öyle benden uzağa akıyor ki…
    içimde bir ses, sanki doğduğumda adımdan önce okunmuş kulağıma: kaç!
    kaç, buradan kaç, döndüğün yerden kaç, gönlüne düştüklerinden kaç, bilgiden kaç, yapabileceklerinden kaç, öğreneceklerinden kaç, seveceklerinden kaç, sevileceklerinden kaç, yaşamaktan kaç… her şey ardında bana kaç derken beni çağıran, beni belki de kaçmadığım, öylece içine bırakılıverdiğim şeye çağıran yaşamıyor olmanın bir adı olmalı.
    hayır, olmuyor ne beyaz sayfanın karşısında ne de beyaz sandığım şeyler karşısına kendimi bırakamıyorum, bana düşen süpürgenin torbasını temizlerken cılız sapına dayanıp ağlamaktır,
    bana düşen o halimle yapayalnız kalamadan o halimin başında bekleyip kendime bakmaktır.'
hesabın var mı? giriş yap